Örtüsüne bürünen insan!

Çağımızın en büyük hastalığı nedir? İnsanı, bir an olsun durup düşünmesin diye sürekli hareket haline sokmak ve nihayetinde durmaksızın hareket halinde çatlamasını sağlamak. Böylesi bir insan (aslında beşer, aklını kullanmayana insan demek, insan kavramına yazık etmek demektir) bu sistemin zararsız bir bireyidir. Ve hatta bu sistemi besleyen büyüten ve ona kan pompalayan en büyük desteğidir

Kur’an Günlüğü

Müddessir Suresi notları

M.Akif Coşkun

Sen ey içine kapanan (örtüye bürünen, yalnızlığına bürünen) kişi. Kalk ve uyar.      (Müddessir 1-2)

Düşüncenin (ve dahi anlamanın) harekete geçmesi, insanın bir an olsun durmaya başlamasıyla mümkün olduğunu görmek şaşırtıcı değil mi? Yani sen hareketsiz ol ki düşünce (akıl) hareket haline geçsin. Hareket halindeki düşünce, senin sağlam bir hareket içinde olmanı sağlayacaktır.  Bir yeri gezerken yapageldiğimiz de bu değil midir? Hiç farkında değiliz. Şöyle bir durup düşündüğümüzde (evet, düşünmek için önce durmak lazım) farkedeceğiz aslında bunu gayri ihtiyari de olsa devamlı yaptığımızı. Bir yeri gezereken yürüyüş halinde etrafımızı gözlemleyerek ilerleriz. Fakat zaman zaman dikkatimizi celb eden bir şeyle karşılaştığımızda bir an olsun durur ve o karşılaştığımız şeye daha dikkatli bakar, inceler ve üzerinde düşünmeye başlarız. Yani önce durmamız gerekiyor, düşünebilmek ve anlayabilmek için durmamız gerekiyor. Çok ilginçtir. Almanca dilinde ”anlamak”  kelimesinin karşılığı ”verstehen” dir. Bu kelimenin kökeninde ”stehen” kelimesi vardır. Yani ”durmak”. Almancada bir fiilin önüne ”ver-” ön eki geldiğinde o fiili manipüle eden bir anlama haiz olur. Ver-stehen, durma eylemini manipüle etmek, öyle put gibi durmak değil, durma eylemini dinamik hale getirmek demektir. Kur’anı Kerim’de vurgulanan ”akletmek” kelimesinin kökeninde de benzer bir anlamı olması ilginç değil mi? (dizginlemek, tutmak).

Örtüye bürünmek, en dar anlamından tutun geniş anlamına kadar aslında bize telkin ettiği şey budur. Örtüye bürünmekle dünyamızı durağanlaştırdığımız, bir an olsun kararttığımız  andan itibaren düşünmeye ve düşündüklerimiz şeyler üzerinde anlamaya başlıyoruz. Anlamaya başlıyorsak eğer, örtünmenin bir anlamı kalmamıştır. Üzerimizdeki örtüden kurtulup, o  anlamamıza vesile olan bir anlık karanlığı aydınlatmamız farzdır.  Zaman zaman aceba diyorum, Allah’ın Kur’an’da gecenin faziletleri üzerinde durmasının bir sebebi de bu muydu? Gece karanlık , sessiz ve durağan. Zaman zaman gece yürüyüşü yaptığımızda farklı bir ruh hali içinde olmamız neden? Gece vakitlerinde kıldığımız namaz, okuduğumuz kitap neden bize daha farklı tesir eder?

Çağımızın en büyük hastalığı nedir? İnsanı, bir an olsun durup düşünmesin diye sürekli hareket haline sokmak ve nihayetinde durmaksızın hareket halinde çatlamasını sağlamak. Böylesi bir insan (aslında beşer, aklını kullanmayana insan demek, insan kavramına yazık etmek demektir) bu sistemin zararsız bir bireyidir. Ve hatta bu sistemi besleyen büyüten ve ona kan pompalayan en büyük desteğidir .

O nedenle, müslümanca anlamak ve müslümanca hareket halinde olabilmek için, sadece Rabbimizi yüceltmek için, ve müslümanca uyarabilmek için zaman zaman durmamız gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat bununla bitmiyor elbette. Her şey aslında bundan sonra başlıyor. İmtihan dünyamızda bir sınıf daha atlıyoruz.

Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini an. Elbiseni (öz-benliğini) temiz tut. Bütün pisliklerden uzak dur. İyilik yapmayı kazanç haline getirme. Rabbin hatırına sabret. ( Müddessir 3-7)

Üzerimizdeki örtüden kurtulmamıza ve bizi hareket eline sevk eden hakikat bizim hakikatimiz değildir.O Allah’ın hakikatidir. Üzerimize düşen sorumluluk sadece uyarmak ve o hakikate davet etmek. Tıpkı bu ayetlerle muhatap olan Peygamberin örnekliğinde olduğu gibi.

Bu ilahi kitabın öz-benliğimize katmış olduğu hakikati kendi hakikatimize dönüştürmek kadar  büyük bir fitne göremiyorum. Hakikati kendi tekeline almak kendi hakikatine davet etmektir, Allahın hakikatine değil. Elbisemize bulaşan ve ondan kurtulmamız gereken pisliklerden biri de bu olsa gerek. Hakikatin kendi hakikatimize dönüşmesi (tahrif edilmiş hakikat) kibrimizi kamçılamakta ve  bunu kazanç haline dönüştürmektedir. Böyle bir iyiliğin kıymeti de yoktur, hikmeti de. Farkında olmakla, yani hakikatle yüzleşmekle üzerimize düşen sorumluluğun temelinde bu vardır. Hakikatle yüzleşen insanın beli bükülmeli. Kendi egomu, kendi kibrimi, kendi nefsimi bu hakikate bulaştırmadan nasıl anlatabilirim? Çünkü öyle yaparsam böbürlenerek yürüyenlerden (isra 37) olurum. Hakikatle muhatap olan ben, hakikatle nasıl yol almalıyım? Bunun için bir an olsun durup düşünmeliyim. Rabbime sabırla yönelmeliyim.

Ey yüce Allahım, bana tüm bu pisliklerden uzak duracak bir bilinç ihsan eyle. Gayretime hikmetlerini serpiştir. Sabrıma kuvvet ver. Senin hakikatlerini kendi egomun oyuncağı olmaktan beri kıl. Peygambere yüklemiş olduğun misyon ve ahlakı örnek alarak kalkıp uyarmam ve görevimi bir kazanç haline getirmemem hususunda bana destek ol ey hakikatin sahibi olan Allahım. Beni öğüt alıp yüz çevirenlerden ve bu yüzden ürkek yaban eşeklerine benzeyenlerden eyleme (Müddessir 49-51).

Ey Rabbim büründüğüm örtümün mahkumu etme beni. Örtümü senin hakikatine vesile eyle.