TEMEL PROBLEM: TIKANIKLIK SORUNUNU AŞMAK

    Sorunlara genel bir bakış temel problemin nerede olduğunu bize gösterir. Fikrimiz özde doğru, ilmimiz okullaşma için yeterli olmasa da halkı ikna edebilecek düzeyde, amellerimizdeki ‘eksikliği’ ve dünyevileşme eğilimini ise yeniden silkelenip takvayı merkeze alarak çözebiliriz. Geriye asgari bir doyuruculuk düzeyinde olmayan ve halen bir gelişme kaydedemediğimiz tek bir sorun kalmaktadır, o da yayılamama sorunudur. Sayımız[1] yavaş bir tempoyla da olsa düzenli bir artış göstermiyor. Eğer durum farklı olsaydı, bu meselenin ehemmiyeti diğerleriyle eşit düzeyde ele alınabilirdi. İlim yavaş da olsa ilerliyor, eğitim çalışmaları yavaş da olsa ilerliyor, fakat yavaş da olsa bir yayılma gerçekleşmiyor.[2]
Dolayısıyla bugün tevhidî ve Kuranî hareketin temsilcileri olarak karşı karşıya kaldığımız en önemli sorun tıkanıklık sorunudur. Bu nedenle önümüzdeki on yılda bu soruna odaklanmamız ve bir şekilde çözmemiz gerekmektedir.[3] Bunun için önce bu sorunun sürekli arka plana atılmasına yol açan ‘yanlış din anlayışlarıyla mücadele’, ‘eğitim’, ‘ilim’ çalışmaları geri plana alınmalıdır. Farklı bir ifadeyle bu alanlar(ilim, eğitim) ikinci planda, arka planda tabii seyrinde devam etmelidirler. Ağırlık tevhidî ve Kuranî bilince ermiş insan sayısını artırmaya verilmelidir.

Hedefimiz toplumsal değişim(13/11) olduğuna ve sayı artmadığı müddetçe toplum kütlesi değişmiş sayılamayacağına göre ayette bahsedilen (innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû ma bi enfüsihim) değişim ‘çoğunluk’ değiştiği zaman gerçekleşmiş olur. Bu nedenle sayı/kemiyet/çokluk önemlidir. Bizim çalışmalarımızdaki stratejik ağırlık ise bu hedefe uygun değil. ‘Toplumun değişmesi’ hedefine giden yol yayılma faaliyetinden geçer. İlim ve eğitim değişmiş kişilerin kalitesini artırma faaliyetleridir. Bu ikincil bir aşamadır. Önce insan düşüncede ikna edilmeli, bu yola kazandırılmalıdır. Ardından onun ilim düzeyini artırma, eğitimle davranışlarına çeki düzen verme aşamasına geçilebilir.

Yeri gelmişken kalite ile sayı ikilemine de değinmek gerekiyor. ‘Sayı önemli değil kalite önemli’ tarzında sayı ile kaliteyi oldum olası karşı karşıya getiren anlayış seçilen yanlış stratejinin farkına varmayışımızın sebeplerinden birisini teşkil ediyor. Sayı ile kaliteyi birbirinin alternatifiymiş gibi görmek yapabileceğimiz en büyük hatayı yapmak ve toplumsal değişimde önemli bir hakikati ıskalamak demektir.
1.     Sorunun iki boyutu
Tıkanıklık sorununu halka ulaşamama ve halka yayılamama olarak tasnif edebiliriz. Dolayısıyla bu sorun iki boyuttan oluşmaktadır; bir yandan insanlara ulaşmıyoruz, ulaşacak kanallar oluşturmuyoruz, diğer yandan da insanları kazanmıyoruz/kazanamıyoruz. Nitekim yaptığımız çalışmaların da -istisnalar kaideyi bozmaz- ne halka ulaşma(ayağına beklemeyi halka ulaşma olarak almazsak)[4], ne de halka yayılma gibi somut bir hedefi yoktur. Sadece içe dönük ‘eğitim/seminer’ faaliyetleri ve ‘ilim’ faaliyetleri ile çok dar bir kesime yönelik çalışılmaktadır.

2.     Sebepler
Yayılma hedefinden uzak kalmamızın sebepleri arasında şu noktaları sıralayabiliriz:

1) Eğitim çalışmalarına yoğunlaşmak. Faaliyetlerin büyük bir yekûnunu bu tür aktiviteler oluşturmaktadır. Faaliyetlerimizi fazlasıyla ders ağırlıklı belirliyoruz.

