2500’lük Kitabı Tartışaduralım! Sessiz ve İdealist Yayıncılar Hâlâ Mevcut!

Yılmaz Özdil 2 bin 500 liradan 1881 adet kitabı bir saatte sattı diye kıyamet kopuyor. Haset, ideoloji, vesaire hepsi birbirine karışmış halde!..Rengârenk, cicili-bicili, hacimli, içeriğe değil şekle önem veren ama pahalı olan kitabın bizde her zaman müşterisi vardır. Bu kitaplar salondaki sehpanın yahut masanın üzerine veya varsa şöminenin önüne biblo niyetine konur ve gelen misafire “Burası entellektüel bir evdir” mesajını vermeye yarar… Türkiye günlerdir böyle kitapların satış tarihinde zirve teşkil eden 1881 adet basılan eseri tartışırken, bazı yayıncılar da kendi başlarına gözlerden uzak ve sesiz-sadâsız işe yarar kitaplar çıkartıyorlar.

Biz 2 bin 500 liralık kitabı tartışaduralım! Sessiz ve idealist yayıncılar neyse ki, hâlâ mevcut!

Yılmaz Özdil 2 bin 500 liradan 1881 adet kitabı bir saatte sattı diye kıyamet kopuyor. Haset, ideoloji, vesaire hepsi birbirine karışmış halde!

Alan da satan da razı olduktan sonra başkalarının söyleyecek sözü kalmaz! Mâlûm kitabın bu kadar edip etmeyeceği yahut böyle bir satışın gerisinde ideoloji, kamplaşma veya gerginlik ticaretinin rolünün bulunup bulunmadığı meselesi ayrı bir konudur ama 2 bin 500 liralık kitap işinde alan da razı, satan da razıdır. Kimsenin kafasına silâh dayayıp satış yapılmamıştır, 1881 adet müşteri kitap için istenen parayı güle oynaya vermişlerdir, dolayısıyla bizlere “Mübarek olsun, kapış kapış satılan kitabın hayrını görsünler” demekten başka iş düşmez!

Rengârenk, cicili-bicili, hacimli, içeriğe değil şekle önem veren ama pahalı olan kitabın bizde her zaman müşterisi vardır. Bu kitaplar salondaki sehpanın yahut masanın üzerine veya varsa şöminenin önüne biblo niyetine konur ve gelen misafire “Burası entellektüel bir evdir” mesajını vermeye yarar…

Türkiye günlerdir böyle kitapların satış tarihinde zirve teşkil eden 1881 adet basılan eseri tartışırken, bazı yayıncılar da kendi başlarına gözlerden uzak ve sesiz-sadâsız işe yarar kitaplar çıkartıyorlar.

Kitap meraklıları genellikle İstanbul’daki yayınevlerinin eserlerini takip ederler ama şimdi Anadolu’da da hevesle ve sadece hizmet uğruna önemli yayınlar yapılıyor. Fakat bu yayınlardan dar bir çevre haberdar olabiliyor, zira yayıncılar çıkarttıkları eserleri tanıtma imkânını bulamıyorlar; genellikle mahallî kültür ve tarih ile alâkalı olan böyle kitaplar yayını hasbelkader öğrenen az sayıdaki profesyonel meraklıya gidiyor.

DULKADİRLİLER’İN MERKEZİ…

Böyle bir seri hâlindeki yayına geçen gün Ankara’da, Maraşlı bir arkadaşımın kütüphanesinde tesadüf ettim. Maraş’ta faaliyet gösteren”Noya Medya” adında bir kuruluş, 14. asırda Dulkadirli Türkmenleri’nin kurduğu Dulkadiroğlu Beyliği’nin merkezini teşkil eden Maraş hakkında birbirinden ilginç dünya kadar kitap çıkartmıştı. İstanbul’daki tekke ve dergâh çevrelerinin hâlen büyük saygı gösterdikleri Maraşlı Ahmed Tahir Efendi’den yine Maraşlı âlimlerin tefsirlerine, bölgeyi anlatan yabancı gezginlerin yazdıklarından nasihatnâmelere kadar birbirinden önemli ama yayınlandıklarından sadece bölgenin sâkinlerinin haberdar olabildikleri eserler…

