OBSESİF (TAKINTI) HASTALIĞI

 Sık sık karşılaşılan soru/sorunlardan biri, “Takıntı”. Yazılarım takıntı üzerine iki yazı dizisinden oluşacak.

Takıntı (obsesif) nedir? Obsesif, insanları tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsederek kısıtlayan bir hastalıktır. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar. Bu tanım bilgisi birçok şeyi daha anlaşılır hale getiriyor. Öncelikle takıntı farkındalığı oluşturması açısından birkaç hikâye-fıkra ile başlayacağım.
Temel, Taksim meydanının etrafında arabayla dönüp duruyormuş.  Aynı trafik polisinin önünden beşinci defa geçince, polis dayanamayıp sormuş:

– Bir yeri mi arıyorsunuz?  Niye meydanın etrafında sürekli dönüyorsunuz?

Temel:

– Uyy, sol sinyal takili kaldi daaaaaa…

Bazen farkında olunur, bazen olunmaz. Takınılan şey, insanı alır bir yerlere sürükler. Aynı şey etrafında döner durur. Bir yerler incelmeye başlar. İncelen yer takıntılı alan haline geliyor. İncelen yer ise zamanla kopar. Sıkıntı başlar. O zaman bu takıntılarla ne yapacağız? Yine güzel hikâye devam edelim;
Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu:
 “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” ’50gm!’ . ‘100gm!’ .’125gm’ . Diye, öğrenciler yanıtladı.
 “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama benim sorum şu ki :
Bu bardağı birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”

‘Hiçbir şey’… diye yanıtladı öğrenciler.

Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?’ diye sordu profesör bu kez…

Kolunuz ağrımaya başlardı efendim’ diye öğrencilerden biri yanıtladı.

“Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”

“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”
… Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

“Çok iyi.

Peki, tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” diye sordu profesör.
‘Hayır‘… Diye yanıtladı herkes.

“Peki, o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

“Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sorar
“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıtlar.

“Kesinlikle!” dedi, profesör.

Hayatın problemleri de böyle bir şeydir.

Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür.

Uzun bir süre düşünürsün, başınız ağrımaya başlar.

Daha uzun düşünün… Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.

Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,
Fakat daha önemlisi onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).
Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!

“Bardağı yere bırakın bugün!”