Mevcut Sisteme Entegrasyonumuz İdeallerimizi de Yitirdi mi?

Geldiğimiz noktada, şu soruyu sorsak kendimize, doğru soruyu sormuş olur muyuz bilmiyorum: “Dünyevi bir iktidar ideali peşinde mevcut sisteme entegrasyonumuz, tüm sıradan ideallerimiz gibi en yüce, en uhrevi ideallerimizin de yitimi midir?

Farkındalığın Yitimi

 

Hayat olduğu gibidir.

Olması gerektiği gibi değil…

Zaten çoğumuz hayatın akışına bırakmışızdır kendimizi.

Her gün aynı sokakları aşındırmak, aynı ulaşım aracına binmek, aynı işyerinde rutin işlerle uğraşmak ya da aynı aile ve arkadaş çevresinde benzer şeyleri paylaşmak birçok şeyi sıradanlaştırır nezdimizde.

Ve bu sıradanlık bir hayatı yaşıyor oluşumuzun farkındalığından dahi uzaklaştırır bizi çoğu zaman.

İyilikleri unutuşumuz, kıymet bilmiyor oluşumuz bu yüzdendir belki.

Kırılgan, kindar, bencil ve muhteris oluşumuz da keza…

Kim bilir…

***

Hayat, üzerinde fazla etkimizin olduğunu sanmamıza rağmen, çoğu kez kendiliğinden gelişen, sıradan, pasif ve edilgen kimliğimizle yer aldığımız bir oyun sahnesidir aslında.

O yüzden olsa gerek “Hayatın anlamı nedir?” sorusu soğuk bir duş etkisine yol açabilir çoğumuz için…

Ve kurulu bir saat gibidir yaşantımız.

Aynı şeyleri farklı zamanlarda yaşamak üzere, aynı sahnede sürekli değiştirdiğimiz sahte kimlikler ve maskelerimizle zoraki gülümseriz çevremize ve hayata…

Ve her şey sıradanlaşır, yaşamın bir anlamı kalmaz yıllar içerisinde farkında olmadan.

İdeallerimiz, beklentimiz, amacımız, ülkümüz, olmazsa olmazlarımız yiter gider yaşadıklarımızla…

Hayat monotonlaşır, tekdüzeleşir, sıradanlaşır.

Çoğumuz iyi bir okulda okumak, iyi bir ev ve arabaya sahip olmak, iş yerinde terfi atlamak ya da varsa çocuklarımızın mürivetlerini görebilmeye indirger hayallerini yıllar içerisinde.

Ya da parti liderimizin iktidarını daim tutabilmek, cemaatımızdaki sosyal konumumuzu koruyabilmek, hoca efendimize şirin gözükebilmek, oturduğumuz sohbet grubunda bir şeyler söyleyerek “bu abi de baya biliyor ya!” dedirtebilmek…

***
Çoğu zaman bu farkındalığı yitiriş, tüm gerçekçi sosyal, dini ve ideolojik ideallerimizi hayatın dışına iterek kendi inisiyatifimizle zihin, düşünce ve irademizin sıradanlaşmasına yol açar nedense.

Oysa bir hedefe sahip olabilmek, büyük bir uçurumdan atlamaktır soluk soluğa.

Dibini göremediğimiz, sonunu bilemediğimiz bir boşluğa.

Ezel ve ebed çizgisinden her şeyin bitimine…

Hayatın bünyemizde anlamını yitirişi ve sıradanlaşması en çok kalbi hasbiliğimizi etkilemekte ve inandıklarımızı sorgulamaya tabi kılmakta ruh dünyamızda.

Bir dönem uğrunda her şeyi feda edilebileceğimiz idealler inanç dünyamızda sıradanlaşıp ehemmiyetsizleşebilmekte nitekim.

Geçmişte küçümsediğimiz düşünce ve yaşam biçimleri, zihin kalıpları vazgeçilmezimiz olabiliyor zaman içerisinde.

Önceliklerimiz, beklentilerimiz, farkındalıklarımız değişiyor ve hayat geçmişin tozlu sayfalarında dışladığımız, önemsemediğimiz yaşam biçimlerinin gerçekliklerine, sahiciliğine inanmaya zorluyor bizleri.
Reel/politik değişmezlerimiz zannettiğimiz ideallerimiz de yaşadığımız hengamede, Hz Musa’nın beşiğini sürükleyen nehir dalgaları misali bizleri sürükleyerek hiç ummadığımız zaman ve mekânlarda yetişmeye, gelişmeye yönlendiriyor bizleri.

Hâsılı, geldiğimiz noktada, şu soruyu sorsak kendimize, doğru soruyu sormuş olur muyuz bilmiyorum:

“Dünyevi bir iktidar ideali peşinde mevcut sisteme entegrasyonumuz, tüm sıradan ideallerimiz gibi en yüce, en uhrevi ideallerimizin de yitimi midir?

Yoksa aslında ideal olana erişimimiz midir? “

Ne dersiniz?

Selam ve dua ile…

Her Taraf / Enes Tarım