Genel anlamda yanlışlar üzerinden inşa edilenlerden hakikate erişilemez. Yanlışların vahametinden kurtulmak için hakiki olanı bulabilme olsa bile bu çok nadirdir. Dünya yüzüne bakıldığında yanlışlardan ötürü değişimlerin çok ender olduğu görülüyor. İslâm’ın hakikiliği bilinen bir gerçek. Müslümanlar açısından. Ancak belli kültür ve düşünce dairelerinde, ortamlarında yetişenler genelde bağlı bulundukları ruha sadık olurlar. Hıristiyan kültür dairesinde yetişenlerin İslâm’ın hakikatine erebilmeleri için sahih Müslümanlar ile yüzleşmeleri gerekir ya da birlikte yaşamaları.
Geçmiş zamanlardaki yüzleşmelerde ciddî etkilenmeler yaşanmıştır. Bu, adil, merhametli ve hakikat ışığından uzaklaşamayan ve bunu hakkıyla yansıtanların etkisiyle olabilmiştir. Günümüz modern dünyasında bunalan insan elbette farkında olsun ya da olmasın bir arayıştadır. Arayışta görünmüyor olsa bile. Çünkü bunalımlı bir dünya insanın çıkış yolu önemli. Bu fırsatı yakalayabilenler değişebiliyorlar.
Asıl sorun yanlışları üzerinde var olma çabasıdır. Bir başka deyişle yanlışların merkeze alınmasıyla bir değerlendirmede ya da bir bakışta olunmasıdır. Yanlış hiçbir zaman örnek gösterilemez. Yanlış insanların yanlışları örnek verilerek doğruya ulaşılmaz. Hakikatler ancak yaşanarak örnek olunabilir.
Günümüz siyasal görünümünün insanları asıl yanıltan da budur. Yanlış olan üzerinden bir sonuca varma gibi. Hiçbir yanlış insanı doğru olana götürmez. Ancak yanılmalara neden olabilir.
Kavramsal açıdan bakıldığında, sağ-sol gerilimleri gibi. Batı ruhunu özümsemiş, liberal, kapitalist, faizci bir sağ anlayış ile onun görünümde karşıtı olan sol ya da bir başka deyişle Batıcı sosyalizm yanlıların çatışmalarının ve görünümlerinin örnek olamayacağı gibi. Zaten bu oluşlar tamamıyla yabancı. Sol veya sosyalizmi kötülerken onun doğrulanması ve hakiki olması anlamına gelmiyor.
İslâm saf hakikiliği ve saflığı asıl ölçü. Batıcı sağ anlayışlı liberal, kapitalist anlayış İslâm ile asla özdeş kılınamaz. Bir arada bile düşünülemez. Bunun gibi ırkçı anlayışın, ayrıştırıcı ve İslâm’dan uzaklaştırıcı olanıyla bir araya getirilemez. Bu yanlışların eksileri ya da artıları Müslümanları ilgilendirmez. İslâm’ın bütünlüğünde bunların hiçbir değeri olmaz. Sonuç olarak insanı bir yanlıştan bir başkasına sürükler. Sürüklenmekle kalınmaz sağlıklı olana varılmasını engeller.
Materyalist, sol düşünüş veya sosyalizm, ateizmden kaçınalım derken sağın kapitalist faizci tuzağına düşülmüş olur. Yıllar yılıdır bu tuzaklar Müslümanları fazlasıyla etkiledi ve yönlendirdi. Sağ düşünüş ile Müslümanlar faizli sisteme adapte oldular. Sağcılıkla bütün yanlışların ve hakikate ulaştıran bütün yollar tıkandı, engellendi.
Bu sistem içinde bu yanlışlara bulanmadan kendilerini koruyabilir ve sakınabilirlerdi, ne yazık ki olmadı. Battıkça batıldı, bundan kurtulunmadı.
Irkçı zihniyetin insanı ve ırkı putlaştıran anlayışa da zaman içinde benzer bir durum yaşandı. Solculuk, kapitalizm ve benzeri yabancılıklar kadar tehlikeli olan bu zihniyet de benimsenir oldu.
İslâm’ın hakikiliğinde var olma çabası yerine yabancılıkların, düşünüşlerin ve bu kavramların içinde var olmaya çalışıldı. Bunlar yapılırken onların iyimserlikleri veya iyi tarafları öne çıkarıldı. Belki de bunun en iyi izahı ve yanlışlıkların başlatıcısı olan “ehven-i şer”in tercih edilmesi. Yani kötülüklerin içinde az kötü olanı. Az kötü olanı ise sürükledikçe sürükledi. Küçük günahlardan kaçınmayanların büyüklere doğru yol almaları gibi bir durumdur bu. Bu da özden uzaklaştırdı.
İslâm düşüncesinin öncülerinin çabaları ne yazık ki gerek siyasal hırslar ve dünyevi tutkular adına heba edildi, ediliyor. Yanlışlar içinde var olmanın asıl yanlışlığını sürdürüyorlar.