Manifestomuz Ne Kadar Milli ve Yerli?

Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu, 'Belediyecilik anlayışı olarak şehirlere sahip çıkmayı, her şehri kendi tarih dokusuna uygun biçimde geliştirmeyi, Avrupa-Amerika tarzı “dikey mimari”den “yatay mimari”ye geçmeyi vaat etmeden önce, lisanımızı “ihya” etmeyi vadetmelidir.'

Doludizgin seçime gidiyoruz…

Kimi gizli, kimi açık ittifaklar yapılıyor, adaylar belirleniyor, itirazlar yükseliyor, istifalar, parti değiştirmeler birbiri arkasından geliyor. Etraf şimdiden tozduman!

Bu tozduman arasında AK Parti “seçim manifestosu”dediği vaatlerini kamuoyuna açıklıyor…

Bendeniz öncelikle şu “manifesto” kelimesini merak ettim. Üşenmedim, TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğüne baktım. Açıklaması şöyle:

“1. Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste… 2. Bildiri. 3. Toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesi”. 

Bu maddelerden birincisi, konu dışı. İkinci ve üçüncü maddeleri “siyasi inanç ve amaçların açıklanması için yayınlanan bildiri” olarak toparlayabiliriz. 

Yani, “beyanname”… Hadi olsun “bildiri”. Bilemediniz, “bildirge” olsun bari.Neden bunların hiçbiri değil de ille “manifesto”?

“Gâvurca” modasından mı? Türkçe’nin canına okuma alışkanlığının siyasete de bulaşmasından mı? Yoksa sırf daha “havalı” durmasından mı?

Zaten bendenizi de tıpkı Orhan Veli gibi, “bu havalar mahvetti”! Havalı ve de çakarlı arabaların içinde son sürat giden muhteremleri gördükçe, “Anan çarık giyerdi sen bunu unuttun mu?” diyesim geldi hep.   

Bazı dostlarımın hoşuna gitmeyeceğini bile bile tüm iyi niyetimle ifade etmek isterim ki, “yerli” ve “milli”olmanın elifi “dil”dir! Dil dudaktan kalbe, edebiyata, edebiyattan sanata, sanattan kalbe, kalpten bayrağa, bayraktan toprağa, topraktan tarihe, coğrafyaya, nihayet bütün olarak vatandan vatandaşlığa uzanan bir “temel çizgi”dir. Dili olmayanın edebiyatı, sanatı, ilmi, irfanı olmaz! Bu yüzden mütefekkirlerimiz “dil” üzerine titremiş, rahmetli Cemil Meriç, “her kelime milli namustur” anlamında, o veciz cümleyi bize emanet etmiştir: “Kâmus namustur!” 

Belediyecilik anlayışı olarak şehirlere sahip çıkmayı, her şehri kendi tarih dokusuna uygun biçimde geliştirmeyi, Avrupa-Amerika tarzı “dikey mimari”den “yatay mimari”ye geçmeyi vaat etmeden önce, lisanımızı “ihya” etmeyi vadetmelidir.

Lisan insanla özdeştir ve bütündür. Kendi lisanına sahip çıkmak ise siyasetin birinci görevidir.

 “Yatay mimari”ye önce kelime olarak geçeceksiniz: Meselâ, Batı’nın “city”sini (şehir anlamında kullanılan bir kelimedir) bir yana koyup “mahalle”yi ihya edeceksinz. “Manifesto”yü çürük diş gibi aradan çekip, “beyanname”yigetireceksiniz ki, “milli” ve “yerli” olma iddianız mesnet (dayanak) bulsun!

Ama dikkat ettim, hâlâ milletin umudu olarak gözüken AK Parti’nin, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan “seçim manifestosu”nda “şehir dili” üzerinde hiç durulmadı…

Bence bu bir eksikliktir. Yerel şiveler güzeldir, korunmalıdır, ama “milli dil” kullanan bazı bölgelerimizdeki “temiz Türkçe”nin nesilden nesle intikali açısından da belediyelerin bir şeyler yapması lâzımdır. Hazin ki, Türkçemiz, soyu tükenmek üzere olduğu için koruma altına alınan kelaynak kuşları gibi korunmaya muhtaç hale gelmiş bulunuyor. Dil konusu, herhalde biçki-dikiş kurslarından daha önemli ve önceliklidir.

Bir başka eksiklik de 11 maddelik “manifesto”da “kültür” kelimesinin amaca uygun olarak sadece bir yerde geçmesi… Şöyle deniyor:

“Şehirlerimizin, geleceğe medeniyet mirasımız olarak bırakabileceğimiz iyilik, kültür, sanat ürünleriyle değerlenmesini sağlayacağız.”

Hayrola: Bizim bir “kültür sorunu”muz yok muydu?..

 

 

Yeni Akit / Yavuz Bahadıroğlu