Benim Rabb’im!

Onun için Mü’minler, siyasi, iktisadi, uluslararası iktisad, siyaset ve toplumsal olaylara bakıp ye’se düşmezler. Herşeyin bir vakti saati var. O saat gelmeden değişen bir şey olmaz. O saat gelince değişmeyen bir şey kalmaz.

O görür, duyar, bilir ve hüküm sahibidir. O akıllardan ve kalplerden geçenleri bilir. Geçmişi de bilir, geleceği de. O, güç ve kuvvet sahibidir. Kadir-i Mutlak’tır. Mutlak iktidar sahibidir. Kadere, rızg’a ve ecele hükmeden de odur. O’nun rızası, Hüsn’den yanadır ama Gubuh da O’nun iradesi içindedir. Şeytan da Allah’ın iradesine tabidir. Hayır da, Şer de Allah’ın iradesine tabidir. Ben yapınca kendi zekamın eseri ve benim başarım, başkası yapınca onun kaderi değil. Her şey, O’nun iradesinin eseridir. Allah’ın (cc) iradesi, ezel ve ebed bilgisi kainatı kuşatır. Baki olan yalnızca O’dur. (Entel Baki, entel Hak). Hiçbir yaratılmış Beka sahibi olmayacak. O bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir. İHTİRAS ile istenen şeyleri talibinin imtihanı yapar.

Hem zaten değil mi ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Onun için bizle günde 40 defa, Fatiha’yı okurken, “Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’ta toplanmayı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” deriz de, sonra da döner, “şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı, şu şöyle olur ya da olmazsa, bu böyle olur ya da olmaz” der, koşturur dururuz. Öyle ya ”(Haşa) ben öyle yapmazsam, Allah’ın gücü yetmez.  Ben yapınca O da mecbur kalır!” Tevbe estağfurullah! Bize düşen, Allah’ın rızasını düşünerek, yaşadığımız zaman ve mekanda adil şahidler olarak üzerimize düşeni yapmaktır. Bu bizim imtihanımızdır. Zaferden değil, Seferden sorumluyuz.
Evet Kader, Allah’ın takdiridir. Doğduğumuz ana babayı biz mi seçtik, doğduğumuz zamanı, anne-babayı biz mi seçtik, derimizin rengi ya da cinsiyetimizi biz mi seçtik, bundan dolayı kendilerini üstün ya da başkalarını aşağı görenler büyük bir yanılgı içindeler. Unutmayalım ki, fikri kavmiyeti tel’in eder peygamber. Firavun sarayında, Firavun ailesinden olup yüceler yücesine yükselmek, peygamber evinde büyüyüp ”Belhum adal” olmak ta mümkün. Kibir, Şeytan’ın en büyük hastalığıdır.
Kimse, Rızgından az ya da çok yemeyecek, Ecelimizden önce ya da sonra da ölmeyeceğiz. Nasıl ve nerede öleceğimiz ise, tıpkı doğumumuz gibi Allah’ın iradesi içinde mutlak ve bizim elimizde olan bir şey değildir. Onun için Mü’minler, siyasi, iktisadi, uluslararası iktisad, siyaset ve toplumsal olaylara bakıp ye’se düşmezler. Herşeyin bir vakti saati var. O saat gelmeden değişen bir şey olmaz. O saat gelince değişmeyen bir şey kalmaz.Allah (cc) herkesin yaptıklarını, yapmaları gerekirken yapmadıklarını görmekte, duymakta, bilmektedir. ”Misgale zerre” kadar iyilik ya da kötülük yapan, karşılığını eksiksiz göreceği bir gün var. O zaman ne bu korku, bu telaş. Acele etmeyin, sabırlı olun lütfen. Ha! Üzerinize düşenleri yapmıyorsanız ona üzülün. Allah’ın ipine tutunanlar kurtulacak. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” helak olmamak için onlardan olmayacağız, onların yaptıkları karşısında sessiz kalmayacağız ve direneceğiz. Biz biliyoruz ki Allah cahillere ve zalimlere yardım etmez. Ve Allah (cc) bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Unutmayın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Bakın bu bir iman konusudur. Bu yoksa ibadetlerinizin de bir değeri, anlamı yoktur. Ve bu gün ben bunu media’da, siyasette, piyasada, toplum hayatında ve iş dünyasında, sanat, edebiyat, akademi ve diplomasi dünyasında pek göremiyorum. Bu Deizmden de beter bir durumdur. Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü öğrenmek istiyorsanız, sizi neyle meşgul ettiğine bakın!
Bakıyorum da, kimse işini Allaha havale etmeye, tevekküle yanaşmıyor. Hedefinden çok emin. Allaha dua eder gibi gözükürken bile, aslında Ona akıl öğretiyor, O’nu kendi arzusu yönünde ikna etmeye çalışıyor, O’na neyi nasıl ve niçin yapması gerektiğini anlatıyor. Kendi zeka, deha, liderlik vasfı(!?)na, kendinde doğrudan ve dolaylı olarak varolan manevi olduğunu düşündüğü ezoterik güçlerine, şansına daha çok itibar ediyor.Bunlar aslında boşa zaman geçiriyorlar. Onlar varlık içinde yokluk çekecekler. Güç ve servetleri arttıkça korkuları da artacak, kaybetme korkusu ve yiyip doymamanın verdiği açlıklar artacak. Bu aile ölçeğinde de, dünya ölçeğinde de böyle. Kanaat nedir bilmeyenlerin imtihanı böyledir. Yokuşaşağı gider gibi giderler ve kritik eşiği aştıklarında ise geri dönüşleri yoktur. Gelecek günler geçen günleri aratır, ama gittikleri yolun yol olmadığını, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler. Bunlar Ebu Leheb soyudur. Ebu Cehiller’le dosttur bunlar. Karun’larla, Belam’larla iş tutarlar. Onlar onların cehennem dostlarıdır. Nasıl Mü’minler tek bir millet ise Kafirler, zalimler, Müstekbirleri, Mütrefinler, Müşrikler, Münafıklar da, farklı dini, mezhebi, etnik, ideolojik ve politik kesimlerden de gelseler, onlar tek bir millettirler. Hepsinin ahlakı birbirine benzer. Hepsi mal ve para biriktirir, yalan söyler, Fahişe ve türevleri ile beraber olurlar. Kibirli, yalancı ve korkaktırlar. Cesaret görüntüsü korkaklıklarını gizlemek içindir. Görüntüleri, gerçeklerini gizlemek içindir. Onun için de Münafıkların özelliklerini taşırlar. Hilebazın karnı da, gözü de doymaz. Yer doymazlar, zina ederler,  çocuklarından hayır görmezler. Dostları da olmaz.
Çevrenizde bunlardan varsa onlardan uzaklaşın ya da onları yanınızdan uzaklaştırın.
Allah onların işlerin sarp dağlara sardıracak ve onların üstüne pislik yağdıracak. Bu dünyada kazandıkları ne varsa, hepsi ahiret yurdunda cehennem yakıtına dönüşecek. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız, ya da söyleyip söylemediklerimiz sonunda ya ya kendi cennetimiz için bir tuğla, ya da kendi cehennemimiz  için bir oduna dönüşecek. Cennet ve cehennemde ne varsa, bu dünyadaki iş ve sözlerinizin karşılığıdır. Cennet Rızaya dayalı iyiliklerin kat kat fazlası ile ödüllendirilirken, kötülükler, sebep olduğu acıların toplamı kadar olacak.

