Giriş:
Tesbih, Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmek demektir. Allah her türlü kusurdan uzaktır. Hiçbir eksiği yoktur. Üzerinde hiçbir şüphe yoktur. En yüce sıfatlar O’na aittir. En yüce O’dur. O Yüceler Yücesidir.
Yücelik eksiksiz olmayı gerektiriyor. Bu nedenle tesbih faaliyetinde Allah’ın eksiksiz oluşunu dile getirerek Allah’ı yüceltmiş oluyoruz. İnsanlar Allah hakkında çok bozuk isnatlar, felsefi şüpheler, cahiliye zanları taşıyabiliyorlar, tesbih tüm bunlardan Allah’ı beri kılmaktır.
1. Tesbih-zikr ilişkisi
Zikirle tesbih ayrı amellerdir.
(Hz. Musa:) “Böylece seni çokça tesbih edelim.”(Key nusebbihake kesîrâ). “Ve seni çok zikredelim.”( Ve nezkureke kesîrâ)’ (20/33,34)
Bu ayetlerde Allah’ı tesbih ayrı bir fiil, Allah’ı zikir ayrı bir fiil olarak geçmektedir.
Tesbih zikirle birlikte gerçekleşen ondan ayrı bir eylem/fiil/ameldir. Tesbih eden Allah’ı otomatikman zikr’etmiş sayılır. Çünkü O’nu önce düşünmeden/akla getirmeden O’nu yüceltmek(kusursuzluğunu hatırlamak/ifade etmek) mümkün değildir.
Dolayısıyla tesbihin içinde hem zikir(Allah’ı hatırlama) hem de O’nu yücelten bir söz/düşünce/duygu vardır. Örneğin Allah’ı hatırladığımız zaman (hem dilimiz, hem düşüncemizle, ya da sadece içimizdeki düşüncemizle) ‘subhanallah’ deyince Allah’ın yüceler yücesi, her türlü kusurdan münezzeh(üstün) olduğunu ‘ifade etmiş’ oluruz. Bu ifade edişin kendisi bir eylemdir. ‘Bu gerçeği ifade etmek’ tesbihtir.
‘Bu gerçek’: Allah’ın eksik sıfatlardan münezzeh olduğu gerçeğidir.
‘İfade etmek’: Bu gerçeği çeşitli kelimeler, ifadeler, cümleler ile (düşüncede ve/veya dilde) dile getirmektir. İnsan düşünürken de kelimelerle düşünür. Bu nedenle yüceltme eyleminde kelimelerin kullanılması kaçınılmazdır.
‘Bu gerçeği ifade etme eylemi’ bizatihi bir ‘ibadet’tir. Namaz eylemi nasıl bir ibadetse, oruç eylemi nasıl bir ibadetse, zikir eylemi nasıl bir ibadetse, bu ‘tesbih eylemi’nin kendisi de ayrı bir ibadettir. Bu nedenle zikir ve tesbih ayetlerde ayrı ayrı ifade edilmiştir.
2. Tesbih bilinci
Tesbih bilinci oluşturmak için ‘Allah’ı zikir’ başlıklı yazıda dile getirdiklerimizin aynısını burada da tekrarlayabiliriz. Tesbih konusunda da bizde bir önyargı ve tepkisellik mevcut. Bu önyargı ve tepkisellik kavramların asli anlamlarının askıya alınmasına neden oluyor. Kendi içinde bir anlam ve fiil barındıran zikir ve tesbih eylemlerini dolaylı olarak bağlantı kurabileceğimiz başka amellere indirgeyerek üzerimizden o fiillerle ilgili yükümlülükleri atıyoruz. Böylece önemli bir kulluk dinamiğinden kendimizi mahrum bırakıyoruz.
· Emirlere/yasaklara uymak dolaylı tesbihtir
Her günahtan kaçış ve her farzı ifa ediş dolaylı olarak elbette Allah’ı bir yüceltme/tesbih eylemidir. Günahlardan sakınmada titiz olmayan, farzları dört dörtlük yerine getirme çabası göstermeyen bir kişi Allah’ı yücelttim diyemez. İlim tahsili de tesbih niyetiyle, Allah’ın adını ilâ niyetiyle yapılırsa tesbih sayılır. Aynısı diğer bütün ameller için de geçerlidir. Dolayısıyla her salih amel bir tesbihtir. Her salih amel bir zikirdir. Bununla birlikte tesbihin ve zikrin kendilerine has eylemleri bulunmaktadır.
Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O’nu tesbih et. (50/40)
(Zekeriya) “Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver.” dedi. “Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et.( vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr)” dedi. (3/41)
Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: “Sabah akşam tesbih edin.( en sebbihû bukreten ve aşiyyâ)” (19/11)
Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin(zikren kesîrâ). Ve O’nu sabah ve akşam tesbih edin(Vesebbihûhu bukraten veasîlâ). (33/42)
Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: “Alemlerin Rabbine hamdolsun” denilmiştir. (39/75).
3. Tesbihin hikmeti
· Tespihin asıl hikmeti kendinde içkindir
Tespihin esas hikmetinin kendinde içkin olduğunu, daha doğrusu fiilin kendisi olduğunu ifade edebiliriz. Allah’ı bizatihi tespih edebilmiş olmak, tespihte ifadesini bulan hakikati görebilmiş olmak, bunu dile getirebilme şerefine nail olmak, bu bahtiyarlığa kavuşabilmek, bu mazhariyete muvaffak olmak, kainatla bu konuda bütünleşebilmek hikmetin ta kendisidir. Burada hikmet kulun bu fiil sayesinde böyle bir mazhariyete kavuşmasıdır, bir nevi sınıf atlaması, daha üst bir makama çıkmasıdır. Kul için Allah’ı tespih etmekten daha büyük mutluluk, daha büyük bir ödül/fayda düşünülemez aslında. Tespih hikmetin de ödülün de ta kendisidir.
Hikmet denilince genelde bir şeyin temin ettiği ‘faydası’, ‘getirisi’ anlaşılıyor. Bu açıdan tesbihin diğer hikmetlerini/faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
· İtikadı arıtmak/temiz tutmak
Tesbih, Allah’ı insanların haksız isnadlarından tenzih etmektir. Allah insanın aklına gelen her türlü felsefi şüpheden üstündür. Yine Allah südur teorisi, panteizm vb. telakkilerden de münezzehtir. Aynı şekilde mekan tutmaktan, zamana bağımlı olmaktan da beridir. Zaman ve mekan olguları son dönem fizik biliminin kanıtladığı gibi ‘mahlukturlar’, yaratılmış varlıklardır, mutlak kategoriler değildirler. Mekan, içinde bulunan kütlenin ağırlığına göre eğilebiliyor, zaman da hareketin hızına ve kişiye göre hızlı veya yavaş akabiliyor. Zaman ve mekan birbirinden bağımsız boyutlar değiller. Mekan-zaman birboyuttur. Dolayısıyla Allah’ı bu kategorilere bağımlı kılmak(sözgelimi ‘Allah geleceği bilmez’ demek vb.) bir cahiliye isnadıdır. Tesbih ettiğimizde Allah’ı böyle vehimlerden de uzak tutmuş oluyoruz.
Tesbih bu fonksiyonuyla bir nevi itikadı temizleme, temiz tutma, yıkama faaliyetidir. Bu suretle itikad her türlü şaibeden arınmış olmakta ve sağlamlaşmaktadır. İnsanın aklı ve kalbinde Allah’ın zatı hakkındaki düşüncesinin üzerinde en ufak bir leke kalmamaktadır(takdis). Pırıl pırıl bir itikat meydana gelmektedir. Tesbih eylemi kainattaki ayetleri tefekkür eşliğinde icra edildiği zaman bu etki kaçınılmaz olarak gerçekleşmektedir.
· Emir ve yasaklara uymayı kolaylaştırmak
Çokça tesbihin emredilmesinin bir diğer hikmeti Allah ile bağlarımızı daha da güçlendirmektir.
Allah’ın yüceliğini sürekli hatırlayan/ifade eden kişi O’nun otoritesine uyma konusunda bunu yapmayandan daha duyarlı bir pozisyondadır. Yüceliğini aklına getiren kişi kendini daha çabuk toparlar, üstüne başına(davranışlarına) daha hızlı çeki düzen verir. Zira o sürekli tetiktedir, çünkü hem Allah aklındadır, unutmamıştır O’nu, hem de yüceliğini gözönünde tutmaktadır. Böylesine Yüce bir varlığa isyan etmeyi bu sebepten dolayı aklının ucundan geçirememektedir.
