Modern Aile Yaşlılar İçin Yalnızlık Demek

Evlerimiz genişliyor ancak aile yapımız daralıyor, kapitalist sistemin modern hayat dayatmasıyla. Oysa geniş aile yapısına sahip insanlar kendilerini daha güvende ve daha güçlü hissederler.. 

148455

Dünyada mekân, ahirette iman diye bir özdeyiş var dilimizde. Bu özdeyiş daha çok dünyada başımızı sokabileceğimiz bir evimizin olması zaruretini ifade etmek için kullanılıyor. Ama dünyalık olanı önceleyen, insanın ruhi değil de maddi olan tarafına değer veren bir anlayıştır bu. Oysa amentü ile çerçevelendirdiğimiz, amelle ete kemiğe büründürdüğümüz, ruhi yönümüzü besleyen inancımız ve fiillerimiz dünya hayatımız için var.  İnsan olarak yaratılmanın, insan olmanın sorumlulukları bu dünya için, iman da imtihan da bu dünyaya has. Öbür âlem hasat yeri bizim için.

Neden dünyada iman ve mekân demiyoruz da sadece mekân talebinde bulunuyoruz? İman mekân edinmeye ve o mekânda gönül rahatlığı ile yaşamaya engel mi teşkil eder? Bu başka bir yazının konusu olarak dursun. Elbette özdeyişin genel manası olan dünyayı mekân edinme anlayışı problemli. Çünkü amentüde ahirete iman var. Ahirete iman dünyayı daimi mekân edinmeye ters bir durum. İçinde imanla yaşayacağın mekân edinmenin imana bir mâniası yok. İman mekân edinmeye ve o mekânda istediğin gibi yaşamana engel olmaz ancak kurallar koyar ve sınırlamalar getirir. Modern dünya anlayışı bu noktada imanla, ahlakla çatışır.

Biz gelelim evlerimize ve örselenen aile yapımıza…

Evlerimiz genişliyor ancak aile yapımız daralıyor. Kapitalist sistemin modern hayat dayatmasıyla, güçlü aile yapımızı yıkıp yerine mukavemetsiz bir aile yapısını getirmek için uyguladığı bir oyun bu. Ömür boyu bir ev sahibi olmak için kemik çürüten insanımız mutlu bir yaşlılık geçiremiyor evinde ocağında. Yaşlılık demek yalnızlık demek. İnsanların bir ömür çalışıp çabalayarak sahip oldukları evlerinde yaşlanma ve ölme hakları ellerinden gidiyor. Sömürücü kapitalist sistemin işine geliyor bu parçalı aile yapısı. Parçalı aile daha fazla ev anlamına, daha fazla ev de daha fazla harcama anlamına gelir. Her sistem kendi ihtiyaçlarıyla, sorunlarıyla giriyor hayatımıza. Sonra da o sorunu gidermek için pahalı çözüm yollarını da kendisi koyuyor önümüze. Yani hastalığa yakalanmak da, tedavi olmak da ücrete tabi. Her bakımdan çekirdek aile yapısı özendiriliyor. Sonra nesiller arası bağ koparılıyor. İnsanları güçlü kılacak geleneklerden mahrum bir neslin içine düştüğü boşluğu doldurmak için sistem yine kendi kurallarını işletmek adına kendi yöntemlerini koyuyor ortaya.

Oysa geniş aile yapısına sahip insanlar kendilerini daha güvende ve daha güçlü hissederler. Her ne kadar küçük ailede bireyler kendilerini daha özgür olarak değerlendirseler de bir süre sonra yalnızlık girdabına giriyorlar. Geniş aile yaralarını daha erken sarar. Aile üyelerinden birinin kaybedildiğinde toparlanmak daha kısa ve daha hasarsız olur. Özellikle çocuklar için hayati bir konu bu. Bir yakınını kaybeden çocuk ailenin diğer fertleri sayesinde fazla örselenmeden atlatabilir bu süreci. Çünkü çocuklarda güvenlik birinci öncelik. Kendini güvende hissetmek isterler. Kaybettiği yakınının yerini birinin doldurması lazım, aksi takdirde sarsıntı büyük. Peygamber Efendimiz (sav) doğmadan evvel babasını, altı yaşında annesini kaybetti. Yani doğuştan yetim, altı yaşında öksüz kaldı. Ama geleneklerine son derece bağlı Mekke aile yapısı sayesinde bu süreçleri çok yıpranmadan atlattı. Önce dedesi Abdülmuttalib, sonra da amcası Ebû Tâlib himayelerine alarak kol kanat gerdiler. Günümüz öksüz ve yetimleri kendilerini aile ortamından uzak yetiştirme yurtlarında buluyorlar. Bu gün imkanlar daha da genişlediği halde yetimlik ve öksüzlük daha da acı verici.

Geniş aile; yetişkin aile bireylerini de güçlü kılıyor. Yokluğunda çocuklarını güvende tutacak, onlara kol kanat gerecek birilerinin olması insanı güçlü kılar. Geçimini sağlamak için gurbete düşmüş, özellikle yurtdışına çıkmış insanların çoğunun ailesi, çoluk-çocuğu Türkiye de kalmış. Bu gurbetçiler ailelerini, çoluk-çocuklarını ya uzun süre sonra götürmüşler, ya da hiç götürmemişler. Baktığımızda bu aileler geniş ailelerden oluşuyor. Eşlerini çocuklarını himaye edecek bir aile yapısına sahipler.

Modern aile yapısında aile büyükleri olarak yaşlılara yer yok. Konut olarak isimlendirilen ev tiplerinde onlara ait bir yaşam alanı ayrılmamış. Ebeveyn ve çocuk odası, o kadar. Hoş zaten şehirleşme anlayışımızda da onların yeri yok. Korona ile mücadele sürecinde medeniyetin beşiği diye önümüze konulan batının durumuna bakar mısınız? Yaşlılarını nasıl da sırtlarında bir kambur olarak görüyorlar. Sosyal güvenlik sistemi için de bir yük olarak görülüyor yaşlılar. Üretime katılamadıkları, dişe dokunur bir tüketime de sahip olamadıkları için kıymetten düşüyorlar. Ailede kendine yer bulamıyorlar. O yüzden konforlu güçsüzler yurdu açıp bunlarla övünüyoruz. Yaşlılar aileden uzaklaştırılınca geçmişle bağlar kesilmiş oluyor. Zaten yeni kuşak böyle bir tecrübeye ve bağa da ihtiyaç duymayacak şekilde programlanıyor. Ama geçmişinden ve akranlarından uzak bu ekran hayatı insanın ruhunu doyurmuyor, huzur bulunamıyor. Sırtını dayayacağı güçlü aile bağları olmadan insan kendini güvende hissedemiyor. Bu meseleyi konu edinmem sadece dikkat çekmek amaçlı. Yoksa mesele bundan ibaret değil sadece…

Son söz; dünyada iman, mekan ve aile…

Dünya Bizim / Turgut Akça