Kemiyet mi, Keyfiyet mi?

اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلٖيلُونَۙ 

٥٤﴿

وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 

﴾٥٥﴿

وَاِنَّا لَجَمٖيعٌ حَاذِرُونَؕ 

﴾٥٦﴿

(Firavun;) “Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır. (Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir. Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız.”(diyor ve dedirtiyordu).

(Şuara Suresi 54-56. Ayetler)

Malum kıssadır, Firavun  Hz.Musa’nın yaptıklarının bir sihir olduğunu ispat etmek ve onu küçük düşürmek için sihirbazları huzuruna toplatıp bir “güç yarışına” girdikten sonra mağlup olur. Allah’tan başka bir ilah olmadığını ve Musa (a.s.)’ın da O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet eden sihirbazların durumu Firavun’un  öfkesini büsbütün artırır ve o gece şehirlere İsrailoğulları’ndan iman edenleri toplaması için askerler gönderir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Hz. Mûsâ’ya İsrâiloğulları’nı Mısır’dan geceleyin gizlice çıkarmasını vahyeder. Mûsâ’nın geceleyin kavmi ile birlikte yola çıktığı haberini alan Firavun ve adamları İsrâiloğulları’nı takip edip imha etmeye karar verirler. Firavun, kendi tağutî bakış açısının perçeminde kalıp eşyaya, tabiata, olaylara Allah’ı dışlayan bir bakışla baktığı ve müşrik bir zihniyetle, “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler. (Âl-i İmrân Suresi, 160)” ayetinin öğretisinden hiçbir zaman nasibini alamadığı için, aklı sıra İsrâiloğulları’nı rahatlıkla ezebileceğini, onları yakalayıp yok edebileceğini veya Musa(a.s.)’ın yolundan çevirebileceğini zannediyordu. Çünkü peşinde olduğu ve yurtlarından hicret etmek zorunda kalan bu garibanların düzenli orduları ve yetişmiş askerleri yoktu. Firavun sayıları kimbilir hangi ‘kesret’i bulan güçlü ve düzenli ordusunun, siyasi ve ekonomik gücünün ve iktidarının vermiş olduğu bir güvenle İsrailoğullarına öfke kusuyordu. Ama Firavun’un unuttuğu bir şey vardı, Allah Musa (a.s.) ve halkının yanında idi.

Bu ayetlerin indiği dönem itibariyle, Hz.Muhammed’in de (as) günün birinde yurdundan hicret etmek zorunda bırakıldığı zaman, müşrik Kureyş kabilesinin Muhammed ve ashabına hiçbir zarar veremeyeceğini temin eder bir tarafının olduğu ağır basan bir kanaat…  Ancak bizim Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarı ile Calut ve Talut mücadelesinde de genel anlamda Rabbimizin,  kendilerinin Allah’a kavuşacağını bilenlerin ağzından: “Nice az topluluk çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir“… (Bakara 249) ayeti ile aynı güvenceyi/vaadi öncesinde de Müminlere yaşattığını görmekteyiz. Benzer şekilde biz iman edenler, Allah ile beraber olmanın izzetini ve emniyetini; Bedir’de müşriklerin sayısının (Dünya dilinde/zahiren/matematiksel olarak) çokluğuna rağmen, Müminlere yaptığı yardımla ve gönüllerine verdiği sükunet ile kafire çaldıkları galebeden  biliyoruz.

Bu ayeti mübarek Ramazan ayında yeniden okuduğumuzda, 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı hareketinin başladığı günlerde bir kısım cahil demokrat/milliyetçi-mukaddesatçı muhafazakâr kesimin; “Hamas dediğin bir avuç çapulcu! Nesine güvenip de mazlum Filistin halkının ölmesine sebep oldu? Karşısında son teknoloji silahlar, ABD ve İsrail gibi süper güçler varken, haddine mi?” şeklindeki söylemlerini hatırladık. Modern seküler ve kapitalist eğitim sisteminin öğrettiği  reel(!) matematik verilerine ve kendi etrafını bile aydınlatmaktan aciz pozitif bilimin ışığına göre, mazlum Yemen halkı da boyundan büyük işlere kalkışmış ve yenilmeye mahkumdur. Ancak bu Rabbimizin ‘tuzakları bozucu’ esmâsını yok saymak demektir. Onların askeri, siyasi ve ekonomik gücü, iktidarının boyutları Allah katında bir hiçtir. Rabbimiz, mazlum Gazze ve Yemen halkının yanındadır ve gerçek başarı için bu yeterlidir. Müminler farkında olmadan Allah’ın inananlarla birlikte olduğu vaad ve gerçeğinin üstünü örterek hareket edebilmektedirler. İnananların sayısı, tüm Rasuller ve Nebiler dönemlerinde tarih boyunca genelde azınlık olarak kalmıştır. Ancak Rabbimizin hiçbir buyruğunda kemiyeti, Allah’a ‘gönülden’ boyun eğen az sayıdaki kimselere tercih ettiğine dair bir delil yoktur. Muhakkak ki Allah, en doğrusunu bilir.