“Babamla Bir Kraldı Anam”

“Oysa babamla bir kraldı anam  ilk ve sonsöz kitap açardı önüne” “Kral” burada artık cinsiyetten arınmış bir sözcüktür. Değil mi ki kadın ve erkek hepimiz adına dünya denilen bu âlemde dört yanı eksik bir hayata hükümet ediyoruz. Kadın ve erkek hiçbirinin gölgesi diğerine uzak değil. Hiçbirinin gövdesi yekdiğerini örtüp saklamaz, gizleyip yok saymaz.

İslam temel umdelerle cüzleri birleştiren bir dindir. Adına “tevhit” denilen omurganın etrafında yer alan organlar bize aynı zamanda çıkış noktamızı hatırlatır. Besmele çekilip bırakılan bir şey değildir. Aksine besmele çekildiği andan itibaren iş, oluş ve durumun tesirini değiştiren bir ilahi dinamizmin adıdır.

İslam’ı anlama ve kavrama noktasında yoğun intibaksızlıklar yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız zaman ve mekânın zindanından kurtulamadığımız için karşılaştığımız problemlerin fıkhi durumlarını çözme hususunda tam kısır döngü içerisindeyiz.

İslam’ın hak, emek, adalet, takva, sabır, merhamet ve ahlâk gibi asli umdelerini kavramış birisinin ne fıkıh bunalımı vardır ne de fetva yokuşunu tırmanma çilesi. Sözgelimi “işçi işveren ilişkileri” sorunsalı gibi bir başlık atmak zorunda falan kalmayacak kimse. Çünkü “hak”, “adalet” ve “emek” gibi temel umdeler ne yapılması gerektiğini doğasını yitirmemiş insana hatırlatacaktır. Bir erkeğin ya da bir kadının eşine nasıl davranması gerektiğini bu evrensel ve Kur’anî umdeler hiç tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyacaktır. Adalet düşündükçe anlamı genişleyen bir kavramdır. Emek, adalet ve diğerleri de öyle.

Ülkemizde “İslam’da Kadın”, “İslam’da Emek”, “İslam’da Terbiye Metotları”, “İslam ve Bilim” gibi başlıklar altında üzerinde durulup tartışılan konuların cümlesi bütünden kopmuş zihnin parçacı yaklaşımlarından ibarettir. İslam bir müesses nizamdır. Hiçbir problemi bir başka problemden bağımsız ele alınamaz. Şayet Müslüman olmuşsak bütün organlar birbirlerine bağlıdır. Bütünden bağımsız çözmeye çalıştığımız problem bizi ister istemez başka bir dairenin içerisine çekecektir.

Şimdi sormanın tam sırası; bu memlekette ya da İslam dünyasında neden tanımlanmış bir “kadın sorunu” var da “erkek sorunu” diye bir sorun yok? “Erkek sorunu diye bir sorun mu olurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim. Tabi ki haklısınız. Öyle ise müstakil bir kadın sorunu da yoktur. İnanç, ibadet, hukuk ve muamelat noktasında kadın kendini süregelen bir sorunun içerisinde buluyorsa bunun sebebi hak, adalet, emek gibi umdelerin hayat içerisinde eşit biçimde yürürlüğe girmemesindendir.

Merhamet çok önemli bir anahtardır; biz nedense onu sadece cümle içerisinde kullanmak istediğimiz zaman hatırlarız. Merhamet kutsal bir kaynaktır. Kim ki ona başvurursa menşeindeki “rahmet” esintisinden mahrum olmayacaktır.

Adalet çok büyük kapıları açan bir anahtardır. Karşınızdaki çocuk da olsa, kadın da erkek de dinli de dinsiz de nasıl davranmanız gerektiği konusunda şaşırıp yolunuzu şaşırmazsınız.

Keza, emek sahibi kim olursa olsun, görünür görünmez emeğinin karşılığını ona vermek Kur’an’ın ve sünnetin esprisine ve ruhuna vâkıf olmanın bir göstergesidir.  Adalet de emek de hak ve merhamet de tahsil edilmesi gereken bir mekteptir. Bunlar bir tür mabet kavramlardır, mikyastır. Bir işe besmele ile başlamak başta “rahman” ve “rahim” olmak üzere içerisinde bu umdeleri de kuşatan doksan dokuz isimle başlamak demektir.

Hayata da besmele ile başlamak gerekir. Dudaklarımızdan kayıp giden bir isim gibi değil. Bir düsturu hep akılda tutmak için.

Türk Edebiyatı’nın en zarif şairine kulak verelim hiç olmazsa:

“Ben ve kadınım

Açık anlamlı şu bildiğiniz gibi

Ve dünyada

Yere basarak

Erkekliği ve kadınlığı hükümet ettik” (Cahit Zarifoğlu)

 Ya şu dizelere ne demeli?

“Oysa babamla bir kraldı anam

ilk ve sonsöz kitap açardı önüne”

“Kral” burada artık cinsiyetten arınmış bir sözcüktür. Değil mi ki kadın ve erkek hepimiz adına dünya denilen bu âlemde dört yanı eksik bir hayata hükümet ediyoruz. Kadın ve erkek hiçbirinin gölgesi diğerine uzak değil. Hiçbirinin gövdesi yekdiğerini örtüp saklamaz, gizleyip yok saymaz.

Milli Gazete / Hüseyin Akın