Haz ve Hız Çağında Gençleri Anlamak

Modernitenin felsefi olarak oluşturduğu din dışı yeni toplum inşası başlangıçta tam bir toplum mühendisliği ile önce kendi toplumlarında yapılandırılmıştır.

Bilinen insanlık tarihi insanın sorunlarını ve sorumluluklarını ele alan bir analiz sunar. İnsanın zalimliği, mazlumluğu, köleliği, ne olduğu, ne yaptığı savaş meydanları kan ve gözyaşı ile beraber bize bir tarih sunar. Kadim tarih yazıcılığı insanın gelişimini ve her dönemdeki yaşayışlarını inceler. Kur’an’da Vahiy ile bize bildirilen insan; meleklerin secde ettiği, şerefli mahluk, ruh üflenen, bilgi verilen ve tüm yaratılanlardan üstün gösterilendir.

İnsan ilgi, alaka ve sevgi ile yaratılmıştır. Rabb’in insanla alakası, Rahmet ve Rahim sıfatlarında tecelli eder.İnsana merhametinden dolayı her dönem dosdoğru yolu bulması için vahiy ve Peygamberler göndermiştir ama insan aynı zamanda yaratılışı gereği zalim ve çamurdur. Ruh ve çamurdan yaratılan insan ikilik gösterir. Ruh ve çamur tezat hallerdir, insan her dönem çamur tarafıyla dünyaya ve içindekilere bağlıdır. Dünyanın süsünü sever, güç biriktirmeyi, altını/gümüşü, parayı sever. Yönetmeyi ve erki sever. Kendine tapar Rabb’lik taslar! İnsanları köle eder. Bu insanlık hali her dönem varolmuştur. Ama tarihin hiçbir döneminde -istisnalar olsa bile- savaşlar savaş meydanlarında yapılmış, “arkadan hançerleme insan onurunu yakışmaz!” denilmiş, mertçe savaş ve mertçe barış yapılmış, yenilen taraf esir/köle olduğunda bile bugünkü gibi “insan olma” vasfı elinden alınmamıştır.

“İnsanı insanın kurdu” gören günümüz modern medeniyeti ise kadın, çocuk, ihtiyar demeden ölüm kusan savaşlarla her türlü insanlık onurunu ayaklar altına alan hileli barışlarıyla emperyal sömürülerini haklı gösterir.

Rasyonel akılla hegemonik bir medeniyet kuran Avro-Amerika tüm kültür ve halklara bu medeniyetini kabul etmesini dayatır kabul etmez ise yok edilmesi gereken bir ur olarak görür.

Modernitenin felsefi olarak oluşturduğu din dışı yeni toplum inşası başlangıçta tam bir toplum mühendisliği ile önce kendi toplumlarında yapılandırılmıştır.

Ulus devlet için üretilen vatandaş kavramı modern eğitim kurumları eliyle işlerlik kazanmıştır. Dini eğitim kurumları kapatılıp tek tip eğitim veren modern sisteme geçilerek, Dinin hayata dokunmasına müdahale edip dönüştürmesine engel olunmuştur. Batı’da Kilise ve Hıristiyanların başına gelenler aynıyla hatta daha da fazlasıyla bizde de Müslümanlara uygulanmıştır.

Vatandaşın hangi özelliklerle ulus devletin temeli olacağı ilkokul çağında işlenmeye başlamıştır. Batı’da kilise hakimiyetinde olan eğitim ulus-devletin okullaşmasıyla yeni kurumsal okullara gönderilmesi zorunlu hale gelmiştir. Göndermeyenler hapis cezasına kadar varan baskılarla sistem toplum mühendisliği anlamında yeni bir toplum dayatıyordu. Avrupa Amerika, kurduğu seküler toplum yapısı teknoloji ile bütünleşerek, pozitivizmle bilimin “Tanrı” olması İncil’in yerine bilimi, kilise yerine ulus-devletin oluşturduğu kurumları öneriyordu. Bütün dünyayı saran ve İslam dünyasında da 18. Yüzyıldan itibaren hızlanan Avro-Amerikan Modernizmi küresel ölçekte yeni bir toplumsal inşanın adı olacaktır. Katı modernizmin ilk dönemlerde, İslam coğrafyasında bir toplumsal proje olarak uygulanmasının arkasında o dönemdeki batılı ülkelerin olması dayatmanın büyüklüğünü bize göstermektedir.

