İngiltere ve ABD’nin Yeni Uygarlaştırma Misyonu Gazze Soykırımıdır

Bugün adları çokça gündemde olan fakat faaliyetleri hakkındaki bilgilerimizin sınırlı olduğu İzzettin el-Kassam ve Hacı Emin el-Hüseynî gibi kurucu figürler, anti-kolonyalist mücadeleye atıldıklarında Filistin’de İngiliz manda yönetimi hükümfermaydı. Onlar hem İngiliz manda yöneticileriyle hem de Avrupa’nın birçok bölgesinden Filistin’e doğru harekete geçen yerleşimci kolonyalistlerle mücadele etmek durumundaydılar. Üstelik küresel sermayedarlar bu yeni yerleşimci akınını finanse ediyordu. İngiliz manda yönetiminin esas vazifesi yerleşimci kolonyalistlere şemsiye olmaktı. Bu, onların yeni “uygarlaştırma misyonu”ydu.

Yaygın kanaate göre Filistin topraklarında “Yahudi devleti”nin inşa edilmesi, Nazilerin Yahudilere yönelik politikalarının bir sonucudur. Bu görüşe göre Avrupa’dan kaçan Yahudilerin bir vatana ihtiyaçları vardı ve onlar da “tarihî kökler”inden dolayı Filistin’e göçtüler. Savaş’tan sonra ise Avrupa ülkeleri, Yahudilere yaptıklarının karşılığı olarak Filistin topraklarında kurulan bu “eskiyeni ülke”yi desteklediler. Bu fikir Türkiye’de de benimsendi. Elbette İsrail’i desteklemek konusunda Fatih Altaylı gibi çok daha ileri seviyede ideolojik tavır ortaya koyanlar vardır. Onlar Gazze soykırımından sonra bile İsrail’e ideolojik bağlılıktan vaz geçmediler. Ortadoğu’da tek demokratik devlet olduğu gerekçesi ile İsrail’i desteklemek için bağlılığın güçlü olması gerekir. Fakat yaygın olan, Almanya’da ve Avrupa’nın genelinde Yahudilere karşı uygulanan politikaların İsrail’in temelini oluşturduğu, görüşüdür. Bu, yanlış olmasına rağmen çokça yaygın bir görüştür.

Tarihî hakikat başka yerdeydi. İsrail Filistin topraklarında otuz yıl devam eden İngiltere manda yönetiminden doğmuştu. Bugün adları çokça gündemde olan fakat faaliyetleri hakkındaki bilgilerimizin sınırlı olduğu İzzettin el-Kassam ve Hacı Emin el-Hüseynî gibi kurucu figürler, anti-kolonyalist mücadeleye atıldıklarında Filistin’de İngiliz manda yönetimi hükümfermaydı. Onlar hem İngiliz manda yöneticileriyle hem de Avrupa’nın birçok bölgesinden Filistin’e doğru harekete geçen yerleşimci kolonyalistlerle mücadele etmek durumundaydılar. Üstelik küresel sermayedarlar bu yeni yerleşimci akınını finanse ediyordu. İngiliz manda yönetiminin esas vazifesi yerleşimci kolonyalistlere şemsiye olmaktı. Bu, onların yeni “uygarlaştırma misyonu”ydu.

“Yahudi devleti” mi yoksa Avrupa kolonisi mi, sorusunun sorulmaması önemli bir eksikliktir. Eğer sorun Avrupa’da yaşayan Yahudilere yeni bir yurt arayışı olsaydı, onlar zaten uzunca bir zamandır Kuzey Amerika’da Yahudi kolonileri oluşturuyorlardı. Dolayısıyla Doğu Avrupa Yahudileri için de Kuzey Amerika’ya göç etmek uygun bir seçenekti. Fakat Filistin’in jeopolitik değeri çok yüksekti ve İngiltere, ABD ile birlikte Afrika ile Asya’nın birleştiği yerde yeni bir koloni kurmak istemişti. Hatırlanacağı gibi Cecil Rhodes’in bir ayağı Güney Afrika’ya bir ayağı da Mısır’a basıyordu. Zaten Theodor Herzl de bu sebeple Cecil Rhodes’den yardım istemişti. Bu da bizi paragrafın başındaki sorunun cevabına götürür. İsrail yeni bir Avrupa kolonisi olarak tasarlanmıştı. Bu yeni koloni yapı bütün yönleriyle İngiltere’nin mirası üzerinde yükselmiştir.

Filistin’de inşa edilen yeni koloni yapının mahiyetini en erken kavrayan ülkelerden biri Sovyet dönemi Rusya’sıydı. Onlar da Rusya’da yaşayan Yahudilere yeni bir koloni kurmak istemişlerdi. Bunun için Ukrayna topraklarının ve Kırım’ın gündeme geldiği biliniyor. Fakat daha sonra Yevreyskaya Yahudi Özerk Oblastı kuruldu. Sovyet yöneticileri, Siyonist sermayedarlardan para alarak bu yeni koloninin kurulmasını istemişlerdi fakat amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü Siyonist sermayedarlar esasen Anglosaksonlarla birlikte hareket ediyordu. Bizde bu ilişkinin mahiyetini sorgulayan çok az kişi vardır. Rahmetli Ş. Teoman Duralı bir istisnadır. Onun konuyla alakalı kitaplarını yeni dinî hareketler ve kolonyalizm ilişkisini göz önünde bulundurarak yeniden okumak gerekir. Yoksa ABD ve İngiltere’nin Doğu Akdeniz’e ilgisini değerlendirmek kolay olmayacaktır. Bir dönem sonra Sovyet Rusya’sı da Doğu Avrupa Yahudilerinin Filistin’de kurulan yeni koloniye taşınmasına engel olmadı. Doksanlardan sonra Doğu Avrupa Yahudileri çok daha yoğun olarak yerleşimci kolonyalizm sürecine dâhil oldular. Bu süreçte Rusya’nın ne kadar teşvik edici olduğu sorusu da cevaplanmayı bekliyor. Büyük bir ihtimalle Ruslar da Yahudilerden kurtulmayı değil, bu kolonide söz sahibi olmayı istemişlerdi. Sonraki gelişmeler bu yönde güçlü bir isteğe işaret etmiştir. Almanları da bu istekten uzak görmemek gerekir. Netanyahu’nun Almanya sevgisini başka türlü açıklamak zor.

Tarihî hadiseleri aktarırken ve bunları yeni bir bakış açısına göre yorumlarken Avrupa ve ABD’de yaşayan her kavimden insanları göz önünde bulundurduğumuzu ifade etmek isterim. Özellikle onların Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak gibi derin bir güce sahip olduklarına inanıyorum. Farklı bilgilere sahip olurlarsa hükûmetleri üzerinde baskı kurabilirler. Yoksa onlar da ebediyete kadar silinmeyecek bu suça ortak olacaklardır.

Yeni Şafak / Selçuk Türkyılmaz