“Yeni bir anlam arayıșı “(Yorumlanmıș Bir Dünyada Müslüman’ca Düşünmenin İmkanı) ismiyle “Bilge Adamlar” Yayınları tarafından 2013’te yayımlanan bu kitabı tanıtmaktan çok memnuniyet duyuyorum. Özellikle de yazarının Abdurrahman Arslan olması, ayrı bir güzellik ve kalite katıyor.
Abdurrahman Arslan kimdir sorusuna kısaca şöyle cevap verilebilir: kendisi 1947 yılında Van’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamlayan Arslan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Yazıları Bilgi Hikmet, Gelecek, Umran, İlim ve Sanat, Köprü ve Birikim dergilerinde yayınlandı. Çalışmalarını İslam, modernlik, devlet/iktidar ve akıl üzerine yapmaktadır. Bu alanlar üzerinde ciddi düşünen ve sağlıklı tespitlerde bulunan ender Müslüman şahsiyetlerden bir tanesidir. Müslümanlar olarak eşyayı doğru algılayıp, kullanma konusunda ve geleceğimizin sahici inşası için çok önemli ipuçlarını yakalayabileceğimiz bir düşünce rehberi Abdurrahman Arslan. Özellikle de, günümüzün hâkim batı paradigmasının/değerlerinin ne kadar sahte temeller üzerine oturduğunu, Müslümanların bu temellerden nasıl etkilendiğini ve tabiatıyla geleceklerini bu temeller üzerinden kesinlikle, İslami bir tasavvura büründüremeyeceklerini isabetli tespitleriyle, bir özgüven içerisinde dillendirebilen, cesaretli bir Müslüman düşünürdür.
Bu kitabıyla Arslan, bu düşüncelerinin bir hâsılası olan, önceden yazdığı ve dergilerde yayınladığı makalelerini toparlamış ve toplu halde biz okurlarına sunmaktadır. Kitap 576 sayfa olup, sekiz bolümden oluşmaktadır. Her bölüm kendi içinde ilgili makalelerden teşekkül etmektedir. Burada sadece bölüm başlıklarını vermek istiyorum. Bölüm başlıkları sırasıyla şöyledir;
1- Yeni Bir Sosyal/Siyasal İlişki ve Örgütlenme Biçimi: Sivil Toplum
2- Yeni Sömürgecilik Çağı/Küreselleşme; Kuşatma Altındaki Dünya
3- 20. Yüzyıl; Müslüman Dünya İçin “Parçalanma Yüzyılı”
4- Yeni Değişim Anlayışı; Haz, Özgürlük ve Tüketim
5- Demokrasi/Modernist Toplum ve Kimlik Arayışı
6- Sekülerizm; Dünyayı Yurt Edinme Çabası
7- Yorumlanmış Bir Dünyada Müslümanca Düşünmenin İmkânı
8- Zihinsel Travmaya Karşı Soruşturmalar ve Söyleşiler
Bu makalelerin kitap halinde bir bütünlük arz etmesi, okurun, Arslan’ın kast ettiklerini daha iyi anlamasına vesile oluyor. Düşünen ve Müslümanların sorunlarıyla ilgilenen, geleceği İslamî bir tasavvurla görmek isteyen Müslümanların mutlaka okuması, okutması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Sadece bu kitabı değil, bizzat Abdurrahman Arslan’a ait tüm eserleri.
Özellikle de bugün zihin dünyası batı düşünme kodlarıyla şekillenmiş Türkiyeli insan, artık tebliğci Müslümanların kaçınılmaz muhatapları olarak önlerinde durmaktadır. Hatta bir zamanlar İslamcı kesim olarak bilinen, entelektüel kesimin de giderek Postmodernizm’in sofistike dayatmacı etkisiyle – direnç koyabilecek İslami düşünce dinamiklerden yoksun olmaları sebebiyle- savrulduğunu, dolayısıyla bu potaya dahil olduğunu da düşünürsek, karşımızda en ciddi muhatap olarak bu mantalitenin durduğunu görürüz.
Kitap, yazarın ifadeleriyle “Müslümanların davranışlarının, zihinlerinin, tasavvurlarının ve idrak biçimlerinin, ümitlerinin, hayat kırıklıklarının hatta cihad anlayışlarının ve arzularının başkalarının yorumlamış olduğu bir dünyada şekillendiğini” anlatmakta. Müslümanlar İslamı bu yorumlanmış sahte gerçeklik üzerinden değerlendirirken doğru bir İslami hayat yaşayamayacaklarını iddia etmektedir.
Yazar, Müslümanların Batı’ya ait bu modern okuma tarzını daha başından itibaren masum kabul ettiklerini söylemekte. Bunun sebebine gelince: bu yorumu batının tarihsel tecrübesinden, dini/felsefi anlayışından ve bu toplamın içinde taşıdığı dünya görüşünden bağımsız tahayyül ede gelmeleridir. Hâlbuki, batının yeni doğuş olarak saydığı ‘modern dönem’, aslında geçmişinin bir ürünüdür. Dolayısıyla da her anlayışında bu dünya görüşünün izlerini taşımaktadır. Bundan dolayı Müslümanların bu değerler üzerinden sahip olmak istedikleri ‘güç’ ve bunun doğurduğu ‘imkanlar’ bu değerlerin anlam dünyasından bağımsız şekillenmeyecek, dolayısıyla Müslümanları ister istemez dönüşüme zorlayacaktır ve zorlamaktadır.
