Değişirken Dönüştüğümüzün Farkında mıyız?

"Dünya, büyük bir İskenderiye Kütüphanesi’ne doğru evrilmek yerine, çocuklar için bilimkurgu ürünlerinde olduğu gibi, bir bilgisayara, elektronik bir beyne dönüşmüştür. Ve duyularımız dışarı çıktığı için, Büyük Birader içimize girmektedir.."

Değişirken Dönüşmek

Önceleri ‘dünya değişiyor’ diyorduk, sonra ‘dünya hızla değişiyor’ demeye başladık, şimdilerde ‘dünya baş döndürücü bir hızla değişiyor’ diyoruz. İşin aslı, her şey ne olup bittiğini algılayamayacağımız bir hızla değişiyor. Kendini rahatlıkla bu gidişata teslim edenler çoğunlukta. Bir de benim gibi itiraz edenler, dolayısıyla hayatımıza giren yeni ‘şey’lerle irtibat zihinsel ve duygusal olarak kuramayan, aslında bunu pek de istemeyen uyumsuzlar var. Mesele sadece araçlar olsaydı, belki ortada bu kadar büyütecek bir şey olmazdı. Ama mesele bu kadar değil, hayatımıza sonradan giren araçların hayatımızda yol açtıkları dönüşümler… Önceden olduğumuzdan daha başka insanlara dönüşüyoruz farkında olmadan. Başka türlü düşünen, başka türlü hisseden, başka türlü tepki veren, bir şeylere başka türlü kapılan… ‘Kapılmak’ fiilini laf olsun diye seçmiş değilim; durumu en iyi böyle ifade edebileceğimi düşündüğüm için tercih ettim. Yeni araçları kullanmaya yönelirken belki bir parça irade ortaya koyuyoruz ama görülüyor ki devamında durum büyük ölçüde değişiyor. Kendimizi içine bıraktığımız süreçler çok uzun vadeli olmayan zamanlar içinde bizi az ya da çok dönüştürüyor, zihinsel ve duygusal olarak eski ‘kendi’mizden uzaklaştırıp yeniden kodluyor. Kendinizi günlük bu yeni akışa bırakırsanız bu uzaklaşmanın, bu başkalaşmanın farkına bile varmıyorsunuz çoğu zaman. Çünkü bu dönüşümün otomatik neticelerinden biri olarak yeni bir ‘normal’ tanımınız oluyor ve bu yeni ‘normal’iniz eski ‘normal’inizden zorunlu olarak farklı bir nitelik ve içerik taşıyor. İnsanın neyi normal bulduğu kritik bir mesele, zihniyet oluşumumuzda merkezi bir öneme sahip… Diğer her şeyin meşruiyeti biraz da bu ‘normal’e mesafesine bakılarak anlam ve doğruluk kazanıyor. Bugün çoğumuzun farkında bile olmadan maruz kaldığımız zihniyet dönüşümünün kilit noktası burası işte. Bizim için ‘normal’in ölçüsü, içeriği değişirse, bilelim ki biz de bununla birlikte daha önce olduğumuz insandan az ya da çok farklı bir insana dönüşüyoruz. Kendimizde fark ettiğimiz (aslında çoğu zaman fark etmiyoruz) değişiklikleri yine kendimize izah etmekte ve dolayısıyla yeni ‘normal’i pekiştirmekte kullandığımız sihirli bir formül var; her şeyi zamanın getirdiği zorunlu yeniliklere bağlıyoruz. Yenilik ve değişim, bu çağın pek sevilen, her fırsatta doğruluğuna inanmamız beklenen kavramları… Bunlara kıyasla dönüşüm belki bir parça daha tereddüt oluşturuyor. Kentsel dönüşüm mesela… Bir şehrin eskimiş, köhne hale gelmiş parçalarının yerlerinden sökülüp başka bir anlayışla başka bir yapının kurulması demek bu. İlk bakışta kaçınılmaz görünen bir ameliye, buna itiraz etmek zor. Ancak bunun bilinçle, nezaketle ve sindirilerek yapılması, eski ile yeni arasında anlam bağının korunması, travmatik sertlikte bir geçişe imkan verilmemesi gerekiyor. Aksi olursa, bu şehir dokusunun, yaşanan çevrenin, sosyal ilişkilerin, mahallenin, sokağın, bunları bütünleyen derin hafızanın radikal biçimde ortadan kalkması demek olur aynı zamanda. Yapılar için bu tolore edilebilir bir şey belki… Ama insan için, hayat için, zihinlerimiz ve duygularımız için bu kadar sert geçişler, bu kadar radikal değişiklikler sıkıntılara yol açabiliyor. Bir yaşama biçiminin, alışkanlıkların, düşünüş ve hissedişlerin, üstelik neredeyse biz farkında olmadan başka bir ‘şey’e dönüşmesi, neredeyse kaçınılmaz biçimde bir idrak kırılmasına, sonrasında bir idraksizlik krizine taşıyabilir hepimizi. Peki, bugün yaşadığımız şey bu mu? Bir çok insan için pek de öyle değil anlaşılan. Herkes bu yeni hayatın ‘nimet’lerinden memnun görünüyor. Hayatımıza sonradan katılan her yeni araç sorgusuz sualsiz hayatın baş köşelerine buyur ediliyor. Buna yüksek sesle itiraz etmek için de ‘uyumsuz’ olmayı ve hatta kendi kendine konuşan biri gibi görünmeyi göze almanız gerekiyor.

Marshall Mcluhan’ın, ‘Gutenberg Galaksisi’ kitabında, insanlığın güncel ahvaline ilişkin şöyle tedirgin edici bir vurgusu var: “Dünya, büyük bir İskenderiye Kütüphanesi’ne doğru evrilmek yerine, çocuklar için bilimkurgu ürünlerinde olduğu gibi, bir bilgisayara, elektronik bir beyne dönüşmüştür. Ve duyularımız dışarı çıktığı için, Büyük Birader içimize girmektedir. Böylece, bu dinamikten haberdar olmadığımız takdirde, derhal kabile davullarının küçük dünyasına, bütünsel karşılıklı bağımlılığa ve zorla kabul ettirilmiş bir birlikte varoluşa tastamam uygun düşen bir panik ve dehşet evresine gireceğiz”

Yeni Şafak / Gökhan Özcan