Haksal: Dilini Yitiren Millet

Müslümanlar namaza başladıklarında doğudan batıya doğru buğday tarlalarındaki esinti ile başaklar nasıl bir yöne doğru yatıyorsa, Müslümanların namazı da böyle bir görünümde oluyor. En doğudan başlanan namaz ile batıya doğru dalgalar hâlinde secdeye varılıyor. Müslümanların asıl ve ortak dilidir bu. Bütün ibadetler için geçerli bir durum.

Her milletin kendine özgü bir dil ve üslubu var. Alfabeler, şekiller, semboller bir bakıma milletleri de tanımlar. Kavimlerin, kabilelerin, bir ülke toplamında yer alanların, aynı dili konuşan büyük toplulukların hem aynı hem de ayrı dilleri bulunuyor. Aktif olarak konuşulan dil çeşidi yaklaşık on bin. Bunların büyük bölümü lokal. Evrensel olan sınırlı.

Mali’den, Burkina Faso’dan, Nijer ve diğer ülkelerden gelen gençlerle sohbet ediyoruz. Bu ülkelerin her birinde çok farklı diller var. Bunların sadece birinde altmışın üzerinde. Ülkenin nüfusunun büyük kısmı Müslüman. Burkina Faso’nun %75’i Müslüman. Ülke nüfusunun %15 Hıristiyan ve onlar ülkeyi yönetiyor. Ülkenin resmi dili Fransızca. Bu, Mali ve diğer ülkeler için de geçerli. Latin alfabesi hâkim. Fransızca bir üst dil ve emperyal kuşatmanın ve baskının, işgalin bir sonucu.

Müslümanlar özellikle yönetime talip değildirler. Çünkü öne çıkanlar anında ortadan kaldırılıyorlar.

Müslümanlar bir bütün ve tek millet olma özelliklerini edinmediklerinden çok parçalıdırlar. Bu da onların yalnızlaşmasına neden oluyor. Oysa Müslümanların manevî dilleri ortak. Ayrı ayrı ülkelerden gelen bu gençlerin anlattıkları yaşama biçimleri neredeyse bizim kültürümüzle ortak yanları var. İbadetleri, gelenekleri ve yaşama tarzları. Onları dinledikçe çocukluk yıllarımızda yaşadıklarımızla neredeyse aynı.

İslâm milletinin manevî ortak dili var. Bunu en çok hac ibadeti sırasında görüyoruz. Manevî bağ çok daha içten ve samimi. Bize gelen gençler ile sohbet ederken çok içten bir ortam oluşuyor. Gönül birlikteliği var. Bu manevî bağlanışın farklı yansımalarına; ya kendimiz tanık oluyoruz ya da öğrendiklerimiz bunun ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Malezya’ya bir aylığına giden oğlum, döndüğünde duygulu anlar yaşamışlar. Hüzünlü bir ayrılık olmuş. Bu manevî dil her milletin yakınlığıyla ilgili.

İslâm milletinin manevî bağları çok daha güçlü. Çünkü ibadet ortaklığı var. Bu gönül ve manevî birliktelikte hiçbir mümin bencil değildir. Bu âlemde olan her mümin birbirinin duacısıdır.

Cahit Zarifoğlu’nun Yedi Güzel Adam şiirinde, Müslümanlar namaza başladıklarında doğudan batıya doğru buğday tarlalarındaki esinti ile başaklar nasıl bir yöne doğru yatıyorsa, Müslümanların namazı da böyle bir görünümde oluyor. En doğudan başlanan namaz ile batıya doğru dalgalar hâlinde secdeye varılıyor. Müslümanların asıl ve ortak dilidir bu. Bütün ibadetler için geçerli bir durum.

En doğudan batıya kadar Müslümanların konuşma dilleri farklı olsa da; bu, onları hiçbir zaman ayrı kılmaz.

Emperyalizm toplulukları birbirine düşürüyor.

İslâm ise özellikle Müslümanları birleştiriyor. Ne yazık ki ırk ve kavmiyetçilik bir ideolojiye dönüşünce İslâm millet bütünlüğünü bölen parçalayan bir yapıya dönüşüyor. Bir Müslüman diğer bir kardeşinin diline neden tahammül etmiyor ya da edemiyor. Kendi kabilesinin dilini üstün kılıyor ve bunu resmi bir araç hâline getiriyor? İnsanların doğasında gelen hâlleriyle oynamak fizyolojik ruhlarını bozmadır. Alfabe bütünlüğü olmayınca millet bütünlüğü olmaz.

İslâm milletinin ortak dilinde yansıyanlar ve bir üst dil özelliği kazanan, kazandıran bir şiir seslenişi var. Her Müslüman şair kendi diliyle şiir söyler, yazar ya da. Arapça, Türkçe, Farsça, Urduca, Kürtçe, Boşnakça, Müslümanlar sahip oldukları dille yazdıkları her şiir İslâm milletinin şiiri. Manevî üst dil bileşimiyle güçlü bir ruh oluşturur. Müslümanları diğer milletlerden ayıran ibadet bütünlüğü ve bağlanışlarıdır. Müslümanların bir Kâbe’si var bütün Müslümanların yönü oraya dönük.

Müslüman olan her mümin azizdir. Irk sadece bir farklılık. Hiçbir ırk diğerinden üstün değildir. Üstünlük manevî bağlanış içinde olur. Onu da insan tekinin kendisi belirlemez.

Milli Gazete / Ali Haydar Haksal