Türedi Küresel Ahlakın Tezahürü

Hollanda'da ikamet eden yazarımız Ahmet Altınok 'Globalizm' dinini ve ahlakını sorgulamaya devam ediyor. Önceki yazılarının devamı olan, yaşadığı toplumdan da örnekler verdiği yeni yazısını ilgilerinize sunuyoruz.

Bir önceki yazımızda globalizmin, yaradılışı bozarak yapay bir ahlak kurduğunu anlatmaya çalışmıştım. Bu işi yaparken ilk önce El-Hâlık olan Allah ile insan arasındaki bağı koparmak istemiş ve yerine yeni bir akide bağı ve akabinde de yapay bir ahlak sistemini, bazen zorlayıcı bazen de sofistike yollarla dayatmaktadır. Ama daha çok sofistike yollara başvurup, insanlığı gönüllü bağlama yolunu takip etmektedir. Bunu da insanın yumuşak karnı, kötülüğü emreden ‘nefis’ üzerinden başarmaktadır. Bu bağlamda nefsin, çok etkilendiği cinsellik ve ekonomiyi öne sürmüş, hayatın her alanına bu iki konuyu sistematik bir şekilde yerleştirmiştir. Burada dikkat çektiğim diğer bir husus ise insanlığın bu akideyi ve yapay ahlakı yaradılıştan kaynaklı zannetmesidir. Bu yalana kanmış olan insanlık, yozlaşmış bir ahlak sergiler hale gelmiştir. İşte bu yazımızda bu türedi ahlakın ne menem yozlaşmalara sebebiyet verdiğini bir kaç örnek üzerinden anlatmak istiyorum.

Bu örnekler çoğaltılabilir elbette…

Peki sonra ne oldu?

Aslında erkeklik ve kadınlık insana yaratılışta verilen bir değerdir. Temelde aile kurma, nesli devam ettirme ve korumadan sorumlu olan bu aile kavramını, küresel ahlak, ilâhi bir seçim olarak görüyor. Ailenin bu hal üzere kalması, Allah’a olan bağın devamı anlamına gelir ki, önceki yazımda dediğim gibi modern akımlar, Allah’la olan hiçbir bağı kabul etmiyor. Çünkü ailenin ilahi işlevini görmeye devam etmesi yeni Küresel Ahlaka engeldir. Dolayısıyla globalizm, kadın ve erkeğe verilen bu ilahi işlevi yıkıp yerine küresel ahlakın biçtiği yeni bir rol vermek istemektedir. Bu süreci tanrıyı göğe hapseden beyaz insan, ´adalet´ kavramı yerine ´eşitlik´ kavramını tahsis etmesiyle başlattı. Aslında şunu da söyleyebiliriz; insan yaradılış gayesinden uzaklaşıp yaratanının konumuna soyunmaya başladığı andan itibaren, hayatına ilişkin yeni düşünceler bulmak zorundaydı. Evrim teorisi ile hayvani aşamadan kâmil insana geçiş yapan insan, akıllandıkça yeni teoriler geliştiriyordu ki, ilerlemecilik felsefesi ile bugünkü geldiği aşama, ‘ailenin’ insanın özgürlüğüne ayak bağı olduğudur. Bu bağın sökülüp atılması için de kadın ve erkeğin tarifi yeniden yapılandırılmalıydı. Çünkü Kadın ve erkek eşitti.

Daha sonra mı?

Gündemin popüler konusunun, aileyi parçalayan ‘toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayanan İstanbul Sözleşmesinin’ olması boşuna değildir.

11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için ‘İstanbul Sözleşmesi’ ismiyle anılan kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalayan ve onaylayan ilk ülkenin Türkiye olması da manidardır. (www.bbc.com)

Bizde bu, daha çok kadın hakları bağlamında gündeme taşınıyor fakat bu eşitliğin yukarıda bahsettiğim diğer cinsiyet tanımları içinde geçerli olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Sözleşme’nin 4. maddesi LGBT haklarını güvence altına alıyor; 12. maddesi, “kadına ve erkeğe ilişkin alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan” örf, adet, gelenek ve her türlü uygulamayı “kökünden kazımayı” amaçladığını söylüyordu (Metnin orijinalinde “eradicating” geçmektedir. “Ortadan kaldırma” olarak çevrilen bu kelime kökünü kurutmak, kökünden söküp atmak, kökünü kazımak gibi anlamlara gelmektedir).(www.islamvehayat.com)

Bilinçaltı Pazarlama taktikleri listesinin başında özelikle erkekler için ‘cinsellik var’

http://(https://pazarlamasyon.com/dev-markalarin-kullandigi-8-yaratici-pazarlama-taktigi/)

Bu tür taktiklerin tesbiti için yapılan deneylerden biri şöyle:

UCLA Üniversitesindeki araştırmalarda müşterilere iki farklı reklam gösteriliyor. Birinci reklamdaki görsellerde mantıklı satış argümanları bulunuyor ve ikinci reklamdaki görsellerde ise duygularımızı harekete geçirecek görseller ile destekleniyor. İkinci gruptaki görsellerde cinselliği ön plana çıkartacak çekici kadın fotoğrafları kullanılıyor.