2) Eğitim faaliyetlerini dava faaliyetleri ile karıştırma. Ders yapınca dava işi yapmadığımızı idrak etmediğimiz müddetçe bu yanılgıdan kurtulamayız.

3) Tebliğ ve yeni insanların kazanılmasının belli bir zamandan/sayıdan sonra ihmal edilmesi.

4) İlmi çalışmalar konusunda temiz bir görev ayrımına gidilememesi. Hâlbuki ilme 9/122’de belirtildiği gibi sadece ‘bir grup’(minhumtâifetun) odaklanması gerekir.
Dikkat edilirse burada zor olan tebliğ ve insan kazanma alanının ihmal edildiğini görürüz. Hz. Peygamberin uygulaması da sayıyı artırmaya yöneliktir. Siyerdeki bu bilgiye sahip olmamıza rağmen faaliyetlerimizi ilim ve eğitime yoğunlaştırdık. Bu durum nefsimizin bilinçaltından bizim faaliyetlerimizi yönlendirdiğinin bir göstergesidir. Nefis değişik alternatiflerle karşı karşıya kaldığında en az dirençli yolu seçer.[6] Nitekim burada da gerçekleşen budur. İlim ve eğitim daha az dirençli yoldur, insan kazanma ise daha zordur.

Yayılmanın gerçekleşmemesi tebliğ görevinin hakkının verilmemesi ile açıklanabilir. Hz. Nuh örneğinde olduğu gibi çalışılmış ve toplumun ayağına gidilmiş olsaydı yıkılan bir barajdaki birikmiş su kütlesinin, karşısına çıkan her şeyi önüne kattığı gibi bir gelişme yaşanırdı. Böyle bir gelişmenin yaşanmasının önünde ne bir düşünsel engel vardır, ne tevhid ikna edicilikten yoksundur, ne de toplum inatçıdır. Sadece bizim bu özel hedefe yönelik sistematik ve planlı-programlı çalışmamız gerekmektedir. Toplum aslında zihnen ve kalben ikna olmaya açık bir durumdadır, zira Kuran ve Peygamberin hak olduğuna inanmaktadır. Sadece nefsini yenip İslami bir hayata adım atması/pratiğe geçirme hususunda bir gecikmesi söz konusu olabilir. Fakat düşünceyi benimsedikten(iman ettikten) sonra bunu zamana da bırakabiliriz. Önemli olan iman gemisine[7]binmesidir, hidayete ve İslamî bir yönetim isteyecek bilince ermesidir. İlim ve ameldeki eksikleri zamanla giderilir.
Dolayısıyla yayılma çok az sayıda insana ulaşıldığı ve anlatıldığı için gerçekleşmiyor. Geçmişte ilk dönemlerdeki çalışmalarımıza geriye dönüp baktığımızda yeni insan kazanma ön plandaydı. Fakat 10-20 kişi olduktan sonra(ilk kazanılan insan kitlesinden/grubundan sonra buna devam etmeyip hemen) ‘örgütlenme’, ‘iç eğitim’, ‘ilim’ vb. faaliyetlere odaklandık, on yılımızı/yıllarımızı hep aynı kişilerle derslerde geçirdik, sonunda bu tarz çalışmalardan bir netice de alınamadı! Esas görevimizi(tebliğe-yayılmaya devam) ihmal ettik. Toplumun çoğunluğuna en az birkaç kere anlatılmış olsa bu toplum değişir, en azından değişime yönelir. Bizim camia toplumun yüzde kaçına ulaştı/tebliğ etti? Bunu rakamsal olarak ifade etmeye çalışsak, cemaatimizdeki insanlara şimdiye kadar kaç kişiye, kaç kere tebliğ ettiniz diye sorsak ve bir istatistik tutsak 78 Milyon içinde bu oran yüzde kaç eder? %1’i (78 000 insanı) bulur mu?

Yaşanan tıkanıklıkta çalışma sistemlerinin ve fertlerin yetersizliklerinin de payı var. Bu sistemleri ve yetersizliklerimizi köklü bir eleştiriye tabi tutmadığımız sürece toparlanıp yeniden ayağa kalkmamız mümkün olmayacak.

Zaten ‘yanlış’ yöne odaklanmış(ilim, eğitim,başkalarındaki yanlış din anlayışlarını eleştirme) gurupların bir de bunun üstüne cemaat içi sorun yaşamaları ve bundan dolayı bütün enerjilerini içeride tüketmeleri(8/46) tıkanmayı kaçınılmaz hale getirmektedir.