Ötekisi de prensipte Allah’ı mutlak otorite olarak kabul etmektedir. Fakat zikir ve tesbihi az olduğu için nefsinin o boşlukları doldurmasına mani olamayabileceğinden kulluk hayatının daha duyarsız biçimde sürme ihtimali sözkonusudur. Bu nedenle tesbih sayesinde takvamızı daha da güçlendirebiliriz.
4. Tesbih nasıl yapılır
Tesbih iki şekilde yapılabilir:
1. Tesbihin ifade ettiği anlamı zihinde düşünmek. Yani Allah’ın yüceliğini, kusursuzluğunu düşünmek ve/veya bu düşünceyi kelimelere/dile dökmek, ‘subhanallah’ gibi veya benzeri Türkçe karşılıkları ile.
2. Tesbihin ifade ettiği anlamı, yani Allah’ın yüceliğini ve kusursuzluğunu kanıtlayan kainattaki ayetleri tefekkür eşliğinde bu anlamı düşünmek ve/veya dilde bu anlamı ifade etmek.
İkinci tür tesbih eylemi daha derin bir eylemdir, zira bu şekilde diğer duyu organlarımız ve duygularımızı(tefekkür esnasında oluşan hayranlık vb. duyguları) da bu eylemin içine katmış oluyoruz. Tefekkürlü bir tesbih eyleminin etkisi tabiki daha güçlü hissedilecektir.
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler(yetefekkerûne) (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz(subhâneke). Bizi cehennem azabından koru! (3/191)
· Tesbihte kalıp/şekil
Dua eylemini yerine getirmek için nasıl ki illa şu kalıbı/şekli[1] kullanmak gibi bir zorunluluk yoksa tesbihte de öyle bir zorunluluk yoktur. İster ‘subhanallah’ dersiniz, ister ‘subhanallahi ve bi hamdihi’[2](Müslim) dersiniz, ister bunu Türkçe ifade ederek: ‘Rabbim senin sınırsız şanını yüceltirim’ dersiniz veya bunun karşılığı olarak meallerde çevrilen diğer cümleleri söylersiniz. Allah’ın yüceliğini değişik söz ve kelimelerle ifade etmek mümkündür. İster Türkçe, ister Arapça, isterse başka bir dilde. Önemli olan (düşüncede ve/veya dilde) ‘Allah’ı yüceltme’ aktının gerçekleştirilmesidir.
Tesbih eylemi belli kalıp veya şekillere indirgenmemeli/sınırlandırılmamalıdır. Baştaki tanımda verdiğimiz gibi tesbih söz/düşünce/duygudur. Gökyüzüne bakıp Allah’ın yüceliğini o nazarda idrak etmek de doğrudan bir tesbih eylemidir. Bunun illa bir kelimeye/cümleye/kalıba dökülmesi şart olmadığı gibi, dökülmesini de doğal görmek gerekir. Tesbih eyleminin gerçekleşmesinin şartı bakımından bunlar birbirini dışlayan kategoriler değildirler. Her iki halde de tesbih eylemi gerçekleşmiş demektir. Allah’ın yüceliğini, kusursuzluğunu, mükemmelliğini, kudretinin, ilminin ve hikmetinin sonsuzluğunu (örn. ‘Hiçbir yaprak O’nun bilgisi olmadan dalından düşmez’/ ‘O gökleri ve yeri dağılmasınlar diye tutmaktadır’ vb. ayetler ve tabiattaki örnekler eşliğinde) düşünmek doğrudan bir tesbih eylemidir. Bunları düşünürken oluşan o duygu ve düşünceyi ifade sadedinde ‘subhanallah’(veya türkçe diğer karşılıkları ile birlikte dile getirmek) ifadesinin kullanılması da tesbih eylemidir.
Nitekim ilk indirilen surelerden olan Â’lâ suresinin birinci ayeti nazil olduğunda Peygamberimiz (a.s.) secde ederken ‘Subhane Rabbiyel Â’lâ’ denmesini, Vakıa suresinin son ayetinin nüzulundan sonra da rükuda ‘Subhane Rabbiyel Azim’ denmesini istemiştir.[3]
“Rabb’inin yüce adını tesbih et (Sebbihisme rabbikel a’lâ.).” (87/1).
Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et (Fe sebbih bismi rabbikel azîm). (56/96)
Allah bu ayetlerde tesbih etme emrini vermekte, Resulullah da namazda bu emri kelimelerle (tekrar tekrar) söyleyerek yerine getirmektedir.
Dolayısıyla bazen sadece düşüncede bazen de düşünce ve dildeki ifadeleriyle birlikte Rabbimizi çokça tesbih etmenin gayreti içinde olmalıyız. Kuran’da illa şu kalıpta tesbih edeceksin denmediği için bu konuda duruma göre hareket etmek herkesin kendi inisiyatifine kalmıştır.
Bununla birlikte nasıl ki, Kuran’daki ve hadislerdeki dua kalıplarını kullanmak daha efdal ise, tesbihte de aynısı geçerlidir. Fakat herşeye rağmen esas olan bu fiilleri icra ederken kalpteki samimiyet ve derinliktir.
Tesbih eyleminde şekil ve kalıbın devreye girmesinin sebebi tesbihin içinde bir ‘düşünce’ barındırmasıdır. Örneğin zikirde ‘düşünce’ yoktur. Allah’ın varlığını düşünme/hatırlama vardır. ‘Düşünce’, ‘şey hakkındaki hükümlerdir.’[4] Zikirde şeyin varlığı hakkında hüküm verilmiyor, sadece varlığı hatırlanıyor. Tesbihte ise hüküm veriliyor. Hüküm ise kelimeler olmadan verilemez.
Kelimelerin tekrar edilmesi ise Kuran’a aykırı bir eylem değildir. Namazda kullandığımız tesbih kelimelerini/kalıplarını gündelik hayata yaymak Kuran’a aykırı bir uygulama olarak görülemez. Namazın içinde caiz olan namazın dışında neden caiz olmasın?
Namazın içinde 1 rekatta 6 kere ‘Allahu ekber’ ifadesi tekrarlanıyor, rükuda 3 kere ‘Sübhane Rabbiyel Azim’ ifadesi, secdede 6 kere ‘Subhane Rabbiyel Â’lâ’ ifadesi tekrarlanıyor. Bu rakamları dört rekatlık namaza çarptığımızda 24 kere tekbir ifadesi, 36 kere tesbih ifadesi tekrarlanmış oluyor. Namaz gibi tesbih de ibadet maksadıyla icra edildiğinden dolayı namaz sonrasında bu ve benzeri kalıpları bilinçli bir şekilde hayatın içine yayarak ibadet niyetiyle çokça tekrar tekrar söylemenin veya manalarının çokça düşünülmesinin Kuran’a ters bir durum olarak görülmemesi gerekir.
Namazın dışında bu tesbih/tekbir/tahmid/tehlil vb. Allah’ı hatırlatıcı/övücü/yüceltici ifadelerin hadislerde örneklerini gördüğümüz şekillerde tekrarlanması (tarikatlara benzemenin değil) hadislerle amel etmenin ifadesi olacaktır. Hadisler ameli konularda delil olduğuna göre burada Kuran’a bir aykırılık da sözkonusu olmadığına göre bu tür uygulamaların yadırganmaması gerekir.
· Çokça tesbih etmek
Böylece seni çokça tesbih edelim(nusebbihake kesîrâ). (20/33)
Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et(ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr). (40/55)
Kişi bir kere manasının farkında olarak, yani bilinçli bir şekilde ‘subhanallah’ kelimesini aklıyla düşünürse (aklında bu hakikati dile getirirse) ve/veya diliyle söylerse Allah’a bir ibadet aktı sunmuş olur. İkinci sefer söylerse(söyleme hep düşünce eşliğinde olursa makbuldur)/(veya sadece) düşünürse(içinden söyler veya manasını düşünürse) ikinci ibadetini yerine getirmiş olur ve ila ahir. Allah’ı bir kere hatırlamak/zikretmek nasıl bir ibadetse, Allah’ı bir kere yüceltmek/tesbih etmek de bir kere ibadettir. Çokça zikr/tesbih edin ayetleri bize bu bir’leri çoklaştırmamızı salık veriyor. ‘Sabah akşam tesbih edin’ diye buyurularakta bütün günün içine yayarak bu ibadetleri gerçekleştirmemiz isteniyor.