Noya Medya’nın Maraş’taki yayınları gibi Anadolu’nun değişik bölgelerinde de bir hayli kitap çıkıyor ama Türkiye’nin yayın merkezi olan İstanbul’da, bizler bu kitapların nerede ise tamamından habersiziz ve mevcudiyetlerini de tesadüfen öğreniyoruz!

Dolayısı ile, Anadolu’daki yayınların bir devlet müessesesi, meselâ Kültür Bakanlığı tarafından bir veritabanında biraraya getirilmeleri ve bu sayede hem meraklıların hem de profesyonellerin çıkan kitaplardan haberdar edilmeleri gerekir…

‘PROJE’ DENEN İŞ ÖYLE BİR DERT Kİ!

Son senelerde belediyeler de artık hayli yayın yapıyorlar ama bu yayınların ekseriyeti büyük bir derde, “proje” illetine müptelâ olmuş halde!

Açık söyleyeyim: Artık ne zaman “proje” sözünü işitsem “Bunlar da biryerlerden para götürecekler” diyorum; zira, “proje” Türkiye’de artık “iş yapma” değil, “para kazanma”, hem de “en kolay yoldan kazanma” vasıtasıdır!

Son zamanlarda bir “projeler cenneti” olduk! Millet aklına ne gelse proje hâline getirip önce belediyelerin, oradan yüz bulamadığı takdirde de paralı-pullu devlet kuruluşlarının kapısını aşındırıyor; ilmî ve fikrî bakımdan tamtakır ama cukka açısından havaleli olan böyle kıymetli fikirlerini satmayı başarabildikleri takdirde ortaya kuşe kâğıdına basılmış, orasına-burasına birkaç fotoğrafın yerleştirildiği rengârenk ama zevksiz yayınlar ve ucuzun da ucuzu kısa filmler saçılıyor! Neticede, herkes memnun: Projesini belediyelere satmayı beceren de, bu iş için dünya kadar para saçan ve yayınladığı varakpâreyi hakikaten “ciddî” bir şey zanneden belediye de!

Proje hovardalığımızın en mükemmel örneği, İstanbul’da 2010’daki oynanan “Avrupa Kültür Başkenti” komedisi idi! İstanbul o sene Almanya’nın Essen ve Macaristan’ın Peç şehirleri ile beraber “Avrupa Kültür Başkenti” ilân edilmiş, proje avcıları İstanbul için dünya kadar dosya hazırlamış ve çoğunu hayata geçirmeyi başarmışlardı! Üstelik bu işler için lâzım olan para hem devletten, hem de yapılan yasal düzenleme ile benzin ve motorin satışından ayrılan yüzdelerden, yani bizden çıkmıştı.

“Avrupa Kültür Başkenti” hovardalığından, bugüne İslam Ansiklopedisi’nin yayınladığı “Kadı Sicilleri” dışında dişe dokunur hiçbirşey gelmedi. Almanlar o sene bir zamanların sanayi şehri olan Essen’i ayağa kaldırıp sanat beldesi hâline getirdiler, Macaristan’ın Peç’i turist cenneti oldu, İstanbul’da ise balık-ekmek festivalleri ile tangur-tungur sokak konserleri yapıldı ve paralar bir güzel çarçur edildi!

Maraş’taki Noya Medya’nın ve Anadolu’nun değişik bölgelerinde faaliyet gösteren idealist yayıncıların sessiz-sadasız çıkarttıkları eserler, bugün proje tufanlarının yaşandığı Türkiye’de ciddî kitap meraklılarının rahatça nefes alabilecekleri birer vaha gibidir!

Maraş’ta Noya Medya’nın yayınladığı kitaplardan bazıları…