Yukarıdasıralananfaktörleribelirleyicifaktörlerolarakkaydedebiliriz. İlmi eksikliklerimizi ise burada belirleyici değil etkileyici bir faktör olarak görmek gerekir, zira daha önce belirttiğimiz gibi mevcut bilgi düzeyi ile halkı ikna edebilecek durumdayız ve yapılması gereken işler de ‘bilinmektedir’.Ayrıca kitlelerin ilimde derinleşmeleri gerekmiyor. Onlara iki bilincin aşılanması yeterlidir: Tevhid ve takva bilinci.

Modern hayatın cazibesi ise tıkanma sorununun esas sebeplerinden olamaz, zira dünya insanoğlu için her zaman cazip idi.

Yapıların/cemaatlerin topluma ikna edici/cazip gelmediği malum olan bir hakikattir. İnsanlar karşılarında ‘örnek cemaat’ göremedikleri için dünya hayatının kendilerine sunduğu gerekçelere ek bahane bulmuş oluyorlar. Dolayısıyla bunu da belirleyici bir faktör olarak göremeyiz. Aksi bir durum olsa bu da pozitif anlamda etkileyici bir faktör olurdu.
3.     Yapılması gerekenler
Daha sonraki yazılarda[9] ayrıntılı olarak ele alacak olsak da, burada kısaca şu noktalara parmak basıp geçebiliriz:
1)   Yayılma ve tebliğ faaliyetleri ön planda tutulmalıdır.

2)     Görev taksimi yapılarak ‘sefere’/‘tebliğe’(9/122)gidecek elemanların sayısı artırılmalıdır. Çarşıda-pazarda, tezgâh-tezgâh, dükkan-dükkan dolaşıp tebliğ edecek insanlar yetiştirilmeli ve görevlendirilmelidir. Ayrıca tebliği sadece bu işte uzmanlaşacak kişiler değil herkes yapmalıdır.[10] Ayda asgari tebliğ edilecek kişi sayısı belirlenmeli ve bu denetlenmelidir. İnsanları kendi haline bırakırsanız, görevlerini denetlemezseniz,istisnalar hariç, nefislerine uyarlar.

3)     Dernekler yayılma eksenli kurulmalı, ona göre yapılandırılmalıdırlar. Yeni insanların rahat giriş-çıkış yapabilecekleri, onlara göre iç dizaynı düzenlenmiş dernekler kurulmalıdır. Veya bu amaca yönelik ayrı ikinci bir yerde dernekler kurulabilir. Bununla birlikte derneklerin faaliyet planlamasında yayılma hedefi ön planda olmalıdır. On yıl içinde bu dernekler yayılma uzmanı olacak seviyeye gelmelidirler. Toplumsal değişimin motor gücü konumuna yükselmelidirler.

4)     İlmi faaliyetler yine Tövbe suresinin 122.ayetinin esprisi doğrultusunda düzenlenmelidir. Herkes sürekli ders/seminerle meşgul edilmemelidir. İlimde derinleşecek insanlar özenle seçilmeli ve bu doğrultuda çalışmalıdırlar.
5)     Eğitim faaliyetlerinde ayrıntıya girilmemeli, İslam’ı yaşama ve yayma becerisi kazandırma ağırlıklı çalışmalara odaklanılmalıdır. Ayrıntılar bir alanda uzmanlaşacak, özel eğitim alacak kişilere yönelik olmalıdır.
 
4.     Kazancımız
Bu sorunu çözmemiz bize iki şey kazandıracaktır:
1.     Motivasyon. Kaybedilmiş olan motivasyon geri gelecek. İlerlediğini görmek kadar insanı motive eden bir şey yoktur. İnsan o zaman fedakarlığını tekrar tekrar gösterme şevki kazanır. Aksi ‘boş yere kürek sallamak’ olarak algılanır ve bir yerden sonra terk edilir.[12] Bugün yaşadığımız İslami camiadaki dünyevileşmenin bir sebebi de budur. Çalışmalar ilerlemeyince yapılanlar/faaliyetler faydasız görülmeye başlanıyor, oluşan boşluğu ‘doğal’ olarak dünya doldurmaktadır. İnsan tabiatı/nefsi maalesef böyle işlemektedir.