Kuran, tesbihin ne kadar çok yapılacağını rakamsal olarak ifade etmemiştir. Önemli olan bu eylemin çokça gerçekleştirilmesidir. Namazın içinde rüku ve secdede söylenen tesbih ifadelerinin rakamının üstü nasıl açıksa, namaz dışındaki tesbih eyleminin sayısının da üstü açıktır.
Bununla birlikte kişisel uygulamamızda rakam belirlemek yardımcı vasıta olabilir. Planlama, bir sistem kazandırma ve kolaylık sağlama açısından herkes kendisi için belli rakamları seçebilir. İlgili hadislerdeki rakamlar bu konuda esas alınabilir.[5] Fakat yine de kendimizi belli rakamları yerine getirmekle görevimizi yapmış saymamalıyız, bu işi ‘ritüele’ dönüştürmemeliyiz. Zikir ve tesbih eylemleri hayatın içinde dinamik bir şekilde ifa edilmesi gereken sürekli eylemlerdir. Günde 100 kere bilinçli bir şekilde tesbih cümlesini söyledim, görevimi yaptım demek ‘sabah akşam tesbih edin’ ayetine ters bir uygulamadır. Rakamlı uygulamalar bu görevleri çok ucuz bir şekilde üzerimizden atmak için suistimal edilmemeliler. Rakamlar belki asgari miktarı belirleyebilirler.
Toparlayacak olursak, müminin yaşadığı en derin ve en yoğun tesbih anı namazda rüku ve secdede tesbih cümlelerini söylediği anlardır. Yapılması gereken bu anları namazla sınırlandırmamak, oradaki tesbihlerle yetinmeyip bunları hayatın içine taşımaktır. Elimizden geldiği kadar bu tesbihleri tekrar tekrar söylemek/dile getirmek/düşünmektir. Bu dile getirişin şekli/formatı kişilerin kendi inisiyatiflerine bırakılmıştır. Kuran bu konuda genel bir hedef koyarak gerisini kullara bırakmıştır. İsteyen –tespih faaliyetini bunlara indirgememek şartıyla- belli rakamlarla ve hazır kalıplarla yapabilir. Buradaki tek şart bilinçli yapılmasıdır, yani manasının düşünülerek yapılmasıdır.
· Tesbihi derinleştirmek: Tefekkürlü tesbih
Tesbih Allah’ın kusursuzluğunun idrak edilmesine dayandığından, O’nun kusursuzluğunu en iyi de yaratılmış nesnelerden çıkarmak mümkün olduğundan kainattaki ayetleri tefekkür etmek tesbih faaliyetlerimize bu derinliği kazandıracaktır. Çünkü nesneler kendi hal dilleriyle ne kadar mükemmel ve güzel yaratıldıklarını bize anlatmaktadırlar. Bu da bize onları Yaratanın ne kadar ilim, hikmet ve kudret sahibi olduğunu göstermektedir.
Tefekkürlü tespih için önce tefekkür malzemesi toplamak gerekir. Bunun için belgeselleri seyretmek, konuyla ilgili kitap ve yazılar okumak ve her gün gördüğümüz tabiattaki olayları (güneş, ağaçlar, denizler, yediklerimiz vb. Allah’ın kusursuzluğunu gösteren bütün işaretleri) tefekkür etmek gerekir. Kainattaki ve tabiattaki her resim karesi Allah’ın yüceliğini anlatıyor. Bu anlatıma kulak vermek, tabiatın Allah’ı anlatan ‘konferansı’na katılmak ve pür dikkat o konferansı dinlemeliyiz. Belgeselleri izlemek bu konferansları takip etmek demektir. Nasıl ki İslami bilgi ve bilincimizi artırmak için insanların verdiği konferanslara düzenli bir şekilde katılıyoruz veya takip ediyoruz, tıpkı bunun gibi tabiatın ‘konferanslarına’ da düzenli bir şekilde katılmak veya belgesellerden takip etmek gerekir.
Tefekkür ettiklerimizi göz önüne getirerek/hayal dünyamızda canlandırarak ‘subhanallah’ dediğimiz zaman hakikati çok daha canlı bir şekilde ifade etmiş oluruz. O sözün içini delilleriyle doldurmuş oluruz. Kuru kuruya söylememiş oluruz.