Modernizmi İslam coğrafyasına dayatanlar, İslam ile Modernizmin hiçbir zaman uyuşmayacağını biliyorlardı. Bundan dolayı, İslam’ın geleneksel formunun çözülmesi ve yüzlerce yıldır örf ve gelenek ile oluşmuş İslami çözümlerin toplumdan dışlanması gerekiyordu. İslam coğrafyasındaki elitleri aracılığıyla, örfi ve geleneksel olan toplumsal davranışları dışlayan; eğitimden hukuk sistemine, mahalleden camiye kadar İslam ile oluşan örf ve geleneğin yerine modern olmalıydı, rasyonel akıl olmalıydı, bilim olmalıydı! Avro- Amerikan Kültür örnek alınmalıydı!

Batı eliyle oluşturulan Ümmet coğrafyasında ki ulus devletlerin yeni modeli,artık Batı tarzı yönetimdir. Kurgulanan yeni toplumsal inşa ümmetçi değil, ulusçu devlettir. Vatandaş bu ulus devlet için vardır; ulus-devlet için yaşar ve ölür. Artık kutsal olan ulus-devletin yüceliğidir! Ulus devlet için, iyi vatandaş kavramı okullarda yetiştirilecek Batı’nın uyguladığı bütün toplum oluşturma modelleri de İslam dünyasında oluşan ulus devletlerde denenecektir. Bu baskıcı toplumsal mühendislikle toplumlar çözülüp bozulmuştur. Bütün dünyada çözülen geleneksel toplumsal yapılar nedeniyle halklar mankurtlaşmış kimliksizleşmiştir. Küresel Emperyaller Afrika’nın altınını alıp İncili vermiştir. Hindistan’da binlerce yıldır beraber yaşayan Hint toplumunu, sömürmek için kastlara ayırmıştır. İngiliz sömürüsünden önce katı kast sistemi olmayan Hindistan’ın bütün toplumsal sistemi altüst olmuştur. İslam coğrafyasını da ümmetçi gelenekten ayırmış; “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok! Türk ulusu Türk vatanı.” Araplar içinde de, kadim kabile ayrılıklarını kaşıyarak ufak Arap Devletlerini kurdurtmuştur. Modernizmin bozduğu tüm bu geleneksel toplumsal yapılar hızla kimliksizleşmiştir. Son 100 yıldaki değişim başdöndürücü olmuştur. Kimlik bir aidiyet ister içinde bulunduğu toplum yapısı aynı zamanda kimliği oluşturan temel öğedir.

Tarihin hiçbir döneminde şimdiki gibi kuşak çatışması diye bir kavram da oluşmamıştır. Gençlerin yaşlılarla çatışması; modernizmin kimliksizleştirdiği gençle, geleneği muhafaza eden yaşlı çatışmasıdır. Modern dönemde sık kullanılan bu kavram, gençleri haklı çıkartırcasına masumlaştırılamaz. Kimliksiz ve aidiyeti olmayan genç, bütün değerleri hiçe sayarak kendisiyle ve çevresiyle çatışma halindedir. Bunun adı bunalımdır. Yağmur ormanlarında avcı olup mütevazi kulübesinde yaşayan adamla, 100 yıl sonra şehirde taksi şoförlüğü yapan torununun dünya dönüşümünün nasıl olduğunu hayallerimize bırakalım.

Üzerinde durulması gereken, İslam ümmetinin bu durumdan nasıl etkilendiğidir. Bu dönüşümün adını doğru koyamazsak teşhisi de yapamayız. Müslümanlar Ümmet olarak dağıldıktan sonra, modernizmle olan mücadelesinde yenik düştü. Müslümanlar, her durumda Vahyin diriltici mesajını, ümmetin değişik coğrafyalarında salih amel ve uğraşlarla toplumlara vermeye çalıştılar ama modernizm o kadar baskındı ki zulüm ve baskıyla da olsa Müslümanı modern şekilde “vatandaş” yaptı. Artık yeni durumda, büyük çoğunluğu ulus-devlete adapte olmuş insan yığınlarına katı Modernizmi uygulamaya gerek kalmadı. Ulus devletteki vatandaşın küresel tüketimin vatandaşı olması için neoliberal ve postmodernin rahatlığı gerekiyordu. Dönüştürülen zihinler tüketmeliydi. Yeni dönem küresel dünya vatandaşlığıydı. Bu nedenle haz için tüketmek, biriktirmeden ve sonraya bırakmadan şu anda tüketmek, dijitalleşmeyle beraber gelen küresel dünya vatandaşlığı her yerde olabilir. Onun Devleti yoktur, her yerde yaşayabilir, onun için haz alabileceği anlık ortamlar önemlidir. Tüketimi sonraya bırakmak ıstıraptır. Plastik kartlar ceplerde olmalı ve istediği anda tüketmelidir.

