Mürekkebi boşuna telef edenler
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik döneminde 25 Temmuz 2005 tarihli bir genelge ile o yıla mahsus 9. Sınıfta kalanlara af çıkarıldı.
Sınıf tekrarı yapacak olan 300 bin lise 1 öğrencisi sınıf geçmiş oldu. Sokak şiddetinin okula taşındığı bir öğretim affı oldu.
O yıllarda İstanbul Bakırköy’de bir meslek lisesinde öğretmenlik yapıyorum.
Genel af ile geçen bu öğrencilerin son sınıfta derslerine girdim.
Sınıflar 50 kişilik. Gençler delikanlılık yaşının gereği sınır tanımaz bir özgüvene sahipler. Öğrencilerin bir kısmı bırakın eğitim öğretim başarısını okuma yazma dahi bilmeyecek durumda. Öğrenciler, derse istediği vakit girip çıkmakta beis görmüyor. Derste uyuyor. Canı sıkılan izinsiz dışarı çıkıyor. Sınıfta otorite kurmaya çalışıyor. Okula, öğretmene kafa tutup kimliğini dışa vurmaya çalışıyor.
Hasılı bırakın eğitim yapmayı sınıfta düzen kurmak bile imkansız.
İdealist öğretmenim. Öğretmenliğin taviz vermeyen bir jönüm kendimce. Bir hafta sonra duvara tosladığımı anladım. Dayanamayıp ücretsiz izne ayrıldım, akabinde de öğretmenlikten istifa ettim.
Dönüyorum günümüze. 12 yıllık zorunlu eğitime tabi bir ülkeyiz. İlk ve örtaöğretimde sınıfta kalmanın olmadığı, kanunların öğretmenin elini kolunu pasif bir disiplin ile bağladığı bir eğitim var. Akademik başarı bir grup azınlık öğrenci ile sınırlı. Sosyal aktivite, beden ve resim derslerinden ibaret. Çocukların ders kitaplarından başını kaldırıp nefes alacakları alanlar dört duvar arası.
Meslek liselerinde günde sekiz saat ders. Sekiz saat demek 480 dakika öğrenciyi dört duvar arasında bekletmek demek. Dersler blok. 120 dakika teneffüs yok. Meslek lisesi öğrencisi algı ve dikkati en zayıf öğrenci. Hepsi delikanlı çağında. Delikanlılığın tavan yılları.
Kimlik ve kişiliğin dışavurumunda sınır tanımaz yılları gençlerin. Müfredat ve ders kitapları gençlerin ilgi, alaka ve ihtiyaçlarından tamamen uzak. Müfredat kutuplar diyor, delikanlılar Ekvator ikliminde. Çocuklar üşüyoruz diyor, müfredat tişört dağıtıyor.
Çocuklar terliyor kitaplar kürk giymelerini öneriyor. Anlayacağınız devlet bu öğrencileri öyle bir anlamış ki (!) fablarda okuduğumuz atın önüne etin, itün önüne otun verildiği bir anlama.
Yetmiyor, maarifin bürokrat ağızları, mevcut eğitimi (!) ve eğitimli öğrenciyi (!) öve öve tabu haline getirmiş. Çocuklarınızı okula göndermeyin, okullar doğru yaşam alanları değil, okulları doğru yaşam alanı haline getirin çocuklarımızı gönderelim dese aklı başında biri meydan da taşa tutacaklar. Yazıktır bu çocuklar okullarda heba oluyor diyecek olsa biri Orta Çağ’ın karanlık kafası diye çarmıha gerecekler.
Birkaç yıl önce Coca Cola’nın bir dönem CEO’su olan Muhtar Kent “ Çocuklarınızı; iş bulması, başarılı olması için ille de okula göndermenize gerek yok.” dedi. Lakin sesi pek duyulmadı.
Derken artık işsizler ordumuz eğitimlilerden oluşmuş durumda. Mutsuzluk sıralamalarında eğitimliler anketlerin başında yer alıyor.
Ders kitapları ile hayat arasında medcezir yaşıyor eğitim öğretimimiz.
Hayattan kopuk, zoru göze alamayan, toplumun genetik kodlarından okul tarafından koparılmış, toplumun değer yargılarından devlet tarafından mahrum bırakılmış, sosyal medya ile ekran mahkumu bir genç güruh yetiştirdik, yetiştiriyoruz.
Doğru söyleyeninin dokuz köyden kovulduğu bir eğitim bizimkisi.
Geçen hafta nihayet olan oldu. Gebze’de bir öğrenci, öğretmeni Necmeddin Kuyucu’yu katletti. Bu bir ilk değil. Eğitim sistemimiz ya öğretmeni çileden çıkarıyor ya da öğrenciyi. Sosyal medyanın tetiklediği çocuklara okul ulaşmakta onları yönetip yönlendirmekte mevcut hali ile yetersiz kalıyor. Öğretmenlerin de öğrencilerin de gönülden gönüle giden gizli yolu kaybolmuş. Emir cümleleri ve resmî söylemler ile hitaplar. Saygı ve sevgi sınırları daralmış.
Yaşamın öznesinin insan olduğu doğrusu, öğretmen ve öğrenci tarafından unutulmuş.
Eğitim 12 yıl zorunlu olabilir. Ben zorunlu eğitimin de ülkemize gerek eğitim gerek ekonomik anlamda kazanımlarının kayıplarından çok olduğunu iddia edenlerden biriyim. Lakin hiç olmazsa lise kayıtları yapılırken ortaöğretimde öğrencilerin bir kişilik “özgeçmişi” oluşturulabilir. Suç işlemeye meyilli öğrencilere destek verilerek açık liselere yönlendirilebilir. Açık liseler aktif hale getirilmeli de.
Öğretim yönü zayıf olan öğrenciler devlet tarafından bir yandan açık liselere kayıtları yapılıp diğer yandan çırak olarak iş yerlerine yönlendirilmeli. Hem okullarımızın eğitim öğretim ortamını daha sağlıklı hale getirmiş oluruz. Hem de okul ile yol kat edemeyecek olan gençlere iş ve aş kapısı genç yaşta açılmış olur.
Ekonomik geleneğimizde var olan usta çırak ilişkisine dayalı üretimin çarklarını da böylece aktif hale getirmiş oluruz.
Profesör Doktor Acar Baltaş’ın attığı tweet ile sözü bitirelim.
“Sosyal moloz denilen bu gençleri eğitmeden ve 21.yy’ın 2.ci çeyreğinde ihtiyaç duyulan yüksek nitelikli iş gücüne eklemlemeden,Türkiye’nin yüksek hedeflerine ulaşması ve huzur içinde yaşamamız mümkün olmaz.Benim penceremden gerçek beka sorunumuz burada yatıyor.”
Karar / Ali Barskanmay