Gündelik yaşıyoruz. Gündemin etkisinden kurtulup kendimize ve içinde bulunduğumuz topluma dışarıdan bakamıyoruz. Kabul edelim ki; gereğinden fazla konuşuyoruz, fazla yazıyoruz. Her şeyi bilmediğimizi bildiğimiz halde, her konuya bir yorumumuz var. Kendi iç dünyamıza bile etki etmeyen bir sözümüzle, bir yazımızla, bir videomuzla dünyanın değişeceğini; en azından okuyanların, izleyenlerin kendilerine geleceklerini vehmediyoruz.
Kifayetsizliğimizi fark ettirmemek için şairlerin, ediplerin arkasına saklanıyoruz. “Ben de bir şey söylemiş olayım” duygusuyla söylenen ve yazılanların bereketi yok. Arada bir durup kendimize sormamız gerekmez mi? İnsanlara duyurmak için can attığımız şeylerden geriye hangi düşünce, hangi cümle kaldı? Ben sussam, yazmasam, görünmesem kim hatırlar, kim bekler beni?
Hikmeti ve muhabbeti çoğaltmamız tavsiye edilmişti bize. Yanlış anladık. Hikmetsiz ve muhabbetiz sözü çoğalttık. Söylediklerimiz ve yazdıklarımız akıntının arasında kaynayıp, kaybolup gidiyor ama hikmet ve edep ehli bir el atsa, bir göz atsa yazdıklarımıza, elinde ne kalır acaba?
Çağrılırsa giden, sorulursa cevaplayan, dinlemek için kulak verilirse konuşan insanları daha samimi buluyorum. Parmakla gösterilen olmaya çalışmayan, parmağını gözümüze, sesini kulağımıza sokmaya çalışmayan; cevamiu’l-kelim/az sözle çok mana ifade edeni (s.a.v) kendine örnek almış olanların sözü de sükûtu da altın değerindedir. Bunların kıymeti bulunduğu yere, konuştuğu yere göre değişmez, azalmaz.
Zamanı ve mekânı aşan talipleri, takipçileri vardır onların. Çünkü söyledikleri de yazdıkları da sadakayı cariye niyetinedir. Sadece sözleri değil, yaptıkları da hüccet kabul edilir. Söz meclislerinde, hikmet halkalarında ikram olarak sunulur onların cümleleri. Darbı mesellerde onların adı geçer. Zamanı aşan, insanların aşındıramadıkları sözleri ve düşünceleri gelir bulur bizi. Çok konuşup hiçbir şey söylememektense, az konuşup, hatta susup çok şey ifade etmeyi tercih ederler. Yakından tanıdıkça daha çok seversiniz onları. Gözünüzde bir kat daha büyürler.
Peki ya özü zayıf, sözü çok/büyük olan meşhurlar, fenomenler böyle midir? Aksine onların çoğunu yakından tanıdıkça hayal kırıklığına uğrarsınız. Kelimelerden ve sözlerden bir maske örmüşlerdir kendilerine. Kalemin, kelamın ve kelimenin asaletinden beslenip, palazlanıp ilgi obez haline gelmişlerdir. İlgi azaldığında balon söner ve ilk esintide savrulup, unutulup giderler. Çünkü içi bilgi ve hikmetle değil hava ile doludur.
Kalemi elimize aldığımızda bir daha düşünmeliyiz hangi grupta yer almak isteriz. Bunu düşününce yazmak zorlaşıyor ve bu yazı burada bitiyor.
[1] Yanılgı: Yanılma durumu. Yanlış davranış. Bir sanatla, bir bilimle ilgili kuralların gereği gibi uygulanmayışından doğan sonuç. Yanlışı doğru veya doğruyu yanlış sanma, hata. (TDK)
Dünya Bizim / İsmail Demirbaş