Seneler evvel, öngörüleri kuvvetli bir büyüğümle dünyâ meseleleri etrafında sohbet ederken, birden bana; “Demografi çok mühim ve giderek insanlığın gündeminde odağa yerleşecek bir mesele” demiş ve kütüphanesinden “World Population” başlıklı bir kitabı çekip hediye etmişti. Kendisi artık hayatta olmayan büyüğümün kırmızı kalemle altını çizdiği, yanına notlar aldığı bu kitabı hâlâ muhafaza ederim .
Doğrusu o günlerde başka “derin” meseleler üzerinde odaklandığım için anlamamış; hattâ bu meselenin daha “esas” meseleleri sulandıran sun’i bir mesele olduğunu düşünmüştüm. İtiraf etmeliyim ki, zaman bu düşüncemi haksız çıkardı.
Dünyânın en müreffeh toplumlarından birisi olan Norveç toplumunun Başbakanı Erna Solberg’in, 2019 konuşmasında Norveç’in en mühim meselesinin nüfûs azalması olduğunu belirttikten sonra halka en az 2 çocuk yapmalarını tavsiye ettiğini haber aldık. Gülümseyerek, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bâzı çevrelerce çok eleştirilen; “özel hayâtımıza ne karışıyorsun” meâlindeki tepkileri hatırladım. Bakalım bu çevreler, Erna Solberg Hanımefendi’nin konuşmasını “Hristiyan fundamentalizmi” olarak değerlendirecekler mi?..
Batı “medeniyeti”nin ciddî boyutlarda hüküm süren, genel manâda bir “çocuk meselesi;” husûsen de bir “bir çocuk yapma” meselesi olduğunu düşünüyorum. Vahşî üretim ve savaş sarmalındaki kapitalist birikim evresinde, çocuk emeğinin insafsızca sömürülmesinde olduğu üzere, yaşanan “çocuk” meselesini çok berrak bir şekilde görmeyi sağlayan sayısız belirti zâten mevcuttu. Ama bir çocuk yapma sorunu yoktu. (Doğrusu geleneksel dünyânın kültürlerinin de çocukla çok barışık olduğu kanâatinde değilim. Ama bu devirlerde en azından “çocuk sömürüsü” çok sınırlı bir şekilde yaşanıyordu. Çocuk sömürüsü baskın olarak modern dünyânın meselesidir).
Çocuk yapma meselesi, refah; yâni yeniden bölüşüm yapma kaabiliyeti kazanmış olan 20. Asır toplumlarında zuhûr etti. İlginç olan, sürecin “bakabileceğin kadar çocuk yap” düsturu üzerinden sanki çocuklara bir değer kazandırma yanılsaması üzerinden gelişmesiydi. Belki bu da bir dereceye kadar düşünülebilir. Ama gidişât, çocuğu bir fazlalılık olarak gören ve istemeyen yaygın bir orta sınıf bireyciliği veyâ narsisizmin yükselişiydi. Bugün “ileri” Batı toplumlarında, “çocuk yapmak” sıkıntılı bir “decision making” konusudur. Tesâdüfe bırakılamaz. (İstenmeyen veyâ tesâdüfî hâmileliğin ürünü olan çocukların yaşadığı tâlihsizlikleri anlatan Rus filmi “Loveless” bunu ne kadar dramatik anlatıyor). Eşler çocuk yapma meselesi üzerinde felsefî edâlarla ve bir mühendis titizliğinde uzun tartışmalar yürütür. Eğer karar alınıp, çocuk dünyâya getirilirse, bunu abartılı bir bakım (yatırım) üzerinden “mucizevî” bir olgu gibi kutsamak tuhaflığı da, aynı narsisizmin bir başka yüzü olarak tecelli ediyor. Hâsılı, narsisizmden yapılan sözüm ona bir fedakârlık yine bir narsisizm olarak geri dönüşümünü tamamlıyor. Batı toplumları bu “felsefî-mühendislik ürünü, paylaşımı bilmeyen, ileride narsisizm kervânına katılacak yalnız, kardeşsiz çok sayıda çocuk üretti.
Refah artışı ile çocuk yapmanın mesele hâline gelmesi arasında sağlam bir bağ olduğu âşikâr. Ama târihsel diyalektik burada da işliyor. Erna Solberg Hanımefendi en çok bunu vurgulamış. Eğer nüfûs azalması devâm ederse Norveç halkının, vergi gelirlerinin azalması sebebiyle, alıştığı refah standartlarını devâm ettirmenin mümkün olamayacağını beyân etmiş.
Hâkim, hegemon Batı’nın, dünyâyı sömürerek elde ettiği ve kıskançlıkla elinde tuttuğu refah, bugün demografik bir baskı altında. İçeride nüfûs erozyonu yaşanıyor. Dışarıdan ise muazzam bir göç dalgası yiyorlar. Etme, bulma dünyâsı…
BM’in 2017 Raporu (Worlde Population Prospects:The 2017 Revision) çok ilginç rakamlar koyuyor. Bu gidişle 2100 senesinde dünyâ nüfûsu yaklaşık 12 milyara ulaşacak. Bugün sâdece 1,3 milyar olan Afrika nüfûsu, 4,5 milyar olacak. Bugün 740 milyon olan Avrupa nüfûsu ise 653 milyona gerileyecek. Asya nüfûsuna gelirsek, küçük bir artış gösterip 4,5 milyardan 4,7 milyara yükselecek. Kuzey ve Güney Amerika’daki artışların nispeten dengeli seyredeceği anlaşılıyor. Kuzey Amerika nüfusu 2100’de 360 milyondan 500 milyona, Güney Amerika nüfûsu ise 650 milyondan 710 Milyona erişecek.
Tabloda en tuhaf durumlardan birisi de İslâm coğrafyasında nüfûsu düşecek olan memleketin Türkiye olması. Bu gidişât devâm ederse bugün nüfûsu, 38 milyon; yâni Türkiye nüfûsunun yarısına denk düşen Irak’ın nüfûsu, 2100’de 155 milyona çıkacak. Buna mukâbil, 2050’de 95 milyonu görecek olan Türkiye nüfûsu 86 milyona gerileyecektir.
Rakamlar ortada… Keyif sizin… Mes’uliyet de…
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN