Önceki yazımızda bizim kötü gördüğümüz şeylerin, ya da şerrin niçin yaratılmış olabileceğini bir kızımızın çektiği sıkıntılar örneği üzerinden konuşuyorduk. Yazı yayımlanır yayımlanmaz bir hayra vesile oldu. Bunun ne olduğunu şimdi anlatmayacağım, ama bu her şerde bir hayır çekirdeği olabileceğini anlatması bakımından bana peşin bir hikmet gibi geldi. Çin hikmetine ait Yin Yang düşüncesi, sonsuzu anlatacak şekilde birbirine girmiş ve her biri diğerinden bir öz barındıran siyah ve beyaz yuvarlaklar sembolü de bu gerçeği anlatması bakımından ilahi bir asla ait olmalıdır, Allahualem.
Kaldığımız yerden devam edelim:
Sözünü ettiğimiz bu kızımız bu ıstırapları yaşarken, mesela şöyle olanları görmüş, ya da aklına getirmiş olsa: Ağır hasta, organları eksik, kötürüm, yürüyemiyor… Evlilik Onun için ellinci sıradaki bir hayal bile değil. Tek hayali şifa bulup ayakları üzerine kalkabilmek olan birisi. Onun için evlenmek ne demek, varsın olmasın yeter ki, ayağa kalkabilsin. İşte bunu düşünse kendi halinde şükredilecek çok şeylerin olduğunu anlar. Biz kendi yaşadığımız sıkıntıları kötü görüp onların olmaması gerektiğini düşünebiliriz, ama bizim yaşadığımız hal bir başkasına göre çok özenilecek bir hal olabilir.
Sonra biz küçücük aklımızla Allah’ın ne yapması gerektiğine karar verebilir miyiz? Biz Allah’ın yarattıklarındaki hikmetleri her zaman kavramaya biliriz, ama eğer O’na bilinçli bir imanla inanıyorsak kesin biliriz ki, Allah Hakîmdir yani her işi yerli yerindedir ve her yaptığında hikmetler vardır, yanlış iş yapmaz. Allah Alîm’dir, her şeyi çok iyi bilir. Allah abesle iştigal etmez. Allah kimi nasıl yaratacağını herkesin kendisine sormaz dilediğini yaratır. Ama O’nun hiçbir işi rastgele değildir, hiç kimseye zerre kadar zulmetmez.
Sonra kötü zannettiğimiz her şey aslında kötü olmayabilir. Evet, belli bir sıkıntı yaşayan insanın buna sabretmesi çok zordur. Biz böyle bir hal yaşamayı ve sabredelim diye başımıza kötülükler gelmesini istemeyiz, gelmemesi için elimizden geleni yaparız, gelmişse defetmek için çabalarız. Ama her şeye rağmen def edemiyorsak Allah’ı suçlamayız, ya kendi suçumuzun olup olmadığını düşünürüz, ya da bu hali nimete çevirmenin yollarını ararız, bunun nimet yönünü düşünürüz. Denir ki, başa gelen musibetler ceza da mükâfat da olabilir. Hangisi olduğunu anlamak için kişi kendi durumuna bakmalıdır. Eğer bu musibet sebebiyle onun Allah’a karşı rızası, tevekkülü, dua ve niyazı artıyorsa bu onun için mükâfattır. Aksine, isyanı artıyorsa cezadır.
Şer gördüklerimiz olmasaydı dünya ve ahiret ayırımının bir anlamı kalmazdı.Dünyada Allah bize bazı sebeplerle cehennem azabının ve cennet nimetlerinin küçük örneklerini gösterip, tattırıp bizi o azabın en büyüğünden sakındırmak, o nimetlerin en mükemmeline hazırlamak istiyor olabilir.
Şöyle de düşünebiliriz: Biz kötü görüp ıstırap çektiğimiz bir halin olmamasını istiyoruz. Varsayalım ki, istediğimiz gibi oldu. Ondan sonra ona göre daha hafif olan başka sıkıntıların da olmamasını isteyeceğiz. Varsayalım ki, onlar da olmadılar. Bu durum böyle devam etmiş olsa, dünyayı kendi aklımızın aldığı kadarıyla cennete çevirmiş oluruz. Oysa Cennet bu dünyada gerçekleşmez, o bu dünyaya sığmaz, buradaki sıkıntılara karşı aldığımız tavra göre öbür dünyada gerçekleşir. Cehennem bu dünyadaki kötülüklerin kâmil derecede gerçekleştiği sonsuz ve dayanılmaz sıkıntı yeridir. Cennet de burada gördüğümüz güzelliklerin yine en üst düzeyde yaşandığı yurttur. Dünyadaki kötülükler bir bakıma bize o Cehennem azabının zerreciklerinin tattırılmasıdır ki, ondan sakınabilelim. Burada gördüğümüz nimetler de aynı şekilde Cennet nimetlerinin zerreciklerinin tattırılmasıdır.
Sonra bazı insanlar o cehennemin zerreleri olan acıların arttırılmasıyla uyarılır, bazıları da Cennet nimetlerinin zerrelerinin tattırılması ile şevke gelir. Zayıf bir kudsi hadiste şöyle buyrulur: ‘Öyle kullarım vardır ki, imanları ancak hastalıklarla, yoksulluklarla artar, öyle kullarım da vardır ki, onların imanı da ancak sağlıkla ve servetle güçlenir’.Hadisin zayıf olması anlamının doğru olmasına mani değildir. Nitekim şu anlamdaki ayeti kerime de bu manayı destekler: ‘Allah kullarına bol rızık verseydi yeryüzünde fesat çıkarırlardı. O rızkı belli bir ölçü ile indirir. Çünkü O kullarını iyi görür ve bilir’ (Şura 27).
Daha önce de sözünü ettiğim şu fıkracığın şer problemini çok güzel anlattığını düşünürüm. Zengin birisi lüks arabasına kurulmuş soğuk ve tipi bir kış gününde giderken yolun kenarında dilenen ve soğuktan titreyen bir dilenci görmüş ve kendi kendine şöyle demiş; ya rab, bu adam içinde bir şey yapmış olsaydın ne olurdu? Hemen kendisine bir ses gelmiş; onun için de bir şeyler yaptım, seni ve senin gibileri yarattım.
Mehmet Şevket Eygi Üstada tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
Yeni Şafak / Faruk Beşer