EEG (Elektromanyetik Tomografi) ile katılımcıların beyin faaliyetlerine bakıldığında her iki reklam da beyinde karar verme ve duyu bölgelerini harekete geçiriyor. Ancak ikinci gruptakilerin beyin faaliyetlerinin daha güçlü olması ve daha çabuk karar veriyor olması herkesi şaşırtıyor. Bu demek oluyor ki, bilinçaltı ateşleniyor ve harekete geçiyor. Tam olarak neden harekete geçtiğini anlamayan mantıklı tarafımız ise çıkan kararlara mantıklı açıklamalar ve bahaneler arıyor.”

http://(http://www.zihinselpazarlama.com/2012/05/29/satis-yapmayin-bastan-cikartin/)

Bu süreçleri çok önceden benimsemiş olan Hollanda insanından üç örnek daha vermek istiyorum.

Abdurrahman Arslan’nın ifade ettiği gibi, diyordu ki, -Hollanda veya Almanya olacak sanırsam- “sokaklarda geziyoruz, dikkatimi yerden evlerin büyük pencereleri çekti. Ama pencerelerde perde yok veya sonuna kadar açık, evin içi olduğu gibi görünüyor. İşte post-modern insanın bir davranış biçimi. Bu şu anlama gelir; bizim özelimiz yok. Özelimizi herkesle paylaşabiliriz”. Evet bu davranış, modern insanın iffet, haya duygusunu yıkmış olduğu anlamına gelir. Ki, bir kız çocuğunun erkek arkadaşını eve getirip odasına çekilmesi bir anne baba için normal ve çağdaşlık addedilebiliyor. Bu verdiğim örnekleri belki biliyoruz bilmesine ama ebeveynleri samimi Müslüman veya muhafazakar olanların evlatlarında da hızla bir artış gözlemleniyor. Bu durum karşısında ebeveynlerin dediği, yavrumu dışarı atamam. Yoksa tamamen kaybederim… Evet, durum bu kadar içler acısı. İster istemez hepimiz de nehirden az da olsa içiyoruz. İçmesek bile paçalarımız ıslanıyor. Rabbim bizi kana kana içenlerden eylemesin.

Yazımı burada sonlandırırken nefsin yapısına dair Kurandan ayetler sıralamak istiyorum.

“İnsan zayıf yaratılmıştır.”, “…Zaten insan çok cimridir.”, “İnsan çok acelecidir!” (Nisa, 4/28; İsra, 17/11,100.), “Doğrusu o, çok zalim (ve) çok cahildir.” (Ahzab, 33/72.), “Şüphesiz ki insan Rabbine karşı pek nankördür. Gerçekten insan dünya malına son derece düşkündür, onu çok sever.” (Adiyat, 100/6-8.) vs.

Rabbimiz bize, nefsin niteliklerini sıralayarak bir nevi, nefis üzerinden kurulmak istenen şeytani düzenlere dikkatimizi çekiyor. Allah’a teslim olan nefisler, Kuran’ın öğretisiyle tüm sahte düzenlerden sakınabilir. Yeter ki rabbimizin ayetlerine kulak verelim.

Allahtan başka dostlar edinenlerin örneği, kendisine ev edinen dişi örümceğin örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en çürüğü (en güvensizi) dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi! (29-Ankebut Suresi 41)

Bilirsiniz örümceğin evi çok çabuk bozulur. Bir de dişi örümceğin (ankebut) erkeğini yediği düşünülürse bu evi mesken edinmek pek akıl kârı değildir. Öyleyse globalizmin, dünyayı bir köye, çürük, emniyetsiz bir yuvaya çevirmek istediği bilinciyle hareket etmeliyiz. Bu yuvayı kabul edenler dünya ve âhiretin emniyeti olan imandan ve meyvesi olan amelden uzaklaşırlar. Sonu ise reddediştir. Zaten İslam da bu kişileri içinde barındırmaz. Adeta vücudun, içine giren yabancı bir maddeyi, atması gibi atar.
Bu yuva emniyetsiz ve geçicidir. Allah’ın dostluğu ve bahşedeceği âhiret yuvası sağlam ve bâkidir.