بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.(39/22)
Yüreklerdeki İslam Güneşi
Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa onun gönlü bayram yeri değil midir? Gerçekten kendini tüm varlığıyla hakka teslim edenden daha mutlu daha hayırlı kim olabilir? İslam’ın bireyin hayatına dokunuşu hücrelerinden başlayıp ruhunun en karanlık köşelerine varana kadar aydınlatıp insana varlığını tam olarak hissettirir. Bu aydınlık öyle ki yeniden doğuşla, kurak toprağın hayat bulmasıyla, sımsıcak bir güneşin yüreklerde doğup insanın kalbini ısıtmasıyla tarif edilebilir.
İslam olmak beşerden ayrılıp insan olmakla aynı şeydir. Tıpkı maddenin dönüşen halleri gibi insanoğlu da katılaşmış ruhunu ancak İslam’ın güneşiyle eritebilir. Bu sosyal, siyasal, ekonomik hayatı çevreleyen her alanda kendini gösterir. Sürekli Allah’ı anan O’nu temel alan bakış açısı insanın içinde bulunduğu konum ne olursa olsun iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir yapıda olacaktır. Bu da kişiyi sözüne güvenilir, adil, hakkı gözeten gibi olumlu olan, toplumu onarıcı vasıfların toplandığı insanlardan birine dönüştürür. Fakat İslam’ı tanımayan beşer olmaktan kurtulamaz. İdeolojik düşüncelere dayanarak hümanizm, feminizm gibi “izm”lerle temeli çürük düşüncelerle adalet terazisini kurmaya çalışırlar. Bu çaba da doğal olarak başarısızlığa mahkûm olur. İnsanın İslam’ı göz ardı ederek iyiyi bulma çabası beyhude olmaya devam edecektir. Bu çabalar insanı sapkınlıklarında çığır açmaktan öteye götürmeyecektir.
Ne mutlu,ah keşke Allah’a tam anlamıyla teslim olabilsek.