Beraber/Birlikte Olmak mı? Bir Arada Olmak mı?

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقٖينَ 

﴿١١٩﴾

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tevbe Suresi 119. Ayet)

Ayeti sonundan okumaya başlayalım.

Özü sözü doğru olanlar var ise olmayanlar da var demektir. Kimlerin özü sözü doğru olanlarla beraber olması için de, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmak gereği vurgulanmaktır. Bu büyük emir, iman edenlere yapılmaktır. Bir insanı istikametine götüren yol kenarındaki levhalardır. Bu levhaları ise duyarlı olanlar takip edecektir.

İnsan denilen varlığın tek başına yaşama şansı yoktur. İnsanın diğer insanlara ihtiyacı vardır. İnsanlar farklı farklı yaratılmıştır. Bu farklılıklar yaratılan insanın zenginliğidir. Bu farklılıklar aynı zamanda insanların birbirlerine ihtiyaç duyacağı alanlardır.

İnsanlar bir arada bulunabilirler.

Belirli zamandan sonra ise ayrılırlar ve işbirlikleri sona erer.

Mesela bir futbol takımı taraftarları gibi. Veya bir fabrikadaki çalışanlar, veya bir devlet dairesinde çalışan bireyler. Bir arada bulunurlar ama beraber aynı duyguları paylaşmayabilirler. Hızlı dağılma durumları vardır. Ruh birlikteliği yoktur. Sadece çalışma konusu ile ilgili bir arada bulunma vardır.

Birlik gibi gözükürler ama değildirler.

Aidiyet duyguları zayıftır.

Enerjilerini içeriye harcarlar. Enerjilerini dengeli kullanmazlar. Bir süre sonra dağılma ve ayrılma durumları ile karşı karşıya kalırlar.

Bağları zayıftır. Çabuk koparlar.

Birlikte/beraber olanlar ise farklıdır.

Beraber/birlikte hareket etme kabiliyeti kazanırlar. Duygu birlikteliği sağlarlar. Küçük sallantılarda yıkılmazlar. Birbirlerini desteklerler. Birbirlerinin açıklarını kapatırlar. Tabiri caizse kişiler farklıdır ama aynı notadan çalma becerileri vardır. Bir inanç/ideal uğruna birlikte olan bireylerin böyle güçlü yanları vardır. Dış kuvvetlerin burada gedik açma şansları zayıftır. Parçaların birleşmesi gibi kişilerde burada birleşirler birlik olurlar. Birlik de dirlik haline dönüşür.

Birlikte olanların birlikte karar alma anlayışı vardır. Bu da aidiyet duygusunu artırır. Aidiyet önemli bir duygudur.

Birbirleri ile mücadele etmezler. Enerjilerini içeriye değil dışarıya harcarlar. Yönetim becerileri vardır. Bireyleri iyi organize ederler. Bağlar kuvvetlidir.

Topluluktaki bireyler arasındaki bağ çok önemlidir.

Hudeybiye Antlaşması öncesinde, Kureyş müşrikleri Hz. Peygamber’e (sas) elçiler gönderiyor, bu elçiler de, Mekke’ye dönüp yaptıkları görüşmeyi müşrik liderlere anlatıyorlardı. Hicretin dokuzuncu senesinde İslâm’a girecek olan Tâifli Urve b. Mes’ûd es-Sekafî de bu dönemde böyle bir elçilik yaptı. O, Mekke’nin fethinden sonra Tâif kuşatması esnasında kavmini İslâm’a davet ederken şehid edildi. İşte o Urve, Hudeybiye’den döndükten sonra Mekke müşriklerine, Hz. Muhammed’le (sas) anlaşmaları tavsiyesinde bulunurken, ashâbının ona bağlılığına şahit oluşunu ve duyduğu hayranlığı şöyle dile getirmişti:

“Ey kavmim! Vallahi, ben birçok kralın huzuruna çıktım, heyet olarak Kayser’e, Kisrâ’ya ve Necâşî’ye gittim. Vallahi, Muhammed’in ashâbının ona tazim ettiği kadar, hiçbir krala adamlarının böyle tazim ettiğini görmedim…

Öyle ki Muhammed sahâbîlerine bir şey emredince, o emri yerine getirmek için koşuşturuyorlar. Konuştuğu zaman sahâbîleri seslerini onun yanında iyice alçaltıyorlar ve ona saygılarından dolayı gözlerini dikip yüzüne dikkatle bakamıyorlar. Şimdi, Muhammed size barış yolu gösterdi, bunu kabul edin!” diyerek beraber/birlikte olan bir topluluğun fotoğrafını çok iyi bir şekilde çekecektir.

İman edenlerin, toplumsal yaşam gereği bir arada bulunduğu insanlar olacaktır. Bu bir arada olmak, beraber olma durumunu yansıtmayacaktır.

İman edenlerin önceliği birey olarak Allah’tan sakınmak iken toplumsal durumda ise aynı hassasiyeti gösteren insanlarla beraber olmaktır.