Gurbet Ellerde Bir Dava Adamı: Mehmet Demirel

Hasta haliyle, takam kalbiyle, yedek pille yetimlerin sofrasına misafir oldu, yoksulların kaynayan kazanına aş kattı. Hastalığını bir kenara bırakıp, son nefesine kadar İslam davası için mücadele etti. Kendi derdiyle değil, ümmetin derdiyle dertlendi. Hastane odalarında kendi hastalığına değil, mazlumların gözyaşlarına ağladı.

Almanya’da gurbetçi bir babanın mütevazı, güler yüzlü, samimi ve dürüst evladı; ihtiyaç sahiplerinin hamisi, gariplerin ve mazlumların dostu olan mümin Mehmet Demirel’in vefatı, biz dostlarını ve yakınlarını derinden üzdü.

Lise yıllarından beri tanıdığım, aile dostum, samimiyetini ve gönül zenginliğini sevdiğim Mehmet, aramızdan ayrıldı.

Ancak, onun yeri gönlümüzde hep baki kalacak.

Doksanlı yıllarda Terme Caddesi’ndeki öğrenci kitap evimizde sık sık buluşurduk.

Mehmet, sohbet halkalarımıza katılır, büyük bir ilgiyle dinlerdi.

Üniversite yıllarında Ankara’da iktibas dergisine uğrar rahmetli Ercüment Özkan’ın güzel öğütlerini dinler etrafında paylaşırdı.

Kırşehir’e geldiğinde öğrenci kitap evinde uzun saatler geçirir, kitap okur, tartışmalara dâhil olurdu.

O yıllardan itibaren İslami hassasiyetleri belirginleşmiş, dünyadaki Müslümanların dertlerini kendi derdi edinmişti.

Zulme uğrayan, haksızlığa maruz kalan kardeşleri için dertlenir, onların acılarını yüreğinde hissederdi.

Daha sonra Almanya, onun için “acı vatan” oldu.

Ailesi oraya göç ettiğinde, Mehmet de üniversiteyi bitirir bitirmez gurbet yollarına düştü.

Evlenip çoluk çocuğa karıştı, ancak bu süreçte amansız bir hastalıkla sınandı.

Ömrünün büyük bir kısmı hastane köşelerinde geçti.

Açık kalp ameliyatı oldu, kalp nakli yapıldı.

Ama o, hiçbir zaman “kaderim” deyip boyun eğmedi.

“Kaderi veren canı da verir” diyerek sabır ve tevekkülle yoluna devam etti.

Doktorlar ona “kalbini fazla yorma” dedikçe, o daha fazla çalıştı, mücadeleden hiç vazgeçmedi.

“Hastayım” demedi; mazlumların, gariplerin ve yoksulların yanında olmaya devam etti.

Allah’ın verdiği ömrü, O’nun rızası için harcadı.

Nereye zulüm varsa, nerede bir yetim ağlıyorsa, nerede bir garip açsa, Mehmet oradaydı.

Kalbi gibi yüreği de zengindi, cebi mazlumlar için açıktı.

Hasta haliyle, takam kalbiyle, yedek pille yetimlerin sofrasına misafir oldu, yoksulların kaynayan kazanına aş kattı.

Hastalığını bir kenara bırakıp, son nefesine kadar İslam davası için mücadele etti.

Kendi derdiyle değil, ümmetin derdiyle dertlendi.

Hastane odalarında kendi hastalığına değil, mazlumların gözyaşlarına ağladı.

Almanya’da servet, sermaye ya da şöhret peşinde koşmadı.

Dünyanın geçici nimetleri uğruna eğilmedi.

Hayatını Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru yaşadı.

Yakınları ve dostları, onun Allah yoluna adanmış bir ömür sürdüğüne şahittir.

Mehmet, inandığı davasında yılmayan, geri adım atmayan bir neferdi. İnandığı gibi yaşadı, yaşadığı gibi inandı.

Ve öyle de Rabbine döndü.

O, hayırda ve dava adamlığında öncüydü.

Vahşi kapitalizmin çarkları arasında ezilmedi, dünya nimetlerine boyun eğmedi.

Selam olsun, Allah için mücadele edenlere.

Selam olsun, dünyanın sağır olmuşluğuna rağmen mücadelesinden taviz vermeyenlere.

Selam olsun, Allah uğruna canlarını verenlere.

Selam olsun, şehitler kervanına katılanlara.

Selam olsun, hak davası uğruna şehadeti bekleyenlere.

Rabbim, onun mücadelesini kabul eylesin.

Mekânı cennet, makamı âlî olsun.

Zafer Çam