Anlam Yetmezliği

Uzun, iddialı bir cümleye başlayıp da, yarı yolda gedeceği yeri unutan, dolayısıyla anlamı bağlayacak uygun yeri bir türlü bulamayan biri gibi yaşıyoruz hayatı çoğumuz. Geriye bakınca içinde bir anlam yetmezliği, bir boşa akıp gitmişlik, filmin ortasında bir uyuyakalmışlık hissetmeyen kim var?

“Benim hakkımda ne düşünüyor bilmek istiyorum. Beni bir sağanak sonrası oluşan bir gökkuşağı gibi düşünmüş mü? O gökkuşağı yok olmuş mu? Olmuşsa benimkini yok etmem gerek. Ama ömrümü yok etmedikçe kalbimdeki gökkuşağı asla yok olmaz” diye yazmış Japon yazar Osamu Dazai, ‘Batan Güneş’ kitabında.

Bu zamanın insanları için en anlamlı uğraşlardan biri herhalde çiçek yetiştirmektir. Evet, evinizi, bahçenizi, çevrenizi güzelleştirirler ama onlar olmadan da yaşayıp gidebilirsiniz. Hem mesele güzellikse, pek çok pratik çözüm üretti bugün estetik endüstrisi, hiç beklemeden, hiç çaba göstermeden, hiç emek vermeden satın alıp kullanmanızın önünde bir engel yok. Yok bu benim için bir şey ifade etmez, bu süreci bizzat, o güzelliği ortaya çıkaran sürecin bir parçası olarak yaşamalıyım diyorsanız, sabırla emek vermeyi göze alacaksınız. Çiçek yetiştirmek öyle bir şey işte… O emeği, o sabrı, o özeni istiyor sizden. Bir saksı bulup ona bir çiçek dikmekle bitmiyor her şey, koruyup gözeteceksiniz, güneşine havasına bakacaksınız, toprağını tazeleyecek, kurumuş yapraklarını temizleyeceksiniz. Dahası, güler yüz gösterecek, onunla uzun uzun konuşacak, halini hatırını soracaksınız. Bu son yazdığım cümle abartılı gelebilir birçoklarına. Öyle değildir ama çiçek yetiştirmeye gönüllü insanların hemen hepsi bunu yapar, çiçekleriyle konuşur, halleşir, şakalaşır, onları pohpohlar. Çünkü çiçekle insan arasındaki muhabbetten sadece güzellik doğar. Aslında her türlü, özellikle de insanla insan arasındaki muhabbetten güzellik doğması beklenir. Doğmuyorsa bu ortada muhabbet olmadığı içindir. İnsanın çiçekleriyle arasındaki irtibatsa doğrudan muhabbete dayanır. Herhangi bir menfaate dayanmadığından, altında bir hesap kitap yatmadığından tabiidir, tabii olan ve öyle kalabilen her şeyin aslı da muhabbet taşır. Muhabbet, günü geldiğinde mutlaka meyvesini verir. Çiçek yetiştiren kişinin emek verip sabır göstererek sürdürdüğü bu çaba da bir sabah çiçeğinin tomurcuklandığını fark etmesiyle meyvesine kavuşmuş, güzellikle taçlanmış olur.

“O günden beri sanırım sevginin ne olduğunu da öğrendim: Atılganca kendi duyguları üstüne ‘abartılı’ iddialara girmek değil, karşısındakine özenle davranmak, onun arzularına ve ritmine saygı göstermek; hiçbir şey istememek, verileni kabul etmeyi öğrenmek ve bununla yetinmek; her armağanı yaşamın bir sürprizi olarak kabul etmek; aynı armağanı ve aynı sürprizi iddiasızca, hiç zorlamaya başvurmadan karşıdakine de yapabilmek… Özetle yalın özgürlük!” diyor ‘Gelecek Uzun Sürer’de Fransız düşünür Louis Althusser.

Hepimizin hayatımıza güzellikler katabilmek için, bir şeyleri yalnızca muhabbetle yapmamız, hiçbir karşılık beklemeden sabırla çaba göstermemiz gerekiyor. Günümüzde insanları gayelerine yönelten, onları motive eden şey muhabbet değil; doğrudan fayda! Arzuları anında karşılayan yöntemler, hızlı çözümler ve kolayca ulaşabilecekleri, sahip olabilecekleri türden menfaatler… Bir çok şeye sahip olduğumuz halde gönlümüze sürur verecek hiçbir şeyimiz yokmuş gibi hissediyor oluşumuzu bu denklem üzerinden düşünmek lazım belki de biraz.

“Bütün bir ömrünü sevmeyi öğrenmekle geçiriyor insan” dedi beyaz saçlı adam, “ve sonra gerçekten sevmeye hiç vakti kalmıyor.”

Yeni Şafak / Gökhan Özcan