Günümüze ve 1400 Yıl Öncesine Adalet İle Bakabilmek

Arif Botan kardeşimiz ilk yazısı ile sizlerle...

Adalet, herhangi bir şeyi olması gerektiği gibi düşünmek, yorumlamak ve yaşamaktır. Kısaca adalet, herhangi bir şeyi olması gerektiği yere koymaktır. Zulüm ise adaletin tam zıttı olup yine herhangi bir şeyi olması gereken yere koymamaktır. Adalet sahibi kimseye adil, zulüm sahibi kimseye zalim denir. Böyle kısa bir giriş yaptıktan sonra 1400 yıl önce Mekke toplumunun adalet kavramına nasıl aykırı davrandıklarını, zulmü pratik anlamda hayatlarına nasıl yansıttıkları ve özellikle de günümüz toplumunun 1400 yıl önceki Mekke toplumu ile kendilerini nasıl mukayese ettiklerini birkaç örnek vererek anlatmaya çalışalım.
1400 yıl önceki Mekke toplumu meleklere Allah’ın kızları deyip Allah a kız evlat isnat ediyorlardı. Daha kötüsü kendilerine kız evladınız oldu haberi gelince yüzleri kapkara kesiliyor ve içleri öfkeyle doluyordu. Yani hem Allah’a kız evlat isnat edip herhangi bir delile dayanmadan (zan üzere hareket edip) Allah’a iftira atıyorlar hem de kendilerine layık görmedikleri, yakıştıramadıkları bu durumu Allah’a layık görüyor ve yakıştırıyorlardı. İste bu insanlar bu tür düşünce, yorum ve yaşantılarından dolayı zalim (adil olmayan) kategorisine giriyorlardı.
Risaletten 1400 yıl sonra günümüz toplumuna gelecek olursak  aynı çarpık anlayışın farklı fraksiyonlarını sürdüren bir toplum göreceğiz. İnsan bedeni ve ruhu en verimli dönemini biyolojik olarak gençlik döneminde yaşar. Bu anlamda en verimsiz dönem yaşlılık dönemidir. Günümüz toplumu son elçinin getirmiş olduğu mesajlara iman ettiğini söylemesine rağmen imanı hayra dönüştürme ibadetini verimli bir dönem olan gençlik dönemine değil de verimsiz bir dönem olan yaşlılık dönemine ertelemektedir. Böyle düşünerek hem gayba taş atıyorlar (yaşlanmadan da ölebilirler) hem de verimsiz, zor ve ağır bir dönem olan yaşlılık dönemini Allah a layık görüyorlar. Halbuki kendileri sürekli genç kalmak ister ve yaşlanmayı hiç istemezler. Yine kendilerine yaşlılık manzarası ansızın gösterilse yüzleri simsiyah olacak içleri öfkeyle dolacaktır.
Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen her iki toplumun da aynı şeye hizmet ettiği kesin… Sadece yer, zaman ve kişiler değişmiş. Her ikisi de değer verdikleri şeyleri Allah’a layık görmüyor, tam aksine verimsiz, kısır ya da kendilerince değersiz gördükleri şeyleri Allah’a yakıştırıyor ve layık görüyorlar.
Bütün her şeye rağmen günümüz toplumu, doğru yolun insanı olabiliyor! Allah’ın sevgili kulları olabiliyor! Cennete girebiliyor vs vs. Çünkü bizler ümmeti Muhammed’iz (torpilli ümmet), bizim Allah ile yarışacak düzeyde (haşa) şeyhlerimiz, yine bizim şirk koşsak dahi (Allah’ın affetmeyeceği tek günah) bize hesap günü şefaat edecek Allah’tan daha merhametli hafızlarımız var (rivayetlerde mevcuttur).
Mekke müşrikleri de bizim gibi iki gözü, iki kulağı olan elleri tutma organı, ayakları yürüme organı vs vs olan insanlardı. Nasıl olur da onlar yapmış oldukları yanlışlardan dolayı Allah ve resulüne savaş açarlar da, bizler aynı yanlışı yaptığımız halde Allah’ın en sevgili kulları oluruz. Böyle bir bakış açısı insanı adaletten alıkoymaz mı? İnsanı zalimlerden yapmaz mı? Yine böyle bir bakış açısı kendimizi kandırmaktan kendimizi avutmaktan başka ne işe yarar….

Bütün sapmalardan Allah’a sığınıp, daha adil bir bakış açısına sahip olmak ümidiyle. Vesselam.