İsrail, 7 Ekim’den bu yana yoğun bir şekilde bombaladığı Gazze Şeridi’ne yönelik kara saldırısına 27 Ekim’de resmen başladı.
Birkaç gün sonra karadaki savaşın ilk ayı geride kalacak. Bu sebeple, geride bırakacağımız bir aylık sürede kara savaşında neler yaşandığını kısaca değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.
İsrail’in amacını anlamak
Değerlendirmeye başlarken İsrail’in kara saldırısıyla neyi amaçladığını incelemek gerekiyor. İsrail, saldırılarına başlarken hedefini “Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmak” olarak açıkladı. Bu, oldukça genel ve sınırları geniş bir hedef. Bu sebeple İsrail’in Hamas’ı tamamen yok edebileceğini söylemek zor. İsrail, Filistin’de Hamas’tan önce var olan ve işgale karşı direnen diğer yapıları da tamamen ortadan kaldıramadı.
Bu yüzden aslında “Hamas’ı yok etme” hedefinin “Hamas’ı diğer Filistinli gruplar gibi felç etme ve ölmeye terk etme” anlamına geldiğini görmek mümkün. Tıpkı El Fetih öncülüğündeki Filistin Kurtuluş Örgütü’ne yaptığı gibi.
Şu anda İsrail, “Hamas’ı yok etmek” olarak açıkladığı amacını ağırlıklı olarak Gazze Şeridi’nde, kısmen de Batı Şeria’da sürdürüyor. Henüz bölge dışındaki Hamas liderlerine yönelik bir suikast hamlesine şahit olmadık. Ancak geçtiğimiz gün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Mossad’a bu yönde bir talimat verdiğini söyledi. İsrail’in başta İsmail Heniye olmak üzere yurt dışındaki Hamas liderlerine suikast düzenlemesi de ihtimal dahilinde.
Kısacası İsrail’in somut olarak görünen maksadı ilk olarak Gazze’nin askeri kapasitesini ortadan kaldırmak ve bölgeyi kendisi için bir tehdit olmaktan çıkarmak. Bunun için de yapmayı hedeflediği ilk şey Hamas’ın Gazze’deki siyasi ve askeri varlığını büyük ölçüde bitirmek. Belki Batı Şeria’daki varlığı gibi “kısıtlı” bir Hamas varlığının bölgede kalması İsrail için kabul edilebilir.
İsrail bunu yapmak için bir yandan Hamas’ın siyasi ve askeri kadrolarını hedef alırken asıl izlediği askeri doktrin ise insansızlaştırma yönünde. Gazze’nin insansızlaştırılması, bölge halkının evlerinden sürülmesi ve yaşam alanlarının yok edilmesi İsrail tarafından bir strateji olarak kullanılıyor. Esasında bu stratejiyi geçtiğimiz yıllarda ABD’nin Irak’ta, Rusya’nın Suriye’de kullandığına şahitlik ettik. Toplu yıkım ve sivil katliamı stratejisi şu ana dek kentsel merkezleri olan gerilla hareketlerine karşı düzenli orduların kullandığı ve “başarısını ispatlamış” bir strateji olarak öne çıkıyor. Maalesef katledilen siviller için ne İsrail ne ABD ne de Rusya bir bedel ödüyor.
Gazze’de savaş nasıl ilerliyor?
Bu doğrultuda Gazze’de 7 Ekim – 27 Ekim arasındaki İsrail bombardımanları iki şeyi hedefledi:
– Gazze’deki Filistin halkının direnme kapasitesini hem manevi hem maddi yönden çökertmek.
– İsrail’in karadan ilerleyişine karşı Filistin direnişinin kullanabileceği beşeri veya doğal mevzileri yok etmek.
