Kültürel ve dini varlığımıza büyük bir ideoloji çarpıyor. Dünyaya çarpan gök cisimlerinin üreteceği fiziksel yıkımdan daha beter bir çarpma bu. Bir bilinç çarpması. İki yüzyıldır farklı bilinç çarpmalarına uğradık zaten. Batı modernliğinin dizi dizi bilinç çarpmaları. Batıcılık, sosyalizm, liberalizm, ulusalcılık, kapitalizm… Hepsi de bize eşitlik ve özgürlük vaat etti. Meselelerimizden kurtulmak için her şeyi bu efsun kelimelerle açıklamaya çaalıştık. Hürriyet Kasidesi bunun için yazıldı. Serbestiyet ve Terakki fırkaları bunun için kuruldu. Müsavat ve Hürriyet, en çok da kadınlarla imgelendi. Beyaz entarili, başı açık, elinde meşale, saçlarında taç… Bir Hürriyet Avradı! Meşrutiyetle beraber ilan edilen özgürlük ve eşitliğin cinsiyet sembolü. Modernitenin bilincimize ektiği hürriyet tohumları bunlar. İki yüzyıldır peşinde mecnunlar gibi dolaştığımız modern Leylamız!
Heyhat! Çarpılan bilinçlerimizle biz dünyamıza yabancılaştık. Bütün kültürel varlığımız bize başkalaştı, ötekileşti. Eşitlik diyoruz artık. Onu da sınıf, güvenlik, sağlık eğitim alanında aramıyoruz. Tamamen cinsiyete indirgedik. Dünya eşitsizliğin fukaralığından yanıp dururken, burjuva güvenlik tekeliyle insanların birbirini boğazlamasını seyrederken ve silahlarından kazandığı paralarla kahkaha atarken bütün insanlar cinsiyette eşitliği arıyor. Modernitenin son ideolojisi, son bilinç çarpması. Feminizmden bahsediyorum. Cin çarpmasından daha beter durumdayız. Şimdi bu bilinç çarpması etrafında her şey seferber ediliyor. Marx’ın ideoloji için kullandığı “çarpıtılmış bilinç” feminizme ne kadar uyuyor! Feminizmle çarpılmış bilinçler kadın ve erkeği, aile ve namusu yorumluyor.
Feminizme çarpılmış bilinçler, Kur’an-ı Kerim’e baktıklarında eşitsizliklerle karşılaşıyorlar. Homofobik ilkeler görüyorlar. “Allah’ın emaneti” ile dalga geçiyorlar. Çünkü modernitenin feminizmiyle çarpılmış bilinçler, “eğri kalpli” bilinçlerdir. Gördükleri de “eğrilerdir”. Baktıkları şeyi bilinçlerindeki eğrilerle görüyorlar. Görüleri feminist, ideolojik ve cinsiyetçi. Bu görünün üzerine düştüğü Kur’an ona kendisini doğru yansıtmaz. Şeytanın bilinci, şeytanın gör dediğini görür. Feminist ideolojinin bilinci de onun gör dediğini görür.
Bu çarpık bilinç, Kur’an’ın bütünlüğünden bakmaz. Eşitlik ve özgürlük efsaneleriyle bakar. Cinsiyete indirgenmiş özgürlük ve eşitlik efsanesi tabii ki. İslam’a ve bu coğrafya kültürüne yabancılaşan bu bilinç, kopuştur. Namus, avrat, hatun, emanet, kavvamune gibi kavramların otantik anlamlarından kopuştur. O nedenle bunun yerine modern Avrupa kültürü ve feminist ideolojiden ödünç aldığı kalıplara bağlanır. Bu bağlanma, kibirli modern olma hissiyatıyla ona bir ayrıcalık verir. Bu bağlanmanın getirdiği sadakatte avrat, namus, hatun, emanet, birbirinin velisi olma ifadeleri hiçbir anlam taşımaz. Tam tersine “hürriyet avrat” imgesine karşıt gelir. Hürriyet avratın önünde engel görülür. Bu engeli kaldırmak için ona karşı savaş açılır. Evet! Biz bir kültürel taarruz altındayız. Habituslarımıza saldırıyorlar. Bizi kültürsüz, medeniyetsiz, tarihsiz varlıklara dönüştürmek istiyorlar.
Kimse kusura bakmasın! İslam tarlasında feminist ve toplumsal cinsiyet ideolojisini ekemezsiniz. Bu tohumların taşıyıcısı olmuşsanız, çarpılmış bilinçlerinizle başka tarla arayınız kendinize. O zehirli tohumlardan ne İslam çıkar ne de Müslümanlık. Batı modernliğinin feminizmi ile çarpılmış zihinleriniz tahrifata uğramış. Tahrifata uğramış zihinlerinizle İslam’ı da tahrif edemezsiniz. Tahrif ettiğiniz kendi benliğiniz sadece. Kadınlar biz erkeklere Allah’ın emanetidir, erkekler kadınlar üzerinde kavvamunedir, erkekler ve kadınlar birbirlerinin velisidir…Biz modernitenin “özgürlük ve eşitlik ötesinde” kadına bakarız. Oradan baktığımızda da kadınla ilişkilerimizi egemenlik ilişkileriyle okumayız. Adaletle, dostlukla, sahip çıkmakla, merhamet ve muhabbetle, dayanışma ile yorumlarız.
Bizim için kadın annedir, avrattır, kızımızdır, ablamızdır, bacımızdır. Sosyal dünyayı “ben ve öteki” diye parçalamadan yaşarız. Helalim, haramım, “kevaniyamın”, namusum, velim deriz. Farklılıkları ve denklikleri ile beraber oluruz. Birbirine velilik yapan insanlar, bir birine şiddet uygular mı? Allah’ın emanet ettiği bir varlığa insan şiddetini yansıtır mı? Emanet korunandır, saklanandır, sahip çıkılandı (olunan değil!), değerlidir. Kavvamune olan kişi emanetine göz kulak olur. Magandalık ve sarsıntılardan gelen anominin kurbanlarına dönüşmemeye dikkat eder. Toplumun yaşadığı büyük sarsılmalardan doğan magandalık, statü kaybı, değer kaybı hissi, başarısızlık, hiçlik gibi anomik sosyolojinin ürettiği bir şiddet patolojisi var. Kadına yönelen bu patolojik şiddetin hesabını dinden ve bütün bir kültürümüzden sormak kimsenin haddi değil! Emine Bulut’a kusan şiddet erkeklik değil, magandalık ve varlıksal anlam yitimine uğramış insan türünün barbarlığıdır. Erkekte açığa çıkan barbarlık…
Yeni Şafak / Ergün Yıldırım