يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِنٖينَ
Rızanızı almak için size (gelip) Allah’a and içerler. Eğer mümin iseler Allah ve Resûlünü razı etmeleri daha doğrudur.(Tevbe Suresi 62. Ayet)
Okuduğumuz ayette, Tebük seferine katılamadığı/katılmadığı için ayetlere muhatap olan kişilerin yaşadığı suçluluk psikolojisinin üstünü örtmek için, Müminlerin yanına gelerek onlara; yaptığı hayr ve salih amelleri anlatmasının ve Allah ve Rasulüne olan bağlılığını yinelemesinin sebebi, yeryüzüne dar gelen vicdanını rahatlatmak, susturmaktır. Bu haleti ruhiyedeki insanlar, günümüz dünyasında da çokça etrafımızda görebileceğimiz tiplemelerdir. Verdiği sadakaları, tuttuğu oruçları, on kez gittiği umreyi ve birisi lüks sınıf olmak üzere iki-üç kez gittiği haccı, öksüzlere yaptığı hayr-hasenatı, vakıflarda öğrencilere yedirdiği yemeği veya her gün saat 03:00’de çalar saat kurmadan kalkıp kıldığı gece namazlarını sizden sanki, “ne kadar da salih kul!” medhiyesini almak için anlattığını görürsünüz.
Bu tür insanlar muhakkak Allah Resulü döneminde de vardı ki, konumuz olan ayet nazil oldu. Zira gerçekten Allah için yapılanları Allah’ın bilmediği, haberdar olmadığı düşünülemez. Kayıtlara geçmesi için de biz kulların teyidine muhtaç değildir. Rabbimiz Yunus Suresi 61. ayeti kerimede bizlere hitaben; “Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur’an’dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz….” diye buyurmaktadır ve Allah vaadinden dönmez.
Modern/seküler muhafazakâr cahiliye toplumunda Allah ve resulüne esastan karşı gelen birçok insanın, konuşmalarında sizleri razı etmek için dil döktüğünü çeşitli vesikalar ileri sürdüklerini görürsünüz. Esasında namazlarını camide kılmaya dikkat ettiğini, Cuma namazlarını hiç kaçırmadığını, Allah’ın sınırlarına ne kadar dikkat ettiğini, faize ve namus meselesine olan bakışını, içki ve kumardan uzak duruşunu…v.s. (vallahi, billahi ve tallahi gibi) yeminlerle pekiştirerek sizin rızanızı almaya çalışırlar. Ancak bütün bunlar, Rahman’ın rızasından son derece uzak yaşantılar süren kimseler için ‘lehvel hadis’ türünden işlerdendir. Zira Rabbimiz, Tebük’te sıkıntı çekmekten imtina edenlere yine Tevbe Suresi 96. ayette; “Onlardan razı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz onlardan razı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla razı olmaz. (Tevbe 96)” buyurmaktadır. İslam’a talip olmanın getirdiği hiçbir sorumluluk, meşakkat ve tehciri göze alamayanların, Müminlerle aynı nimeti paylaşması düşünülemez. Önemli olan namazlarımızın, ibadetlerin, yaşamımızın ve ölümümüzün bütüncül olarak topyekün “Allah rızası” için olmasıdır. Muhakkak ki en doğrusunu Allah bilir…