Biz yaşadığımız zamana ve mekana adil bir şekilde şahidlik edelim. Allahın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olalım. Gerisi Allah kerim. Şunu bilelim, bunları yaparsak, asla mahzun olmayacağız.
O Emperyalist, GlobalResetçiler ve onları yerli ve yabancı işbirlikçilerinin güçleri, planlarının bu anlamda bir değeri yok. Onlar bizim için bir imtihan vesilesidir sadece. “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.” Onlar Allah’ın ipini bırakanlar, Şeytan’ın ve Şeytan’ın dostlarının davetine uyanlar ve onların peşinden gidenler için, Allah’ın  gazabının tecellisinin vesilesidir sadece.

Asr’a yemin olsun ki, muhakkak ki, insanların büyük çoğunluğu hüsrandadır. Gaybe, Allaha ve ahiret gününe iman edenler, Gubuh’dan uzaklaşıp Hüsn’ü takip ederek, amel-i salih bir yol izleyenler, sabredenler ve başkalarına sabrı tavsiye edenler müstesna, herkes hüsrandadır.
Biz yeryüzü makam, mevki, mal, mülk ve iktidarı için mücadele eden muhterislerden olmayalım. Allah’ın rızasını isteyelim. Geçici heva ve hevesler, oyun ve eğlenceler, para ile satın alınan, malayani işler ve bizi dünyaya bağlayan, nefsimizi coşturan meta’lar peşinde koşmayalım, ömrümüzü geçici heyecan, haz ve keyif veren, zevkler peşinde harcamayalım. İsraf’tan ve lüks’ten kaçınalım. Kibre vesile olan itibar ve övgüden sakınalım. İhtiyacımız kadar olandan istifade edelim ki, ahiretimizden çaldıklarımızı (!?) dünyamızın imarı için kullananlardan olmayalım.                                        Bizim yaratılış gayemiz belli. Bu gayenin dışında kalan her söz ve iş, bizim için batıldır. Şimdi tevbe zamanıdır. Çünkü biz, cahillerden ve zalimlerden olduk! Allah cahillere ve zalimlere yardım etmeyecek. O zaman biz, iş işten geçmeden kendimizi değiştirelim. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Umutsuzluk haramdır. Allah’tan umudumuzu kesmeyelim. “Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, arif anı seyreyler, görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.” Evet, evet “ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim” O’na yönelelim. Sahip olmak, kazanmak insanı mutlu eder bilirim. Biz zaafları olan insanlarız. Bari istikameti doğru tutalım. Tevbe edenlerden olalım, başkalarının hakkına girmeyelim de Allah bizi affetsin.  “Haz” varken “Çile”; “Neşe” varken “hüzün” zor gelir. “Servet” varken “Fakr”, “iktidar olmak” varken, “muktedirlere karşı direnmeyi seçmek” zor gelir. Abd-i aciz, Fakirullah’ların seçtikleri Müstekbirlerin, Mütrefinlerin yolu değil, öteki! Çoğunluğun değil, azınlığın yanı. “Ballar balı”nı bulup, “kovanı yağma edenler”e selam olsun. Gelmiş geçmiş bütün zamanların en zengin kişisi olup, kendi geçimini el emeği ile karşılayan Davud b. Süleyman’a selam olsun. 1000 lokma, 1000 hırka kazanıp, 999’unu İNFAK eden bilgi, iman, hikmet, ahlak ve cesaret sahibi ah-i evran yolundan ilerleyen, Şeytan ve onların işbirlikçilerine meydan okuyan erenlere ve onların ihvanlarına…
Selam ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak/Habervakti