BD, Trump’ın, kimilerine göre beklenmedik, kimilerine göreyse beklenen açıklamasıyla Sûriye’den çekilme kararı verdi. Bunu, futboldaki “çalım”, basketboldaki “eskiv” atmaya benzetebiliriz. Bu açıklamayı müteakip , bir gün evvel , gidişâta dâir yapılmış olan, şöyle böyle ayağı bir yerlere basan tekmil tahminler çöpe gitti. Ortalığı derin bir belirsizlik kapladı. Bu belirsizliği iki şey doldurdu: Düz okumalar ve spekülatif, yâni mesnetsiz değerlendirmeler. İlkini safdillik dışında bir şey açıklamıyor. Diğeri ise evlere şenlik…
Şimdi, sâkin olup adım adım bâzı sualleri soralım.
S.1- Bu açıklamaya inanacak mıyız? “Söylenen” îtibârıyla buna gönül rahatlığı ile “evet” demek bir hayli zor. ABD’nin muhtelif dünyâ coğrafyalarına girişi ile çıkışı arasında bir dengesizlik mevcut. “Girişinin”, topu, tüfeği ile çok somut; lâkin “çıkışının” tartışmalı ve belirsiz seyrettiğini biliyoruz. “Gidiyorum” dediği Afganistan’da ve Irak’ta oturmaya devâm ettiği de ortada. Ezcümle, bu açıklamayı mülâzahat hânesini açık bırakarak karşılamalıyız.
“Söyleyen”, yâni Trump açısından da durum farklı değil. Trump ABD Başkanlık târihinin en fırsatçı ve tutarsız siyâsetçisi olarak bu değerlendirmeyi hak ediyor olsa gerekir. Bu notu düştükten sonra, açıklamanın reel olduğunu varsaymaya devâm ederek ilerleyelim
S.2- Sûriye’den çekilme kararı Trump’ın “içerideki” muhaliflerini bastırması olarak değerlendirilebilir mi? Yâni, bu karar bir “iç siyâset” manevrasının fonksiyonu mudur? Trump, içeride en fazla Rusya’ya karşı göstermekte olduğu “sessizlik” ve “örtük sempatisi” ile eleştiriliyor. Mattis ve McGurk gibi kendisini kuşatan Pentagon şahinlerinin istifâsını getiren bu açıklama, Trump’ın ABD iç siyâsetindeki başarı hânesine yazılabilir. Lâkin mücâdele bitmiş sayılamaz. Karşı tarafın buna nasıl mukâbele edeceğine bakmak gerekir. Bu şekilde olmuş olsa da, bir hegemonik güç olan ABD’deki iç siyâset kavgaları, bir dış siyâset kumarına yol açmaz. Aksi takdirde ABD çöker. Trump’ın açıklaması rastgele bir “One Man Show” değildir. Arkaplânında bir hesap olduğunu varsaymak zorundayız.
S.3- ABD’nin “çekilme” kararı , bölgeyi diğer hâkim güçler olan ve aralarında bir diyalog ve işbirliği geliştiren Rusya, İran ve Türkiye’ye bırakmak manâsına mı gelir? Bu, düz ve basitçi bir değerlendirme olur. ABD’nin Sûriye’den çekilmesi veyâ bu izlenimi vermesi, dünya coğrafyasında oluşan ve ABD’ye şu veyâ bu şekilde direnç vazifesi gören bâzı bağların kendisini yeniden üretmesini daha zorlu hâle getirebilecektir.
S.4-ABD’nin “çekilme” karârı Astana Üçlüsü’nün geleceğini nasıl etkiler?Açıklamanın, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdâhale etme kararlılığını gösterdiği gelişmenin ardından geldiğini unutmamak gerekiyor. ABD bu salvosuyla, Türkiye’nin müdahale azim ve kararlılığını da akâmete uğrattı. Türkiye, şimdilik stand by siyâsetini tercih etti. Sözcülerinin sızlanmalarına aldanmamak gerekir. Bu durumda PYD rahatladı. Diğer taraftan PYD kartı “sanki” boşa düştü. Tabiî ki, ABD’nin karârı, PYD’yi külliyen unuttuğu manasına gelmeyecektir. Ama bu bağ artık perdelenmiş durumdadır. Sanki şirketlerin halka arzı gibi, ABD böylelikle şimdiye kadar tek başına elinde tuttuğu PYD kartını diğer güçlere de “arz” etti. Yakın gelecekte bu karta yönelik İsrâil, Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, Rusya, hattâ İran’ın hamlelerini göreceğiz. Tabiî ki, İsrâil ile berâber hareket eden Suudi Arabistan, Mısır, BAE tâlipler arasında olacaktır. Hâsılı ABD’nin sözde de olsa “boşluğunu” doldurmak isteyen kim varsa bu karta gözünü dikecektir. Bu hamlelerin Astana Üçlüsü ve İstanbul Dörtlüsü’nün aktörleri arasında gelişen bağları zora sokacağı ihtimâlini unutmamak gerekir. Eğer Rusya, PYD’nin hâmiliğine soyunursa Türkiye’yi kaybedecek ve Türkiye yeniden NATO’daki yörüngesine kayacaktır. Peki bunu yapabilir mi? Eğer yaparsa, ağır bir bedel öder. Eğer ABD ve Rusya arasında ,”Ukrayna’yı sana bırakıyorum. Sen de Türkiye’den uzak dur” pazarlığı yapılmadıysa, Rusya’nın PYD hâmiliği sâdece Türkiye’yi kaybetmekle sona ermez; Ukrayna’yı da nevzuhur bir NATO devleti olarak karşısında bulur. Ardından Karadeniz ve Kafkasya allak bullak hâle gelir. Endişem, ABD ve Rusya arasında bu tarz bir anlaşmanın yapılmış olma ihtimâlidir.
Bu arada İsrâil‘in rahatlığı dikkât çekiyor. Eğer olduysa, ABD-Rusya arasındaki anlaşmaya İsrâil’in taraf olmaması düşünülemez. Bu anlaşmanın kesin olan bir ucu İran’ı tutuyor. IŞİD bayrağı gösterilerek tekmil anti-İran unsurların ABD’nin “boşluğunu” doldurduğu bir tablo ile karşılaşmak mümkündür. Eğer, çeşitli kaynakların ortaklaşa vurguladığı üzere, artık İran hedefine kilitlendilerse, Türkiye-Rusya ve İran arasındaki ittifâkın buna cevâbı ne olacaktır? Eğer bu Üçlü’nün Rusya ayağı, İran operasyonu ABD ile anlaştıysa tablo nasıl seyredecektir? İran ve Türkiye’nin tepkileri ne olacaktır? Yeniden NATO ayarlarına döndürülen bir Türkiye ile topa tutulacağı âşikâr İran arasındaki yakın ilişkiler sürdürülebilecek midir?
Nihâyet, İsrâil karşıtlığını törpülemesi ve İran’ı devre dışı bırakması şartıyla yaşamasına izin verilen ve bu sûret ve cüretle Türkiye’ye kafa tutan ve ard arda “çekil” mesajları veren bir Esad rejimi tasarlanıyor olabilir mi?
Hâsılı, ABD’nin çekiliyor izlenimini vermesi, muhteviyâtında İsrâil ve Rusya’yı tutuyorsa , bu coğrafyayı daha fazla ateş ve kana boğacak demektir. Böyle olup olmadığını tâkip edeceğiz..Ama her hâl-ü kârda 2019 çetin, çok ama çok çetin geçecek…
Yeni Şafak / Süleyman Seyfi Öğün