Bu haz ve hız çağının tüm ayartıcılığıyla kuşatılmış olan insanlar özellikle de gençler ve çocuklar artık bir tüketim nesnesine dönüşmüştür. Hakikat ve anlam arayışı yerini muğlaklık ve belirsizliğe bırakınca; ayaklarını sabit tutacak sağlam bir zeminden/ dayanaktan yoksun olan insanlar haz, teşhir ve bunalımlarla günübirlik ilişkilerin içinde adeta boğulmaktadır. Sadece gençler de ve bir kısım insanlarda değil, toplumsal anlamda ciddi bir bunalım, kaos ve istikrarsızlık hali yaşanmaktadır.

Bilgi enformasyon çağı da denen günümüzde bilgiye çok kolay ve hızlı bir şekilde ulaşılsada, bu bilgi arayışı nicelik ve nitelikten yoksun bir bilgidir. Özellikle gençler için durum daha vahimdir. Hakikat ve anlam arayışını yitirmiş, gündelik hazların peşinde koşan gencin bilgi kaynakları da magazin ve internetten okuduklarıdır. Bütün okumaları, okulları, yarınları para kazanma üzerine kuruludur. Daha fazla gezmek daha fazla tüketmek için kolay ve çok para kazanma yöntemlerini araştırırlar. Batırılan dijital paraların 20-35 yaş aralığında çoğunluk olması neyi ifade eder. Müslümanlar katı modernizmle gelen ideolojik rüzgarı kurutucu, yok edici kara bulutları yeterince analiz edemedikleri için kendi elitleri eliyle moderne teslim oldular. Küreselleşme ile gelen küresel dünya vatandaşlığı kavramıyla dinlerin, örflerin, ailenin cinsiyetlerin ve tüm ahlaki değerlerin yerle bir edildiği bu dönemde kuşak çatışması iyimserliğini bırakarak proje bazlı uyanık Hikmete dayalı çalışmalar geliştirilmesi gerekmektedir. Gençlerle çatışmadan ziyade kuşatma ve “Her insan zamanın çocuğudur.” önermesini gençleri anlamak üzere kullanmamız gerekir.

Zamanın ve şartların değiştiğini göz önünde bulundurmalıyız. Artık katı ideolojik tutumlarla bu gençlere bir şey anlatamayız. Gençlerin gündelik hayatlarına dokunan; onların sevinçlerini ve dertlerini kuşatacak, içine düştükleri “anlamsızlık” batağından kurtaracak denli yakınlık kurmak gerekmektedir.

Dini ve örfi değerlerimizle, ahlakımızla gençleri kuşatabilmek için aile içindeki sıkıntıların, çatışmaların sağduyu ile çözümü için çok sabırlı olmak zorundayız. Hertaraftan çepeçevre kuşatılmış olan genç insan; evde ailesiyle sorun çatışma yaşadığı zaman, ailenin temsil ettiği tüm değerlere hatta dinine bile mesafe almaktadır. Bugün gençlerin elimizden kayıp gittiğinden yakınan herkesin bilmesi gerekir ki; gençler biz büyükleriyle yaşadıkları çatışmaları çözemedikleri için yanlış yollara kayıp gitmekteler. Onlara iyi örneklik teşkil edemediğimiz için, onlarda çevrelerinin çocuğu oluyorlar.

Yarınlara dair endişeleri olanlar olarak; öncelikle ailelerimiz ve çocuklarımız üzerine merhametle sabırla eğilmemiz, iman ettiğimiz Hakikatı hep beraber yaşanabilir kılmamız gerekiyor.

Salih ameller ile güzel örnekler olabilirsek yaşadığımız ya da yaşayacağımız bir çok sıkıntıyı hep beraber aşabiliriz. Bu anlamda benzer dertleri veya belli pratikleri olanlar biraraya gelip çözümler üretebilmeliyiz.

Müslümanlar hayırlı amellerde yarışırlar. Hakkı ve İyiliği birbirine tavsiye ederler. Vesselam..

Mehmet Şaşmaz/Her Taraf