Örneğin, İsrail ordusu Selahaddin Caddesi’ni ele geçirerek Gazze’yi ortadan ikiye bölmek için gerçekleştirdiği hamleden önce, Zehra bölgesindeki çok katlı binaların tamamını bombalayarak yıktı. Bunu söz konusu binalardan açılabilecek tanksavar ve keskin nişancı atışlarını imkansız kılmak için yaptı. Bu gibi birçok örneği görebiliyoruz.
Saldırılarda Gazze’nin hem kuzeyi hem de güneyi hedef alındı. Ardından İsrail Gazze kuzeyine karadan gireceğini ilan etti ve bölge halkını zor kullanarak güneye tehcir etmeye başladı.
Kara saldırısının ilk safhası, Gazze Şeridi’nde nüfusun çoğunun yaşadığı kuzey bölgesinde cereyan edecekti. Temel hedef Gazze şehrinin dış mahalleleri ve şehir merkeziydi.
Bombardımanların ardından üç ana eksenden İsrail kara ilerleyişi başladı.
1- Gazze şehrinin kuzeydoğusundaki Beyt Hanun ekseni
2- Gazze şehrinin kuzeybatısındaki Reşid Caddesi ve sahil ekseni
3- Gazze şehrinin güneyindeki kırsal bölgeler ve Selahaddin Caddesi
İsrail karadan ilerleyişinde Merkava tanklarını ve Caterpillar D9 askeri buldozerleri yoğun olarak kullandı. Hatta karada yaşanan çatışmaların ilk günlerinde karaya ayak basmış İsrail askerlerini görmek neredeyse imkansızdı. Karadan ilerleyen unsurlara insansız hava araçları ve savaş uçaklarının yoğun destek verdi ve halen vermekte.
Şiddetli çatışmaların ardından İsrail güçleri Gazze şehrinin batısını kontrol altına aldı ve şehrin sahil şeridiyle bağlantısını kesti. Şehrin dış mahallelerindeki çatışmalar iç bölgelere taşındı. İsrail Gazze’deki hastaneleri, idari binaları ve sivil merkezleri ele geçirdi.
Çatışmalar halen Gazze kent merkezi ile Cebeliye mülteci kampının çevresinde yoğun bir şekilde devam ediyor. İsrail’in kara saldırısındaki bir sonraki adımı Gazze kent merkezini ve Cebeliye kampını ele geçirerek Gazze kuzeyindeki tüm yerleşim alanlarını kontrol etmeye çalışmak olacaktır.
23 Kasım itibarıyla Gazze’de son durum:
Çatışmanın dinamikleri
Süreci kısaca özetledikten sonra çatışmanın hangi dinamikler üzerine bina edilmiş olduğundan bahsedelim.
Gazze’deki Filistinli gruplar İsrail işgal güçlerine karşı güçlü bir direniş sergiliyor. Bu noktada şunu vurgulamakta fayda var. Çatışmalar hiçbir ciddi destek almayan ve sofistike silahları olmayan, 17 senedir abluka altındaki bir askeri güçle; dünyanın en büyük askeri kuvveti olan ABD’nin desteklediği İsrail arasında cereyan ediyor. Yani taraflar arasında oldukça büyük bir dengesizlik var. Buna rağmen Filistinli grupların büyük bir direniş ortaya koyduğu oldukça açık.
Bölgede birçok farklı Filistinli direniş grubu olsa da çatışmaların ana omurgasını Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları oluşturuyor. Kassam Tugayları’nın yanında savaşan en büyük ikinci grup ise İslami Cihad’ın silahlı kanadı Seraya Kudüs.
Söylediğim gibi Gazze’de birçok farklı silahlı grup olsa da güç, kapasite, silah, imkan ve sayı bakımından dikkate değer bir ağırlığı olan gruplar Kassam Tugayları ve Seraya Kudüs. Çatışmaların seyrinin gösterdiği durum Kassam Tugayları’nın, Gazze’de kendisinden sonra en büyük güç olan Seraya Kudüs’ten kat be kat büyük olduğu yönünde.
