ABD’nin İran’da Ayaklanmalar Planı Tutar mı?

Yeniden seçilmek isteyen Trump'ın yeni hamleleri arasında, kriz ortamını gideren isim olarak devreye girmek istemesi ise başka bir konu. İran sıradan bir ülke değildir. Ne sosyoloji, ne de derin devlet refleksi açısından kolay lokma olmadığını görmekteyiz. İran yönetimi ve mevcut siyasi sistemin kodlarına baktığımızda, fedakarlık yapabilecek alt yapıya sahiplikleri de ortada. Eğer etnik kimlikler üzerinden bir şeyler tasarlanabilir. Lakin bu tasarıya "etnik gruplardan hangisi Amerikan üretimi" başlıklı oyuna alet olmak ister?

İran; önemli alt yapısı olan, sosyolojisi derin kodlara sahip bir coğrafya. Haliyle ABD yeni dünya sisteminde yeni hedefleriyle, esasında kendinin elinden çıkmakta olan tek güç kapasitesini ayakta tutma peşinde. Maalesef tüm ayaklanma, savaş, etnik kimlikler üzerinden tasarladığı tüm senaryoların altında yatan şeyin kendi birinciliğini kalıcı hale getirmek için olduğu açıktır. Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri başlıkları bir zamanlar iyi satış yapsa da, anlaşılan işe yarar hali giderek azalmakta. Bu durumda içeriden müdahale kabiliyeti pek işe yaramamakta. O nedendir ki; açıktan dışarıdan herkesi yok sayan, devletler hukukunu çiğneyen devlet dışı enstrümanlara başvurmakta. Terör örgütleri ile bu kadar derin muhabbetinin sebepleri bu olmalı. Bu arada bu tür devletler dışı enstrümanları herkes kullanmakta. İran ve Rusya zamanında da şimdi de bu aktörleri kullanmaktan vazgeçmedi! Yani bu parantez, sadece ABD için açılan bir parantez değildir. Lakin kullananın kullanış şekli önem arz etmekte. İran üzerine planlanan senaryo ABD’nin şimdilik blöf olarak tasarladığı senaryo olsa gerek. Yoksa ikide bir Trump, “İran Cumhurbaşkanı ile görüşebiliriz” işaretini neden versin? Çünkü Trump, para harcayarak bizzat kendi savaş istemiyor. Lakin savaştırmak istiyor!

Yeniden seçilmek isteyen Trump’ın yeni hamleleri arasında, kriz ortamını gideren isim olarak devreye girmek istemesi ise başka bir konu. İran sıradan ülke bir değildir. Ne sosyoloji, ne de derin devlet refleksi açısından kolay lokma olmadığını görmekteyiz. İran yönetimi ve mevcut siyasi sistemin kodlarına baktığımızda, fedakarlık yapabilecek alt yapıya sahiplikleri de ortada. Eğer etnik kimlikler üzerinden bir şeyler tasarlanabilir. Lakin bu tasarıya “etnik gruplardan hangisi Amerikan üretimi” başlıklı oyuna alet olmak ister? Esas etnik grup olan Türklerin her ne kadar da içlerinde ayrılıkçı bakış açısına sahip olanlar olsa da, nihayetinde Amerikan senaryosuna taraf olacak esas gücün bu gruplar olmadığı da açıktır. Yani sistemden razı olmasalar bile İran’ı kendi devleti gören ve sonuna kadar bu devlet için ayakta durmaya gayret eden alt yapı söz konusudur. İran ekonomik olarak ciddi kayıplarla karşı karşıya. Kime bu kadar ambargo uygulansa idi, bırakın karşı koymasını, ayakta durması bile söz konusu olmamalıydı. İran sosyolojisi bu açıdan önemli doktrine sahip. Lakin İslam adına sistemsel olarak yapılanların, kendi toplumlarını İslam’dan uzaklaştırması da başka sosyolojik analiz ister. Maalesef İslam’ı, dayatma yoluyla görüntüde baskıcı göstermek, en fazla İslam düşmanlarının işine yaradı. İsrail için aradığını bulduğu en önemli zemin budur anlaşılan! Toplumda giderek artan memnuniyetsizlik farklı boyuta geçebilir mi? Geçerse devlet olarak İran hangi yolu deneyecektir? Bunlar gerçekten önemli sorular!

