Zalimin Mazlumiyeti

Müminlerin hayata bakış açıları ölümle sonlanan bir bakış açısı değil bilakis ölümle tekrar başlayan bir bakış açısıdır. Mümin duygu, düşünce ve amellerinde mutlaka ölüm ve sonrasını hesaba katar

  Müminlerin hayata bakış açıları ölümle sonlanan bir bakış açısı değil bilakis ölümle tekrar başlayan  bir bakış açısıdır. Mümin duygu, düşünce ve amellerinde mutlaka ölüm ve sonrasını hesaba katar. Bundan dolayı müminin düşünce dünyası diğer insanlara göre daha geniştir. Yani müminin geleceği sonsuzdur. Durum böyle olunca müminin dünyasında kâr ve zarar unsuru diğer insanlara göre farklılık arz eder. Zahiren zarar olan herhangi bir şey mümine göre kâr olabileceği gibi tam aksi bir durum da söz konusu olabilir.
      Mazlum kimdir? Diye bir soruyla karşılaştığımızda vereceğimiz cevaplar genel anlamda  şunlar oluyor: Malı gasp edilenler, tecavüze uğrayanlar, yetimler, fakirler vs. Bu mazlum profillerinin doğruluk payı olduğu gibi eksik kalan yanı da vardır. Maalesef bu cevapların eksik kalan yanı  daha fazladır. Yine aklımıza gelen ya da gelmeyen bu mazlum tiplemesi bizim meselelere bakış açımızı da gösteriyor.
     Yukarıda bahsetmiş olduğumuz ebedi düşünce, kâr ve zarar unsurlarını düşünce dünyamızda değiştirdiği gibi zalim ve mazlum unsurlarını da değiştiriyor. Maalesef aklımıza gelen mazlum ve zalim tiplemeleri düşünce dünyamızda, ölümden sonrasına yer vermediğimizi, düşünce dünyamızın ölüm ile sınırlı olduğunu ve hesap gününe iman etmenin sadece teorikte kaldığını bize gösteriyor. Halbuki meselelere ebedi bir düşünce tarzıyla baktığımız zaman mutlak anlamda zalimin, muhatabından ziyade kendini mazlum ettiğini; muhatabının mazlumiyetinin sınırlı, kendisinin ise sınırsız olduğunu anlıyoruz. Yani sınırsız bir gelecek tasavvuru, mazlumun mazlumiyetinin fani, zalimin mazlumiyetinin ise baki olduğunu bize gösteriyor.
     “Belki siz dünya hayatını seçip tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Â’la, 16-17). Kur’an: Ahiretin dünyaya göre daha kalıcı, daha gerçek, daha hayırlı olduğunu ve dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu (Enam, 32)  söylüyor. Yine Kur’an: “Kıyamet saatinin kopacağı gün, suçlu günahkarlar tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler.” (Rum, 55) diyerek ahiretin yanında dünya hayatının ne kadar basit olduğunu açık bir şekilde söylüyor. Kur’an’ın bu bakış açısı, mutlak anlamda mazlum kimdir ya da fani olan, oyun ve eğlenceden ibaret olan bir hayatın mazlumu mu yoksa ebedi olan ve gerçek olan bir hayatın zalimi mi daha mazlumdur? Sorularına verilebilecek en güzel cevabı bize veriyor.
      Geçici, basit, oyun ve eğlenceden ibaret olan bir hayatta insanların mallarını ve manevi durumlarını sömüren, yine insanları inançlarından, ırklarından, kültürlerinden, renklerinden dolayı yurtlarından çıkaran vs. zalimler(!) böyle yaparak karlı bir iş yaptıklarını, toplulukları geçici olarak mazlum edip ebedi olarak refah bir hayat süreceklerini mi sanıyor. Bilakis bu tür insanlar kendilerini mutlak anlamda mazlum konumuna düşürüp ebedi olarak yaptıklarından dolayı pişman olacaklar. Mahşer günü “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim!” (Nebe, 40) diyecekler. Bir toprak  belki bir hayvan kadar değerlerinin olmadıklarını anladıkları gün, geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olacaklar ve dünya mazlumlarına gıpta ile bakacaklar.
     Dünya meşguliyeti bazen bize ölüm ve sonrasını unutturduğu gibi zalimlere de gıpta ile bakmamıza sebep olabiliyor. Onlarda olan maddi üstünlük, lüks hayat, iktidar vs. bizi cezbedebiliyor. Onların bu hayatı kendimize ya da dünya mazlumlarına acımamıza sebebiyet verebiliyor. Halbuki mutlak anlamda acınılması gereken zümre: Bizler ya da dünya mazlumları değil, hayatı ölümle sonlanan bir şey sanıp bundan dolayı dünya nimetleri için şerefini ve haysiyetini satan, insanların malını ve canını gasp eden zalimlerdir. Kuran, “İnkar edenlerin ülke ülke dolaşmaları seni aldatmasın. Bu az bir yararlanmadır. Sonra bunların yerleri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!” (Âl-i İmran, 196-197) diyerek mutlak anlamda acımamız gereken topluluğun zalimler olduğunu, kendilerini aldatanların bizleri aldatmaması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. O halde sınırsız bir gelecek dünyasında fayda gibi görülen şeyler zarar olabildiği gibi zalim görünen kişiler de mazlum olabiliyor.
      Yüce Allah’tan bize, zalimin ve mazlumun kim olduğunu, faydanın ve zararın ne olduğunu mutlak anlamda gösteren ebedi bir düşünce tarzı kazandırmasını niyaz ederim. Vesselam.