Kısacası çatışmaların yükünü temel olarak Kassam Tugayları çekiyor. Bölgede faaliyet gösteren diğer gruplara dair bilgi edinmek için geçmiş çalışmalarımıza göz atabilirsiniz.
İsrail’in askeri gücüne karşı Filistinli grupların çatışmalarda belirli avantajları bulunuyor:
– İlk ve en büyük avantaj, Filistinlilerin bölgenin yerlisi olması ve her sokağını ezbere bilmesi. Bu durum çatışmalarda İsrail güçlerinin sık sık pusuya düşürülmesine ve zayiatlar vermesine yol açıyor.
– Filistinli grupların sahip oldukları tüneller, İsrail güçlerine görünmeden mevziler arasında yer değiştirebilmelerini ve cephe gerisine sızarak İsrail güçlerine baskınlar düzenleyebilmelerini sağlıyor.
– İsrail, konvansiyonel bir ordunun avantajlarına sahip olduğu gibi dezavantajlarından da muzdarip. Belirli askeri düzenler halinde hareket eden ve tank ve diğer zırhlıların yoğun varlığına ihtiyacı olan İsrail ordusu, Filistinli gruplar kadar mobilize değil. Her sokağa, her binaya, her enkaza girebilmek İsrail güçleri için kolay olmuyor.
– Birçok noktası enkaza dönmüş olan Gazze, İsrail ordusu için tahmin edilmesi ve sezilmesi zor tehlikeler barındırıyor. Hangi binanın enkazından karşılarına neyin çıkacağını kestirmek zor.
Filistinli gruplar bu durumları avantaja çevirerek İsrail güçlerine mümkün olduğunca çok zayiat verdirmeyi hedefliyor. Hafif silahların ve piyade tüfeklerinin dışında kullanılan temel silahlar, çoğu yerel üretim olan çift başlıklı (tandem) anti tank roketleri (Yasin-105 gibi) ve TBG tarzı termobarik roket başlıkları.
İlk tip roket başlıkları zırhlı araçlara, ikinci tip termobarik başlıklar ise açık alandaki yahut binaların içindeki piyadelere karşı kullanılıyor. Yasin-105 roket başlıklarının mıktanıslı versiyonları da Kassam güçlerince İsrail tanklarına yerleştirilerek tanklar hedef alınıyor.
Bunların dışında mayınlar, bubi tuzakları ve Konkors gibi güdümlü tanksavar füzeleri de İsrail güçlerine karşı kullanılan silahlar arasında.
Hedef alınan tankların ne kadarının tamamen imha olduğuna dair bir rakamdan bahsetmek ise güç.
Bundan sonra ne olacak?
Çatışmalar, İsrail’in zayiat vererek ilerleyişi ile devam ediyor. Bu noktada vurgulanması gereken şey Filistinli grupların düzenli bir ordu gibi hareket etmediğinin anlaşılması. Yani Filistinli gruplar belirli bir hattı, binayı yahut sokağı ellerinde tutmak için ağır zayiatlar vermeyi dahi göze alan bir savaş stratejisi izlemiyor. Aksine Gazze’de verilen savaş bir vur-kaç savaşı. Bu sebeple, ilerleyen günlerde İsrail’in Gazze’nin kuzeyinin tamamını kontrol altına aldığını duysak bile bu, Gazze kuzeyindeki direniş güçlerinin tamamen yenildiği anlamına gelmeyecektir.
İlerleyen günlerde çatışmaların devam etmesi paralelinde İsrail’in Gazze kuzeyini ele geçirmesi ve Gazze güneyine karşı bir kara saldırısına başlaması muhtemel. Bu doğrultuda İsrail, Gazze kuzeyinde meskun mahal ve tüneller içerisinde kalan Filistinli güçleri tespit etmek için kontrol operasyonları yapacak, askeri saldırıların ağırlığı Gazze güneyine yönelecektir. Fakat böyle bir durum yaşansa bile İsrail’in Gazze’yi tamamen kontrol altına alması ve direniş gruplarını etkisiz hale getirebilmesi yıllar alacak belki de hiçbir zaman amacına ulaşamayacağı bir süreçtir. Zaten İsrail ve müttefiklerinin “savaş sonrasında Gazze’yi kim yönetecek?” sorusunu sormasındaki temel motivasyon da budur.