Modernden post moderne geçiş olan bu dönemde, ‘hakikat algısı’ niteliksel olarak değişmiştir. Dolayısıyla bundan etkilenen Müslümanların, hakikat algılarında kırılmalar yaşanmakta ve geleceklerini bu algılarla bina etmektedirler.
Diğer yandan Müslümanlar, modernizmin çöküşüyle, her ne kadar dönem itibariyle, postmodernizme evrilse de, bu kırılmadan faydalanabilirler. Burada Abdurrahman Arslan, Müslümanların, zihinlere bugüne kadar hakim olan modernizmin güç kaybetmesinden doğan boşluğu, kendi potansiyellerini ortaya çıkarabilecek an olarak görülebileceğini söylemektedir.
Abdurrahman Arslan, bu dönemde Müslümanların gerek moderniteyi ve postmoderniteyi, gerekse kendi ihtilaflarını ortaya çıkaran geçmişlerini, tekrar sorgulamaları gerektiğini salık vermektedir. Çünkü diyor, 21. Yüzyıl, geleceğe ait barışı, İslam’la postmodernitenin uyumunda aramaktadır. Bundan dolayı da İslam’ı, bahis konusu edilen sözde ortak kavramlarla / değerlerle sentez etmektedirler. İletişim cağı/toplumu Müslümanların sorunlarını bu kavramlar üzerinden halletmesini öğütlemektedir. Ne yazık ki biz Müslümanlar da bu değerlerin içerik ve anlamlarını tahlil etmeden, söz konusu kavramların imkanlarıyla İslam’ı anlamaya çalışmaktayız. Hâlbuki bu kavramların, İslam’ın kastettiği hakikati anlamanın imkanı olmaktan çok, temsil ettikleri kendi gerçekliklerine yönlendirici işlevlerle yüklü olduklarını gözden kaçırmaktayız.
Üstteki düşünceye örnek teşkil edebilecek, kitabın iki makalesinden örnek vermek istiyorum ve diğer makaleleri merak konusu olsun düşüncesiyle, okumak isteyen kardeşlerime bırakıyorum.
Birinci Bölüm:
– Sivil Toplum; ya da Devlet karşısında Bir Özgürlük Alanının İmkânı
“Batı tarihsel sürecinde modernite, siyasal alanın mensupları ile bu alanın dışında kalan sosyal toplum mensuplarının çatışması ile şekillenmekte. Örneğin sivil toplum kavramının geliştirilmesi bu sosyal toplumun devlet karşında bir özgürlük alanı oluşturma gayreti olarak karşımıza çıkıyor. Bu mücadele modernleşen insanoğlunun giderek devletin kısıtlayıcı alanlarını daraltmaya, tabi diğer yandan devletin bu durum karşısında refleksler göstererek daha sofistike denetim mekanizmaları kurmasına da sebebiyet vermekte. Bu ise devletin, yani denetleyen bir mekanizmanın kutsallığının aşınmasına sebebiyet vermektedir. Bu durumu İslam’ın cemaat kurumu üzerinden değerlendirmeye tabi tutarsak – ki İslam toplumsal düzeni cemaat kurumu üzerinden düzenler- ister istemez İslam’ın bu kurumunu da aşındıracaktır. Dolayısıyla modernitenin sivil toplum/siyasal toplum ayrımlaması, İslam düzeninde yer bulamaz.” Böylece Arslan, Müslümanların modernizmin kurumları üzerinden İslami bir düzen kuramayacaklarını, kurmaya kalkmamaları gerektiğini söylemektedir.
– Artık ‘Post İnsan’ Dedigimiz Bir İnsan Modeli Var
Burada Abdurrahman Arslan, günümüz Müslüman zihin yapısının post modern dönemde İslam’ın değerler dünyasından, ilişkiler dünyasından, modernliğin belirlediği değerler dünyasına geçiş yaptıklarını söylerken yine bu geçişe sebebiyet veren faktörlerin başında yanlış kavramlar üzerinden hayatı okumalarını vurgulamakta. Örneğin; Müslümanların dünlerini modern dönemle kıyaslayıp, düne ‘geleneksel hayat ’ denmesini çok yanlış buluyor. Çünkü “bu dönem her şeye rağmen İslamî değerler üzerine kurulmuştur ve içi modernliğin yüklediği kavramla kesinlikle ifadelendirilemez. Modernite gelenek kavramını kendi dışındaki değerleri, toplumsal biçimleri kast ederek kategorize ediyor ve aşağılayıcı bir hüküm veriyor. Müslüman toplumu gelenek kategorisine aldığımızda, onu dünyaya ait, artık işlevsiz, işlev görmemesi gereken bir toplum modeli olarak düşündürüyor. Bu, insanı zihinsel olarak yanlışa götürür. Gelenek ve modernlik arasında ‘Müslümanlar’ gibi bir tanım yanlıştır. Çünkü bu üçüncü bir şıkkın varlığına işarettir. Oysa İslam toplumu ne kadar deforme olursa olsun orda İslam’ın değerler sistemi vardır.” Dolayısıyla kavramsallaştırma yanlıştır diyerek meseleyi detaylandırarak anlatmaya devam ediyor.
selam ve saygılarımla…
Hazırlayan: Ahmet ALTINOK