Doğu Türkistanlı Çocukların Hazin Hikâyesi

Dünya basınında pek yer almasa da Uygurlu kardeşlerimiz akla hayale gelmeyecek baskı, dayatma ve işkencelere maruz kalıyor, çocuklarından koparılıyor ve katlediliyorlar.

Geçtiğimiz gün İtalya merkezli Bitter Winter adlı derginin Doğu Türkistanlı çocuklarla ilgili yaptığı bir habere rastladım. Söz konusu haberde işgalci Çin rejimi tarafından ebeveynleri zindanlara kapatılan Uygur ve kazak çocukların “Ayşin” adlı sözde okullarda asimile edilmeye çalışıldığından bahsediliyordu. Başımı avuçlarımın arasına aldım ve düşündüm fakat bütün kültürlerde masum kabul edilen çocukların karanlık mahzenlere kapatılmasını ne zihnimde ne de vicdanımda hiçbir yere koyamadım!

Terapistler, ruh hekimleri çocukların ebeveynlerinden koparılmasının onların ruh ve beden sağlıklarını olumsuz yönde etkileyeceğini ifade ediyor ve çocuk için bunun bir hak olduğunu vurguluyorlar. Fakat ne acıdır ki, Uygurlu çocuklar anne-babaya en fazla ihtiyaç duyacakları bir yaşta onlardan koparılıyor ve eğitim adı altında başkalaşmaya itiliyor. Çocuklar anne babalarından, oyunların engin dünyasından, yakınlarından ve ait oldukları kültürden koparılıp adeta mankurtlaşmaya zorlanıyorlar.

Bitter Winter’in haberine göre Ayşin denen merkezlere kapatılan Uygurlu çocuklar dış dünya ile bağlantı kuramıyor, yakınları ile görüştürülmüyor, tel örgülerle kaplı alanlarda tutuluyor. İsmini vermek istemeyen bir çalışanın ifadelerine göre çocuk ayda bir kere görevlilerin nezaretinde ebeveynleri ile görüştürülüyor sonra gözyaşları arasında anne-babadan koparılıp bu mahzene tekrar kapatılıyor. Ayşin’e gelen ziyaretçiler kimlik bilgileriyle kayıt yaptırarak girebiliyorlar. Bu kapalı mekân büyük gözetleme direkleri ve duvarlarla örülmüş dikenli tellerle kontrol altına alınıyor. Çocukların tutulduğu mahzenin girişinde ise onların maruz kaldığı baskıları ele veren şu ifadeler yer alıyor: “Ben Çinliyim ve ülkemi seviyorum.” Bitter Winter’e konuşan okul çalışanları çocukların akşam olduğunda anne-babamı istiyorum, eve gitmek istiyorum diye ağladıklarını ifade ediyorlar.

Dünya basınında pek yer almasa da Uygurlu kardeşlerimiz akla hayale gelmeyecek baskı, dayatma ve işkencelere maruz kalıyor, çocuklarından koparılıyor ve katlediliyorlar. Fakat incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler için dünyayı ayağa kaldıran basın kuruluşları her nedense onların mağduriyetini görmezden geliyorlar. Peki, acaba neden? Nerede hak ve hürriyetlerden dem vuran kurum ve kuruluşlar?

Bir kişiyi aidiyet hissettiği değerlerden koparmak ve onu başkalaşmaya zorlamak en büyük zulümdür. Etnik kökeni ne olursa olsun faşizan zihniyetin merkezinde ötekileştirme ve değişime zorlama tavrı vardır ki, bu her şeyden önce kişinin özgür iradesine vurulmuş bir darbedir. İnsanlık tarihinde faşist ve diktatör birçok kişi fertleri köklerinden kopararak başkalaşmaya zorlamış ve bunun için büyük katliamlar yapılmıştır. Fakat yaşanan baskılar bu insanları daha da güçlendirmiş ve ezilen halklar taze bir filiz gibi yeniden hayata merhaba diyebilmişlerdir.

Allah Müslümanlardan zulmü ortadan kaldırıp adaletin tesisini sağlamalarını istemektedir. Fakat bugün kulaklarımızda yankılanan çocuk çığlıkları, imdat sesleri durmaksızın devam ederken Müslümanlar sırça köşklerde arzı endam etmekteler. İslam toplumlarının liderleri, kanaat önderleri, âlim ve düşünürleri Doğu Türkistan’da yaşanan baskı, dayatma ve katliamlara karşı sessizliklerini sürdürürken, onların suskunluğundan cesaret alan Çin rejimi şiddetin dozunu artırıyor ve istediğini istediği şekilde katlediyor, zindanlara kapatıyor, çocukları zorba tavırlarla kültürel dönüşüme maruz bırakıyor. Fakat insan hakları ve çocuk hakları kuruluşlarının sesleri hiç çıkmıyor. Onlar sadece kendi çocukları ve kendi insanları adına konuşuyor ve onlara bir zarar dokunduğunda seslerini yükseltiyorlar. Bizim çocuklarımız için ise sadece istatistikî bilgiler vermekle yetiniyorlar. İslam coğrafyasında söz sahibi olan âlim ve yöneticiler ise bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tavrı ile hareket ediyor ve tepkilerini ortaya koymuyorlar. Ancak az ötede masum insanları zehirlemeye devam eden o yılanın bir gün zulme sessiz kalan o kişilere de uzanması muhtemeldir…

Fatma Tuncer-Milli Gazete