Hem İran’ın kendi açısından, hem de bölgesel durumlar açısından. İran’ı içeriden çöktürmek isteyen aklın, bir zamanlar darbeler ve ayaklanmalarla ve devrimlerle destekledikleri kodu tekrar devreye sokma gayreti, gayet açık gözükmekte. İran yönetiminin bu daralmayı nasıl yöneteceği, esasında gelecek açısından önem arz ediyor. İran sadece dışarıdaki baskıyı defetmeye efor harcayıp, içerideki açık yara alanlarını kapatamazsa, ABD senaryosu İsrail desteği ile devreye o zaman kolaylıkla girecek. İnsanları sadece dış güçler, dış müdahale konuları cezbetmiyor artık. Amerikan analizleri de bunu esasında dikkate aldı. Fazla üzerinde durulan konular giderek ehemmiyetini kaybederse, asıl o zaman toplumsal destek ortadan kalkar. İran; bölgesel konular açısından fazlasıyla hatalar yapan bir ülke. Ermenistan konusunda ve PKK, Esad gibi konularda farklı siyasi kodlara dayandı ve hepsinde sadece İran menfaati ile hareket etti. Nitekim ki İran bu konuda açıktan sınıfta kaldı. Zaten bölgedeki siyaset anlayışı günlük değil, anlık durumlara göre değişebiliyor. Sadece ilkesel konularda, bazı kalıcı durumlar söz konusudur. ABD’nin ayaklanmalar üzerinden inşa etmek istediği hevesin “nasıl bertaraf edilir” kısmı önemlidir. Çünkü İran devlet olarak tahribata uğrarsa hem kendisinin refleksi açısından hem de bölgesel taşlar açısından büyük uçuruma yol açacağı aşikardır. ABD için bu uçurumların bir anlamı olmadığı açıktır. Lakin bölge halkları ve devletleri açısından bu büyük facianın eşiğinin işaretidir. Büyük savaş kaçınılmaz olduğu her geçen gün daha da net gözüküyor.

ABD elindekini kaybetmemek için herkesi ateşe vereceği, yalın gözle bakıldığında da gözüküyor. Belki G-20 zirvesinde bir şeyler askıya alınabilir. Trump için yeniden seçilme isteği, bazı krizlere çare bulması ile inşa etmek mümkün. Ama bu kalıcı çözüm değildir. Kalıcı çözüm için yine de ABD’nin bazı tutumlarından vazgeçmesi şarttır. Giderek kendinin İsrail lobisi üzerinden çukura yuvarlandığını fark edecek mi acaba? Fark edildiğinde geç kalınmaz mı? Bunlar yeni dönemin soruları! Tek güç olma ısrarı gücü birileri ile paylaşma fikrinden bazen ABD’yi caydırsa da, sonunda paylaşım şart olarak gözükeceği açıktır. Peki bu güç paylaşımı ortağı kim olacak? Konjonktürel olarak olaya bakarsak, Türkiye’nin de içinde bulunduğu yeni güç merkezlerinin devreye gireceğini tahmin etmek zor değil. Lakin dayatmaya bakılırsa İsrail üzerinden bölgesel siyasi inşa sürecinin okunması devam ederse, büyük felaketin başlangıcı olacağı kaçınılmazdır.

Bakalım süreç hangi alternatifi pekiştirecek? Gözüken şu ki, doğal gidişatı izleyen kazanır. Dayatma ile güç edinme veya suni güç merkezi, işe yaramadı ve kalıcı olmadı. Tarih bize buna benzer tonlarca örnekler gösterdi. Acaba ABD, bu tarihten ders alacak mı?

Sevil NURİYEVA/Star