İntifadanın Başlamasının 35. Yıl Dönümünde

Birinci intifadanın başlamasının üzerinden 35 yıl geçti. Şöyle bir soru akla gelebilir: Bunca zamandır sürdürülen mücadeleye rağmen Filistin’in bağımsızlığı elde edilemediyse bu iş daha ne kadar sürecek ve geleceğe ümitle bakabilecek miyiz?

8 Aralık, Filistin’de birinci intifadanın başlamasının yıl dönümüdür. Biz de bu vesileyle Filistin direnişini bir kez daha gündeme getirmek ve intifadanın yeniden zihinlerde canlanması için ondan söz etmek istiyoruz. Ancak daha önce bu vesileyle yazdığımız yazılarda söylediklerimizi tekrar etmiş olmamak için daha çok güncel durum ve direnişin geldiği nokta hakkında bazı özet bilgiler vermeyi tercih ediyoruz. 

Birinci intifadanın başlamasının üzerinden 35 yıl geçti. Şöyle bir soru akla gelebilir: Bunca zamandır sürdürülen mücadeleye rağmen Filistin’in bağımsızlığı elde edilemediyse bu iş daha ne kadar sürecek ve geleceğe ümitle bakabilecek miyiz?

Tarihe baktığımızda, kısa sürede sonuç alan hak ve özgürlük mücadelelerinin yanı sıra çok uzun soluklu olanlarının da bulunduğunu görürüz. Bazıları uzun soluklu mücadelelere dayanamayıp haklarından vazgeçmeyi, başlarına gelene razı olmayı, bazıları da ümitlerini canlı tutmayı ve zulmün bir gün mutlaka son bulacağı inancıyla kararlılıkla yollarına devam etmeyi tercih etmişlerdir. 

Cezayir’de 1830’da başlayan Fransız işgali 132 yıl sürmüş  ve sonunda işgalci, bağımsızlık mücadelesi karşısında yenilgiyi kabul etmek ve çekilmek zorunda kalmıştır. Bu işgale karşı verilen mücadelenin en ateşli dönemi belki 1954-62 arasındaki 8 yıllık savaştır ama 132 yılın tamamı da işgalin reddi, normalleştirilmemesi konusundaki toplumsal duyarlılığın canlı tutulmasıyla ve ara sıra da fiili mücadelelere yansıtılmasıyla geçmiştir. 

Afganistan’da Sovyet müdahalesiyle başlayıp ABD müdahalesiyle devam eden işgale karşı da savaş kırk yıldan fazla sürdü ve direnen halk sonunda kazandı. Ama bu zaferin arka planında duran en önemli etken ümit, inanç ve kararlılığın korunması, işgalin normalleştirilmemesiydi. 

Filistin’de 1917’de İngiliz sömürgecilerin girmesiyle başlayan, sonra 1948’de gayrimeşru siyonist rejimin ilanıyla devam eden işgal 105 yıldan beri sürüyor. Küresel emperyalizm de gayrimeşru siyonist işgali askeri yönden desteklemekle kalmıyor aynı zamanda meşrulaştırmak için diplomasi ve medya savaşı veriyor. O yüzden Filistin’de siyonist işgale karşı sürdürülen savaş sadece burada egemenliklerini sürdürmeye çalışan işgal güçlerine karşı değil aynı zamanda küresel emperyalizme karşı verilen bir savaştır.

Böyle bir savaşın uzun soluklu bir şekilde sürdürülebilmesi büyük bir kararlılığı, azmi; geleceğe ümitle bakmayı, sadece cephede savaşmakla yetinmeyip aynı zamanda işgali meşrulaştırma çabalarına karşı medya ve diplomasi savaşı vermeyi gerektirir. 

Ne yazık ki, daha önce Filistin halkının hak ve özgürlük mücadelesinin arkasında durduğunu söyleyen rejimlerin çoğu, siyonist işgali meşrulaştırmama konusundaki savaşta uzun soluklu olamadı ve sonunda küresel emperyalizmin dayatmalarına boyun eğerek gayrimeşru siyonist işgali tanıdı, onunla ilişkilerini yani siyonist işgali normalleştirdi. 

Ama Filistin halkı işgali normalleştirmeme konusunda kararlılığını sürdürüyor. Bu, mücadelenin ve direnişin uzun soluklu olmasını sağlayan en önemli tavırdır. Bu tavır bugün etkisini daha belirgin bir şekilde göstermektedir. 2005 yılında siyonist işgalciyi Gazze’den çıkarmayı başaran direniş bugün Batı Yaka bölgesinde hem kitlesel direnişi hem de silahlı mücadeleyi yaygınlaştırarak işgalciyi zorluyor. 

İşgalci, Filistin özerk yönetimiyle arasındaki güvenlik koordinasyonuna fazla güvendiği için Batı Yaka bölgesinde silahlı direnişin yeniden harekete geçmesi ihtimalinin artık kalmadığını düşünmeye başlamıştı. Ama bugün işgalciyi şaşırtan yeni yapılanmalar ve planlı direniş eylemleri onu ciddi şekilde zorlamaktadır.

En önemlisi ise Filistin halkının ve onun haklarını geri almak için mücadele eden direnişin siyonist işgalin tümüyle gayrimeşru olduğu, işgal altındaki Filistin’in kısmen değil tamamen işgalden kurtarılması ve yurtlarından çıkarılanların geri dönmelerinin yolunun açılması gerektiği ilkesinde bugün düne göre daha kararlı ve daha ısrarlı olmasıdır. 

Ahmet Varol/Yeni Akit