Herkesin kendisine yer bulabildiği dijital medyanın da bir gavur tarafı var.
TRT 1’in bir Anadolu masalını anlatan enfes dizisi Gönül Dağı’nda Düğüncü Muammer’in “sopanın gavur tarafı” sözündeki gibi, dijital çağın gavur tarafı, insanı seyirci olmaya alıştırması.
Seni gerçek hayatta yaşanan bütün olaylara sanal alemde destek vererek ya da tepki göstererek rahatlatıyor.
Sonra elini kıpırdatma ihtiyacı duymuyorsun çünkü tepkisel motivasyonunu karşılamış oluyorsun.
Dijital çağ, vicdanımızı ekran karşısında doyuruyor.
**
Sanal evren olarak tanımlanan Metaverse dünyasını tartışırken aslında uzun süredir yani dijital çağa girdiğimizden beri o alemde yaşadığımızı göremiyoruz.
Bütün olaylar gerçek dünyada yaşanıyor ama olumlu olumsuz tepkilerin hepsi sanal dünyada yapılıyor.
Savaşları, cinayetleri, işkenceleri, açlık çeken insanları, soğuktan donan göçmenleri bilgisayar veya cep telefonu ekranlarından izliyoruz.
Tepki ve duyarlılığımız birkaç damla gözyaşı, biraz nefret, ağız dolusu sövme ve lanet okumadan öteye geçmiyor.
Neden?
Seyirci olmanın dayanılmaz kolaylığı ve keyfi var.
Oturduğumuz yerden, çayımızı kahvemizi yudumlarken tepki koyma imkânı veren bu dijital konfora alışmışız.
**
Biri de şöyle anlatmış bu seyirci olmaya alışmanın gavur tarafını:
“Ağlama Anne’de” bebeğini kaldığı yurtta gizlice doğurup ölüme terk ettiğine, “Sen Anlat Karadeniz’de” dövülen kadına, “Fatma Gül’ün Suçu Ne” de ırzına geçilen kadına üzüldüğümüz kadar, alt komşumuzun acısına üzülmüyoruz.”
**
7,5 yıllık aranın ardından 57 yaşında inat ve azmini birleştirerek yeniden şampiyonluğu yakalayan ve yeniden Dünya Kupası’nı alan ünlü bilardo ustası Semih Saygıner, hayatta ya seyirci olmayı tercih ediyorsun ya da oyuncu diyor ve ikisinin arasındaki farkı şöyle izah ediyor:
“Hayatta insanların büyük bir çoğunluğu seyirci olmayı tercih ediyor. Futbol maçı seyrediyor ya da başkalarının başarısını seyrediyor ya da başkalarının mutluluğunu seyrediyor.
Ama asıl olan oyuncu olmak.
Hayatın içinde de oyuncu olmak.
Seyretmek yerine yaşamak, oynamak, onun içine dahil olmak meselesi var.
Oynamak zahmetli.
Hayatta da oyuncu olmak zahmetli. Seyretmek çok kolay.”
**
Türkiye’de erken emeklilik anlayışı onun da dikkatini çekmiş ve şöyle eleştiriyor bilardo ustası: “Hollanda’da, Belçika’da senyörler ligi var. 85 yaşında adam lig maçı yapıyor. Bizde 60 yaşında ölmeyi bekliyoruz. Mesela şu. Çok kolay vazgeçiyoruz. Yaş almış birisine yürü desen yürümez, eğil, kalk desen yapmaz, topa vur desen vurmaz. Bütün branşlarda yaş ilerledi. 40 yaşında futbolcu var.”
Kırsal bölgelerde ve köylerde herkese uygun bir iş mutlaka olacağı için emeklilikle gelen bir boşluk yaşanmıyor ancak şehirler öyle değil.”
**
Söyleşide hayatı bilardo masasına benzetmiş:
“Canlı bir bilardo maçında bildiğimiz tek bir vuruş var o da açılış vuruşu. Sonrası sonsuz. Düşünün ne kadar büyük bir alternatif zinciri içindeyiz. Amerika’da verdiğim bir röportajda ‘Oyun hepimizle dalga geçiyor, hepimizden büyük’ demiştim. Yani bu oyunun en iyisi olsak bile küçücüğüz.
2,84’e 1,42’dir bilardo masası. Düşünün olasılıkları. Sonsuzluktur, bitmez. Bazen oynarken, ‘geçen gün attığım pozisyonun aynısı geldi’ diyoruz. Sonra bakıyoruz alakası yok. Antrenmanda ‘pozisyona vurduktan sonra tekrar bakalım’ diyoruz topları aynı yere koyamıyoruz. Bir milimle her şey değişiyor.”
Hayat gerçekten bilardo masası gibi.
Istakayı eline alana sonsuz ihtimaller sunuyor.
Ama ıstakayı eline alırsan…
**
Hikâyeye göre iki genç bir saz ustasına giderler ve saz çalmayı öğrenmek istediklerini söylerler.
Usta daha önce saz çalıp çalmadıklarını sorar gençlere.
Gençlerden biri ben biraz biliyorum der. Diğeri hiç bilmediğini söyler.
Saz ustası, az bilen gence 2 bin liraya, hiç bilmeyen gence de ise bin liraya öğretebileceğini söyleyince az bilen genç itiraz eder; Ustam, ben biraz bildiğim için benden daha az ücret istemeniz gerekmez miydi?
Usta şöyle cevap verir: “Öğrendiklerini silerken seninle daha fazla uğraşacağız.”
Seyirci olmanın rahatlığını bırakıp zahmete talip olmak için böyle bir usta lazım hepimize.
Yeni Şafak / Yaşar Süngü