İsrail Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarına 4 aydan uzun süredir devam ediyor. 30 binin üzerinde insanın katledildiği saldırılarda on binlerce ev, dükkan, cami, okul, fırın ve diğer birçok yerleşim yıkıldı. Gazze adeta koca bir enkaz yığınına dönüştürüldü.
Bu vahşete rağmen küresel kamuoyundan da İslam aleminden de Gazze’deki katliamları durdurmak için elle tutulur hiçbir somut adım atılmadı. Dünya adeta İsrail’in katliamlarına karşı sağır ve dilsiz kesildi. Çıkan birkaç kısık ses de açıkçası vicdan tatmininden öte bir anlam ifade etmedi.
İsrail Gazze’ye dair kan ve yıkım temelli amaçlarını neredeyse hiçbir engellemeyle karşılaşmadan sürdürdü.
İsrail’in Gazze’ye dair emellerinde, biri İsrail’deki aşırı sağcılar diğeri ise ülkedeki liberal ve sol kesimler tarafından benimsenen iki farklı boyutu görmek mümkün.
– Aşırı sağcı Yahudiler Gazze’nin tamamen işgalini, bölgedeki Filistinlilerin tehcir edilmesini ve Gazze’ye Yahudilerin yerleşmesini istiyor.
– Liberal ve sol kesimler ise Gazze’de Filistinliler kalsa dahi bölgenin tamamen pasifize edilmesini ve gerekirse yerle bir olmasını arzuluyor.
Bu açıdan, İsrail’deki tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı nokta, Gazze’nin gerekirse tamamen dümdüz edilmesi ve İsrail’e karşı bir tehdit olmaktan çıkarılması. Hamas başta olmak üzere Filistin direnişinin tüm unsurlarının ortadan kaldırılarak Gazze Şeridi’nin tamamen pasifize edilmesi. Bu aslında İsrail’in kuruluşundan bu yana tüm Filistin için arzuladığı şeyin ta kendisi.
Fakat İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana aynı siyaseti benimsemiş olsa da Filistin halkının siyonist işgale karşı direnişini ortadan kaldırmayı başaramadı. Filistin şöyle dursun, İsrail İslam aleminin hiçbir halkının kendisiyle olan düşmanlığını bitiremedi. Bu, İsrail’in bölgeyi pasifize etme ve kendisine Ortadoğu’da kalıcı bir yer edinme düşüncesinin er ya da geç başarısız olacak bir proje olduğunu açıkça gösteriyor.
Şüphesiz bunun en bariz örneklerinden biri de Gazze Şeridi.
İsrail, 1948’deki işgalden bu yana Gazze’de sayısız katliama imza attı. Bunlardan biri de Kasım 1956 tarihindeki Han Yunus katliamıydı. İsrail ordusu 3 Kasım 1956 günü Han Yunus kasabasında ve civardaki mülteci kampında 500’e yakın Filistinliyi infaz etti. Katliamın tanıklarından biri de ilerleyen yıllarda Filistin direnişinin liderlerinden ve Hamas’ın kurucularından biri olacak olan Abdulaziz Rantisi’ydi.
O dönem 8 yaşında olan Rantisi, amcası dahil olmak üzere yüzlerce Filistinlinin öldürülmesine tanık oldu. Bu gibi katliamlara tanık olan Gazzeliler ilerleyen yıllarda direnişi terk etmek şöyle dursun, ona sıkı sıkıya sarıldılar.
Benzer şekilde 1967 yılındaki işgalde, 1987 yılında başlayan Birinci İntifada’da, 2000 yılında başlayan İkinci İntifada’da İsrail sayısız katliam gerçekleştirdi. 2007 yılında başlayan abluka ve ardından İsrail’in Gazze’yi hedef alan savaşlarında tüm dünyanın gözü önünde akla hayale gelmeyecek hak ihlallerine imza atıldı.
Tüm bunlar Filistinlileri direnişten vazgeçirmedi. Aksine bugün Gazze’de İsrail işgal güçlerine karşı savaşanlar, tüm bu savaşlara şahit olan, işgalin acılarını çeken, sevdiklerini kaybeden Filistinli gençler.
Bugün tüm dünyanın gözü önünde İsrail’in Gazze’yi enkaza çevirmesi, 30 binden fazla Filistinliyi katletmesi, insanları açlık, susuzluk ve hastalıktan ölüme mahkum etmesi de Filistinlileri “İsrail’i kabullenmeye” itmeyecek, bilakis İsrail’i yok etme azimlerini daha da artıracaktır.
Gazze’nin enkazından, belki de şimdikinden daha çetin, daha direngen ve daha azimli bir direniş nesli doğacaktır.
Bugüne kadar İsrail işgalinin Filistin halkına ve diğer Müslüman halklara yönelik saldırılarının tamamı aynı sonucu doğurmuştur.
75 yılı aşkın süredir başta ABD olmak üzere tüm dünyanın iktisadi, siyasi, askeri ve teknolojik desteğine rağmen devletini istediği gibi sorunsuz bir şekilde kuramayan, halen derin sosyolojik ve siyasi sorunlarla boğuşan İsrail’i er ya da geç korktuğu son beklemektedir.
Mepa News / Halid Abdurrahman