Çatışmaların Gazze güneyine taşınması halinde İsrail’in atacağı belli başlı adımlar olduğunu tahmin ediyorum:
– Gazze güneyi, kuzeye nazaran daha az yoğun yerleşim yerleri barındırıyor. Ayrıca yerleşim yerleri arasında daha fazla kırsal mesafe bulunuyor. Bu sebeple İsrail yüksek olasılıkla Nuseyrat, Deyr el Belah, Han Yunus, Refah gibi yerleşimleri ayrı ayrı muhasara altına almak ve aralarındaki bağlantıları kesmek isteyecektir.
– Refah ve Han Yunus doğusundaki kırsal bölgeler İsrail’in öncelikli hedefleri arasında yer alabilir. İsrail güçleri bilhassa Refah yakınındaki Yaser Arafat Havalimanı’na girebilir.
– Gazze güneyinde halkın direnişinin ve umudunun sembolü olan hastaneler İsrail tarafından tıpkı kuzeydeki Şifa Hastanesi, Endonezya Hastanesi, Kudüs Hastanesi gibi hedef alınacaktır. Bu eksende Filistinlilerin farklı bölgelere, örneğin Sina Yarımadası’na tehciri gündeme gelebilir. Bu tehcir “geçici göç” kisvesi altında yaptırılıp kalıcı hale getirilebilir.
– İsrail güneydeki saldırıları sırasında Hamas liderlerini ve rehin tutulan İsraillileri bulmak için ekstra gayret sarf edecektir.
Tüm bunlar yaşanması muhtemel olan gelişmeler. Elbette Gazze güneyine yönelik kara saldırısının en hassas noktası, Filistinlilerin tehcir edilmesi meselesi olacak. İsrail bu planı ABD ve diğer müttefikleriyle görüşüp onaylatması halinde harekete geçmekte gecikmeyecektir. Bu tehcir hamlesinin neler getireceği ise halen belirsizliğini koruyor.
Son olarak değinmek istediğim bir husus var ki o da İsrail’in bölgede eylem üstünlüğüne sahip olması. Maalesef İslam aleminden İsrail’i durduracak ciddiyette hiçbir adım gelmediği için şu anda İsrail’i zamandan ve ABD’nin baskısından başka bir şey kısıtlamıyor. İsrail’in Gazze konusundaki planlarında da etki edebilecek kapasitede görünen tek faktör ABD’nin İsrail’den ne talep edeceği veya İsrail’i ne zaman durduracağı. Örneğin İsrail’i Gazze halkını tehcir etmekten alıkoyan tek şey şu anda ABD’nin bu konuda net bir karar vermemiş olması. Ateşkes konusunda da aynı gelişmeler yaşandı. Eğer ABD İsrail’e ateşkes konusunda taleplerde bulunmamış olsaydı İsrail’in ateşkese yanaşması da daha zor olacaktı.
Kısacası, Gazze dünyanın en büyük katliam mekanizmalarından biri olan İsrail ordusuyla yalnız başına bırakılmış durumda.
İsrail eğer ABD’deki lobisi vasıtasıyla yeterli siyasi ve askeri desteği almaya devam eder ve yaşadığı kayıpları tolere edebilecek düzeyde halkını savaşa devam etmeye ikna edebilirse, Gazze’de savaş uzun bir süre daha devam edecektir.
Savaşın sonunda İsrail’in belirttiği gibi Hamas’ın yok olması oldukça zor, ancak süreç böyle devam eder ve Gazze yalnız bırakılırsa hem Gazze’deki direniş hem de genel olarak Filistin meselesi geri dönüşü zor bir yara alacaktır.
Mepa News / Halid Abdurrahman