Esas maksat ise tüm bu faaliyetlerin sonunda kalbin derinliklerinden gelen bir solukla: ‘Evet Ya Rabbi, sen gerçekten kendini tavsif ettiğin gibisin’ diyebilmektir. Veya nimetlerin sayısızlığına ve çeşitliliğine bakarak nasıl ki, ‘Ya Rabbi, sana ne kadar şükretsek azdır’ diyorsak, yarattığı varlıkların mükemmelliğine bakarken de ‘Ya Rabbi, seni ne kadar yüceltsek azdır. Seni ne kadar övsek azdır.’ diyebilmektir. Bunu derken bu sözleri aynı zamanda hissetmektir. Böyle bir şahitlik imanımızı daha güçlü kılacaktır.
Uygulama kararları:
1. Gelecek derse kadar açık havalı bir gecede gökyüzünü temaşa edip Allah’ın yüceliğini idrak etmek, O’nun bu yüceliğini içimizden ve/veya dilimizle ifade etmek.
2. Namazın içinde rüku ve secdede tespih cümlelerini söylerken tabiattan Allah’ın yüceliğini gösteren örnekleri aklımıza getirerek tespihte bulunmak.[6]
3. Namazlarımızın arkasından 10 kere ‘subhanallah’, 10 kere ‘elhamdülillah’, 10 kere ‘Allahu ekber’ sözlerini manasını düşünerek söylemek. Bunları mümkün mertebe bir tefekkür örneği üzerinden (örn. tabiattan bir resim karesini akla getirerek) söylemek.
[1] Bir başka örnek olarak istiğfar eylemini de belli kalıplarla yerine getiriyoruz. ‘Estağfirullah’ veya ‘Allah’ım beni affet/bağışla’ ‘Günahlarımızı bağışla’ vb. kalıplarla istiğfarda bulunuyoruz. Ve bu kalıpları tekrar tekrar söylüyoruz.
[2] ‚Allah indinde en kıymetli söz, “Sübhanallahi ve bihamdihi”dir.’ (Müslim)
[3] Mevdudi, Tefhimul Kur’an, Â’lâ suresi.
[4] İnanmak ve Yaşamak, Ercümend Özkan.
[5] Hadislerde bu konuda birçok bilgi bulunmaktadır, örnek olarak: Enes b. Malik’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Ümmü Süleym, sabah erkenden Peygamberimize geldi ve:“Ya Rasulullah! Bana namazlarımda söyleyeceğim bir şeyler öğret”dedi. Bunun üzerine Rasulullah(a.): “10 defa ‘Allahu Ekber’, 10 defa ‘Subhanallah’ ve 10 defa da ‘Elhamdülillah’ de, sonra da Allah’tan ne dilersen dile…”buyurdu (Ahmed b. Hanbel, Tirmizi).Veya:‘Her namazın peşinden otuz üçer defa tesbih, hamd ve tekbir okursunuz.’ buyurdu (Ebû Dâvud, Ahmed b. Hanbel). İbnu Hacer, bu üç kelime ile ilgili muhtelif rivâyetler geldiğini belirttikten sonra meselâ, sübhânallah kelimesinin bazılarında 33, bazılarında 25, bazılarında 11, bazılarında 10, bazılarında 3, bazılarında 1, 70 ve 100 kere tekrarı tavsiye edildiğini; keza elhamdülillah kelimesinin de tekrar edileceği miktarla ilgili olarak 33, 25, 11, 10, 100 rakamlarının geldiğini; Lâilahe illallahkelimesiyle ilgili olarak da 10, 25, 100 rakamlarının geldiğini belirtir. Zeynüddin el-Irâkî: “Bunların hepsi güzeldir, bu miktarların artması Allah’ı daha da memnun eder” der. Begavî, bu farklı rivayetleri şöyle bir te’ville cem’etmeye çalışır: “Muhtemelen bu rivâyetler müteaddit zamanlarda vârid olmuştur ve kişi içinde bulunduğu ahvâle göre, bu rakamlardan birini seçerek o miktarda tekrarda muhayyer bırakılmıştır.” (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/42-43.)
[6] Bazı örnekler için şu yazının ‚Önce Bilgiler’ bölümüne bakılabilir: http://www.venharhaber.com/-bilginin-amele-donusum-sureci-2-makale,806.html