2.     Hayallerin gerçekleştiğini görmek. Toplumun değişmesi için çoğunluğun değişmesi gerekiyor, bu da zaten sayımız çoğalırsa söz konusu olabilecek bir durum olduğundan bu sorunun çözülmesi/sayının sürekli artması hedefimize emin adımlarla ilerlediğimizin tescili olacaktır.
     Sonuç
Toparlayacak olursak odaklanılması gereken temel sorunu doğru teşhis etmek dava çalışmalarının kaderini tayin eden bir vazife görmektedir. Temel sorunumuz tıkanma sorunudur. Diğer eksiklikler İslami hareketin gayesi bağlamında esas sorun değiller. Başka bağlamlarda esas sorun olabilirler.[13]İslami hareketin gayesi  toplumsal değişim olduğundan tek sorunumuz var o da halka ulaşamamak. Yapılması gereken -bahanelere sığınmadan- yeni stratejiler geliştirip halka ulaşma ve kazanma yolları/yöntemleri/araçları aramaktır.
Kuran’a samimi olarak inanan, Peygamberimizin (a.) peygamberliğini kabul eden bir toplumda[14] yayılmanın gerçekleşmemesi büyük bir züldür. Karşımızda Hz. Nuh’un kavmi gibi vahyi inkar eden inatçı bir toplumun olmaması, yapılması gereken faaliyetin sadece vahyin okunmasını teşvik ve/veya vahyin içeriği hakkında Kuran’dan bilgiler aktarmak olduğunu ortaya koyar. Aktaracağımız bilgilerin/düşüncelerin Kur’ani dayanaklarını gösterdikten sonra bunların Allah’tan geldiğini kabul eden bir kitle tarafından reddedilmesi mümkün müdür?[15]


DİPNOTLAR                                                                                                              


[1] Sayımızın artmasından kasıt cemaatimize üye sayısının artması değildir. İslami bilince eren insan sayısının artmasıdır esas hedef. Bu insanların içinden daha sonra cemaatimize üye olanlar da olabilir, fakat olmasalar bile sayımız artmış kabul edilmelidir. Cemaate üyelik ikinci- üçüncü aşamadır. Biz burada yayılma derken ilk etapta birinci aşamayı(genel olarak toplumda İslami bilince ermiş kişi sayısının artmasını) kastediyoruz. Cemaat’in esas görevi de ilk etapta bu sayıyıartırmak olmalıdır, kendine üye sayısını değil. Kendine kazandıracağı insanlar ise ‘seçilmiş’ nitelikte insanlar olmalıdır. Böyle bir yaklaşım cemaatte ihtiyaç olan kaliteyi muhafazayı da beraberinde getirir. Nice kazanılan insan cemaatin içine kişisel sorunlarını taşıyıp cemaatte sıkıntıya(enerjinin içeride tüketilmesine) yol açmaktadırlar. Dolayısıyla cemaate üye sayısının artırılması hedefi farklı bir sürecin işletilmesini gerekli kılar. Bu cümleden olarak yeni kazanılmış insanlara ‘öz inisiyatif’ ile kendilerini yetiştirme anlayışı kazandırılmalıdır ki, cemaat henüz kazanılmamış yeni insanlarla ilgilenmeye ve onları kazanmaya devam edebilsin. Bu arada kazanılan kişi kendisi bir şeyler yapacak, cemaate yük olmayacaktır. Bu, cemaat kazanılan insanlarla hiç ilgilenmeyecek, onlarla eğitim çalışması yapmayacak anlamına gelmiyor.

[2] Eğer yayılma gerçekleşseydi/sayımız artsaydı, bugün hiçbir cemaatin gerçek bir şikayeti kalmazdı, tıkanıklıktan bahsedilmez, İslami hareket gelişiyor olurdu, motivasyon düşmez, sadece düzeltilmesi için tenkit konusu yapılan eksiklikler ve zaaflar kalırdı. Demek ki, bu meselenin diğer eksikliklerimiz ve sorunlarımızla karşılaştırıldığında çok daha farklı bir durumu var. Bu varlık, diğerleri ideali yakalama sorunudur.

[3] Bu sorun aşıldıktan sonra çalışma alanlarını daha dengeli götürebiliriz.

[4] Bu alanda aktif olan birisinin dediği gibi: ‘İnsanların ormanda yollarını şaşırıp orada inşa ettiğimiz bir kulübeye rastlamalarını beklemek dava değildir. Davayı evlere/insanların ayağına götürmeniz gerekir.’

[5] Karıncalar aleminde önemli bir prensip işlemektedir: İş bölümü ve uzmanlaşma. Doğru bir görev taksimi ve herkesin kendi alanında uzmanlaşması profesyonelleşmemizin iki temel ayağıdır.

