Dünyada Müslümanları Hilafetsiz ve Halifesiz bırakanlar, İngilizlerdir. Biliyorum İngiliz düşmanlığını unutturmak kolaydır, ama hatırlatmak zor ve tehlikelidir. Ama her şeye rağmen bu ülkenin insanlarını İngiliz fitnesine karşı uyaracağız. Genelde dünya için, özelde ise Türkiye için İngiliz bir fitnedir. Tarihin şehadetiyle sabittir ki; İngilizlerin ipiyle kuyuya inenler, bir daha kuyudan çıkamadılar. Tarihin sayfalarına her kadar Kızılderili Atasözü olarak geçmişse de bir Irak Atasözü olan şu söz ne kadar manidardır: “Bir suda iki balık kavga ediyorsa, bilin ki oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir!”
İslâm topraklarında artık İngiliz fitnesi Müslümanlar üzerindeki etkisini ve yetkisini kaybediyor. Çünkü uyandı Müslümanlar, sürgüne gönderildi gaflet uykusu. Açıldı Pandora kutusu; görüldü dinimize, dindarlığımıza kurulan pusu. Müslümana hürriyet yok, hürriyete kavuşturmadıkça din denilen bugünkü hakiki mahpusu.
Müslüman olarak ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde dinimiz hayatımıza hükmetmiyorsa, hükmetmesine müsaade edilmiyorsa, hiç şüphemiz olmasın ki dinimiz mahpustur. Bu durumda dinimizi ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde yegâne hâkim ve amir nizam yapmak için çalışmak bizim için namustur. Müslüman hangi makamda ve mevkide bulunursa bulsun, karınca kadarınca dininin hâkimiyeti için çalışmıyorsa be namustur. Yani namusunu kaybetmiş bir onursuzdur
Yüzyıl önce hilafetin ilgasında rol alan İngilizler, yeni bir yüzyıla girerken yeni bir parkurda Türkiye siyasetini kendi âli menfaatleri doğrultusunda tanzim etmeye çalışıyorlar. İngilizlerden talimat alma, İngilizlerle dayanışma halinde bulunarak Türkiye’de siyaset yapmak, hilafet düşmanlığında ısrar etmek demektir. Bu ısrarın peşinde koşanların, bu ısrarın arkasında duranların Müslümanlık, dindarlık iddiaları, bir vehimden öteye geçemez.
Türkiye’de geçmişte gerçekleşen askeri darbelerin ardından İngiliz basınının önde gelen gazetesi Guardian ilk sayfada verdiği darbe haberlerinde, hep darbelere ilişkin son derece iyimser bir yaklaşım sergilemiştir. İngilizler, Türkiyeli insanların, Türkiyeli Müslümanların, kendi iradelerini hür bir şekilde kullanmalarından hoşnud olmazlar aksine ciddi manada rahatsız olurlar. Buna yol açan siyasileri de pek iktidarda görmek istemezler. Bunun için taşeronlarını görevlendirirler. Yakın tarih sayfalarını bir karıştırın göreceksiniz ki; ABD ve İngiltere yazılı basını Türkiye’de seçilmiş hükümetleri düşüren askeri müdahalelere iyimser yaklaşmış, tebrik ve takdirleriyle birlikte yardımlarını esirgememişlerdir. Amerikalıların, İngilizlerin arzuları hesabına ülkesinin iradesine ipotek koyanlar, unutulmayan hainlerden sayılırlar. İngiltere’de krallar, kraliçeler, başbakanlar, dışişleri bakanları değişse de değişmeyen bir şey kalır: O da İngiltere’nin ve İngilizlerin İslâm’a ve Müslümanlara olan derin düşmanlıklarıdır. İngilizler, genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise Türkiye’deki siyaseti kendi arzularına göre şekillendirmek için bazı sözde Müslüman meşrep ve grupların, tarikatların iplerini ellerinde bulunduruyorlar. Okuduğu Kur’ân’a, inandığı Peygamber rağmen, İngiliz’in ekmeğini yiyen İngiliz’in değneğini sallayacak. Şu âyetlerin söyledikleri gerçekleşiyor:
“İman edenlerle karşılaştıkları zaman, ‘İnandık’ derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, ‘Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz’ derler.
Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.” (Bakara Sûresi/ 14-15)
Siyasi olsun veya olmasın, İngiltere’nin karanlık mahfillerinde İngilizlerin riyasetinde alınan kararları kendi ülkelerinde uygulamaya çalışanlar, şeytanlarla işbirliği sözleşmesine imza atanlardır. Ne demişler: “Aslan gibi olmak istiyorsan aslanlar ile düşüp kalkmalısın; çakallarla düşüp kalkanın aslan gibi davrandığı hiç görülmemiştir.” Şunu da bil ki; “Desteklediğin, birlikte yürüdüğün ve iş tuttuğun insanın kalitesi senin de kaliteni gösterir. Zira hiç bir aslan fareyle iş tutmaz.” Kim ne derse desin, Osmanlı devletinin bakiyesi olarak Türkiye’nin muhatap olduğu oyunların özünde İngilizlerin parmağı, hesabı vardır. İslâm coğrafyasındaki bütün oyunlarda onların parmağı vardır. İngilizler Çanakkale’de bizimle hiçbir yerde savaşmadılar. İngilizler maşa kullanmayı severler. İngilizler, Çanakkale’de de sömürgelerinden asker toplayıp getirmiştiler. İngilizler, bir İngiliz ölmesin diye halkı Müslüman olan bütün ülkeleri feda edebilirler.
Hilafetin ilgasından sonra insaflı ve adaletli bir şekilde bu ülkede hangi taşı kaldırsanız altından bir İngiliz fitnesini çıktığını haykırmak mecburiyetindesiniz. Altını çizerek diyorum ki; Türkiye’de laikçi politikacıların değişmeyen akıl hocaları, İngilizlerdir. İslâm topraklarında İngiliz fitnesi anlaşılmadan işgalci ve talancı emperyalizme karşı verilen mücadelede başarı sağlanamaz. İngiltere, dünyanın en büyük sömürgeci gücüdür. Fakat çoğu insanlar İngiliz faktörünü görmez. İngiltere tüm dünyayı yönetmesine ve tüm kargaşanın müsebbibi olmasına rağmen arkada kalmakta ve görünmemeyi becerebilmektedir. İşte İngiliz fitnesi budur.
Mustafa Çelik/Yeni Akit