Sapığın Ülkesi Olmaz

Onlar nefislerinin kulu şeytanın yandaşlarıdırlar. O nedenle bizler sapığın etnik kimliğini değil sapıklığın neden bu kadar arttığını tartışmalıyız. Çocuklarımıza cinsel istismara yeltenen sapıkların neden hak ettikleri cezayı alamadıklarını konuşmalıyız. Çocuk istismarcılarının neden idamla cezalandırılmadıklarını sorgulamalıyız. Toplumun ahlaki dejenerasyonda vardığı noktayı münazara etmeli ve kalıcı önlemler almalıyız. Öyle değil mi?

Küçükçekmece’de beş yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunan sapığın yakalanması ne öfkemizi dindirebildi ne de korkularımızı teskin etti. Zira şunu biliyoruz ki; sapığın yakalanmış olması, çocukluğu çalınan yavrumuzun hayallerini hiçbir zaman geri getiremeyecek, onun örselenen ruhunu onaramayacak, yüreğine çöreklenen korkularını ortadan kaldıramayacak. Şunu biliyoruz ki, hayatlarımız vahyin ışığı ile yeşerip hayat bulmadığı sürece sapıkların ardı kesilmeyecek, hüzünlerimizin sonu gelmeyecek… Düşünün bir çocuğun bütün masum hayalleri bir sapığın hain emelleriyle yok olup gidiyor. Bu bir ülkenin yıkılmasından daha mı önemsiz sizce?!

Biliyorsunuz beş yaş süreci çocuklar için oldukça önemli bir dönem… Bu dönem çocuk hayata pespembe hayallerinin penceresinden bakıyor ve dünyayı masallarda olduğu gibi iyiliklerle örülmüş bir mekân olarak görüyor. Onun hayalindeki ülkede hiçbir kötülük, hiçbir kötü iz yok. Burada çocuklar istismara maruz kalmamakta, büyükler onları koruyup kollamakta, oyunlarına iştirak etmekte ve onlara iyiliğin ne olduğunu öğretmekteler. Çocuğa masallarda kötülerin ötelerde dağların arkasında olduğu anlatılmıştır çünkü. O yüzden canilerden gelebilecek kötülüğe hiçbir ihtimal veremez çocuk.

 

 

Yaşamın beşinci yılı çocuk için önemli bir süreçtir. Çocuk oyuncaklarını kardeşleriyle ya da arkadaşlarıyla paylaşabilmekte ve arkadaşlarıyla oynamaktan keyif almaktadır. Sorular onun dünyaya açılan kapılarıdır. Sorular sormakta ve olayları kendince anlamaya çalışmaktadır. Çocuk masallarda kötünün ve kötülüğün daima alt edilen ve dağların ardına sürülen bir olay/kişi olarak dinlemiştir. O yüzden kötülerin kazanabileceğine hiçbir ihtimal veremez.  Onların kabalık caddelerde, sokaklarda ve mahalle aralarında dolaştığına hiç ihtimal dahi veremez.

Çocuk güne masmavi hayallerle başlar. Arkadaşlarını oyuna davet eder ve oyunu onlarla birlikte kurar. Çocuğa göre ne mahallenin bakkal amcası, ne sokak aralarında dolaşan ağabeyleri ne de hayatın herhangi bir noktasında karşılaştığı insanlar kötülüğe meylederler. Ona göre kötü dağlar arkasına sürgün edilmiş ve en ağır şekilde cezalandırılmıştır. Fakat bir gün hiç beklenmedik bir şey olur ve aklından hayalinden geçmeyen bir sapıkla karşılaşır. Çocuğun hayallerindeki iyilikler ülkesi büyük bir depremle yıkılır ve artık bu saatten sonra hayata korku dolu gözlerle bakmaya başlar. Çocuk masallardaki kötü adamın evinin yakınına kadar nasıl gelebildiğine bir anlam veremez… Çocuk kendisini koruyup kollayacaklarına itimat ettiği erişkinlere olan inancını tamamen kaybeder. Çocuk artık nerede bir erişkin görse korkuya kapılıp yıkılan hayallerinin enkazına doğru koşmaya başlar. Ve… Çocuk kendisine niçin zarar verildiğini bir türlü anlamaz. Çünkü o kötülüğü ve kötülerin dünyasını hiç tanımamaktadır.

Küçükçekmece’de 5 yaşındaki çocuğumuzu istismar eden sapık yakalandı. Fakat insanlarımız ahlaki sapkınlığın neden bu kadar arttığını, ağzı süt kokan çocukların neden cinsel istismara maruz kaldığını, fertlerin insani duyarlılığını neden ve nasıl kaybettiğini tartışmak yerine sapığın uyruğu üzerine yoğunlaşmakta ve olayı ırksal bir mesele haline getirmekteler. Ne yani sapık Türk olsa biz bunu makul mü karşılayacağız? Şunu kuvvetle vurgulamak istiyorum ki, caniler, zalimler, insanlık yoksunu sapıklar hangi ülkeye hangi etnik ya da kültürel yapıya sahip olurlarsa olsunlar ait oldukları kulvar şeytanın mahallesidir. Onlar nefislerinin kulu şeytanın yandaşlarıdırlar. O nedenle bizler sapığın etnik kimliğini değil sapıklığın neden bu kadar arttığını tartışmalıyız. Çocuklarımıza cinsel istismara yeltenen sapıkların neden hak ettikleri cezayı alamadıklarını konuşmalıyız. Çocuk istismarcılarının neden idamla cezalandırılmadıklarını sorgulamalıyız. Toplumun ahlaki dejenerasyonda vardığı noktayı münazara etmeli ve kalıcı önlemler almalıyız. Öyle değil mi?

Fatma Tuncer