[6] Bkz.:http://www.venharhaber.com/nefis-bilinci—2-makale,245.html

[7] Toplumun değişmesi birinci aşamada şu düşüncenin bilinç düzeyinde kabul edilmesi ile gerçekleşir: Hayatın her alanında, özel-kamusal, siyasi-toplumsal-ekonomik, kültürel-felsefi Allah’ın mutlak ve kayıtsız otoritesinin(en üstün emredici güç olduğu hakikatinin) kabul edilmesi ve buna uygun bir düzenin talep edilmesidir. Buna iman aşaması diyoruz. İkinci aşama takva aşamasıdır. Düşünceyi kabul edenlerin nefislerini terbiye etmeleri, nefislerinde Allah’ın hükmünü tatbik aşamasıdır. Üçüncü aşama dava aşamasıdır, nefsini ahlaken değiştirdikten sonra kişinin ‘aktif görev üstlenerek’ bu davaya katılmasıdır. Acil yoğunlaşılacak aşama birinci aşamadır. Diğer iki aşama zamana yayılabilir.

[8] Bu düşüncenin altında şu anlayış yatıyor: İnsanların -ahiretteki hesaplarını verebilmeleri(hidayet)dava çalışmamızın ilk gayesi olduğu için-kurtulmaları gereken birinci günah ‘şirktir’. Çünkü Allah şirki bağışlamayacağını söylüyor, diğer günahları dilediğine bağışlayacağını vurguluyor(4/116). Bu nedenle insanların ahiretteki selameti için acilen şirkten arındırılmaları gerekir. Dolayısıyla birinci problemimiz, aciliyet gerektiren meselemiz nedir sorusuna ‘muhatap perspektiften’ bakınca da aynı sonuca varıyoruz. Farklı bir ifadeyle toplumdaki her fert(sayının önemi!) bize, kendileri bunun farkında olmasa bile: ‘Beni (şirkten) kurtarın, dar bir kesimle ilim ve eğitim çalışmaları ile vakit harcayacağınıza faaliyetlerinizi yayılma eksenli şekillendirin, bana çabucak ulaşın, benimle ilgilenin’ diye feryat etmektedir.

[9] Özellikle şu başlıktaki yazılarımızda: ‘İslami Yapılanma Sorunları -Alternatif Modeller Üzerine Düşünmek-‘,‘Programlı Çalışma’, ‘Hedef eksenli çalışma yöntemi’, ‘Yayılma Stratejisi’, ‘Faaliyet Sistemi’, ‘Eleman sıkıntısını çözmek / Kadrolaşma sorunu’.

[10] Tebliğ etkinliğini gözde büyütmemek gerekir. Bir insana: ‘Bu dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir, asıl hayat ahirettedir. Bundan böyle yalnızca Allah’a kulluk yapalım.’ şeklinde iki-üç cümlelik bir hatırlatma ve uyarı bile tebliğdir. Dolayısıyla bunu yapabilmek için alim olmak gerekmiyor. Dinini yaşayan her fert bu seviyede bir tebliğden sorumludur.

[11] İlimde derinleşme konusunda M. Kürşad Atalar’ın‘Düşüncenin Okullaşması’ projesine katkı sunulabilir. Geniş bilgi için:http://dusunceninokullasmasi.com/tr/Default.aspx

[12]
 Çin‘li general ve askeri stratejist olan meşhur Sun Tzu (M.Ö. 496) ‘Savaş Sanatı’ isimli eserinde şöyle diyor: ‘Tecrübeli ordu komutanı sadece bir kere askerleri görevlendirir ve arabasını sadece iki kere erzakla doldurur.’ (II,8)

[13] Düşünce ve ilim bağlamında esas sorunumuz düşüncenin okullaşmamasıdır. İslam’ı yaşama bağlamında esas sorunumuz takva eksikliğidir. Cemaatlerin durumu bağlamında esas sorunumuz hem takva hem plan-program eksikliğidir.

[14]
 Bu ‘inanış’ her ne kadar atalardan tevarüs eden ve bizim arzuladığımız anlamda tahkiki ve tevhidi iman düzeyinde olmasa bile mutlaka bir kıymeti haiz olan ve değerlendirilmesi gereken önemli bir temeldir.

[15]
 Buradagelenekçicemaatlerivetarikatçıkesimleriistisnaediyoruz. Bunlardanmalumsebeplerdendolayıitirazgelebilir.