Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak amacı güdülerek yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifadedir. Daha yalın bir anlamda, yalan yanlış olduğu (doğru olmadığı) bilinmesine rağmen, üçüncü partinin (kişi, topluluk veya kurumun) doğru olarak algılamasını amaçlayan bir hareket veya ifadedir. Yalanın toplumda her zaman yakalanmamasının nedeni karşılıklı güven olarak ifade edilebilir. (http://tr.wikipedia.org)
İnsanlar arasındaki dostluk ilişkilerinin temeli birbirlerine olan güven esasına dayanır. Bu nedenle kendi aralarında yalan söylemek karşılıklı ilişkilerini de etkiler.
İnsanlar arasında sermayesi olmayan en yaygın günah, çok tehlikeli sonuçlar doğurmasına rağmen maalesef yalan söylemektir. Yalan söylemenin Kur’an’da elbette yeri yoktur bilakis Kur’an, yalan söylemenin zararından çok; doğru olmanın faziletlerinden bahseder. Doğru ve ilkeli olan bir insanın fikri, düşüncesi ve ideali varken yalan söylemesi mümkün değildir. Çünkü söyleyeceği yalan ile birçok yanlışlar ortaya çıkacak, böylece hem kendisine hem fikrine zarar verecek, inandığı fikre ihanet etmiş olacaktır.
Yalan söylemenin ne kadar tehlikeli ve büyük günah olduğunu söylemeden evvel Kur’an’ın Peygamberler hakkında ne kadar dürüst ve güvenilir oldukları üzerinde biraz düşünmemiz gerekecek.
Allah Teala kitabında, nerde bir peygamberden bahsetmişse mutlaka onun çeşitli sıfatları ile birlikte doğru ve güvenilir birisi olduğuna vurgu yapmıştır.
İbrahim’in, sağlam bir kalp ile Allah’a yönelip teslim olduğunu (37/Saffat, 84) ve Allah’ın da kendisini dost edindiğini (4/Nisa, 125), Yusuf’un dürüst ve iffetli olması ile Allah’ın kendisini seçtiğini (12/Yusuf, 6), Yahya’nın nefsine hakim oluşunu (3/Al-i İmran, 39), İsmail’in sözüne sadık oluşunu hatırlatmış (19/Meryem, 54), İsmail, Zülkifl ve İdris’in sabır sahibi olduklarına işaret etmiş (21/Enbiya, 85), Muhammed (as) ile birlikte tüm peygamberlerde iman edenler için en güzel örneklerin olduğunu (33/Ahzap, 21) vurgulamış ve tüm peygamberlerini bu güzel davranışları sonucunda alemlere üstün kılmıştır.
Yukarıda belirtildiği gibi Peygamberlerin doğru ve güvenilir olmaları, Peygamber olmalarının en önemli sebeplerindendir. Halkın ileri gelenlerinin; “biz sana güvenilir/emin olmandan dolayı ümit besliyorduk” (11/Hud, 62) ifadesi, temiz ahlak sahipleri ve güvenilir olduklarının da açık bir göstergesidir.
Her mü’min muhakkak ki İslam’ın temsilcisidir. Belki bizlerin geçmişi Peygamberlerin peygamber olmadan evvelki hayatları gibi temiz ve lekesiz olmayabilir. Fakat onların getirdikleri vahye teslim olup, onların safında olduğumuzu düşünüyorsak yine onları örnek alarak arınmak ve temizlenmek durumundayız. Bu temizlenme elbette öncelikle ve özellikle ibadetlerle birlikte fikri temizlenme ile olmalıdır. Allah’tan geldiğine iman ettiğimiz doğruları tasdik eden her mü’min, bundan böyle sadık ve güvenilir olmak zorundadır. Bu, iman kavramının içinde olması gereken özelliktir. Fikri temiz olan hiçbir Müslüman Allah’ın men ettiği kötü davranışlara asla tevessül etmez. Oysa bugün namaz, hac, kurban, oruç vs. gibi ibadetleri yerine getiren birçok müslümanın, yalan söylediğine şahit olunuyorsa bu kendi imanı/güvenirliği ile alakalı bir sorun olduğuna delalettir.
Doğru olduğuna güvendiğiniz insanların yalan söylediğine bir kez şahit olmuşsanız, artık ona şüpheyle bakar, daha evvel söylediği doğrularına da şüpheyle yaklaşırsınız. Dokuz defa yalan söyleyip bir defa doğru söyleyen kişiye itibar etmezsiniz. Hatta daima doğru söylediğini düşündüğünüz ve güven duyduğunuz birinin bir defa yalanına şahit olmuşsanız ve yalana da alerjiniz varsa bundan böyle şöyle bir çağrışım bırakacaktır içinizde: Artık bu kişi yalan söylemeyi biliyor. Ya da bu kişi yalanı da söyleyebiliyormuş. İşte en acı sonuç burasıdır ve bundan böyle önceki söylediklerine de sonraki söyleyeceklerine de şüpheyle yaklaşırsınız, “güvenilir” işaretini üzerinden kaldırırsınız ya da bir çentik atarsınız.
Yalan söylemek toplumumuzda öylesine normalleşmiş ki, siyasi liderlerden tutun da, manevi liderlere kadar herkes bu kötü hasleti bünyesinde alenen barındırır hale gelmiştir. Gerek iktidar için, gerekse post için sanki gerekli bir taktik haline gelmiştir. İlk fırsatta düşünceyi, sosyal dokuyu karmaşık hale getirip sonra, piramidin tepesine oturabilmek için haramı helali düşünmeden iyi yalan söyleyebilmek o kadar değerli hale gelebiliyor ki, getirisi de o oranda artıyor demek ki. Yeter ki insanın gözü bir dönmeye görsün. Helal ve haram artık birbirine karışıyor, neyin doğru neyin yanlış olduğu kestirilemiyor. İşin enteresan tarafı, insanların bu yalanları artık normal olarak görmeleri ve bu konuda hiçbir itirazda bulunmamalarıdır. Çünkü öyle bir kafa karışıklığına sebebiyet veren siyaset ile insanlara hükmediliyor ki, insanlar bir işi anlayamadan başka bir işe yönlendiriliyor. Amacı olmayan insanın kafasının karışması da normaldir. İnsanlara amaç/hedef göstermeyen bu liderler(!) insanı istediği gibi kullanıyor ve dilediği gibi yönlendiriyor. Kafası karışan insanlar gerçek ile yalanı ayırt edemez hale geliyor. Sorgulama bilinci elinden alınmış, itiraz etmeyen, ne denilirse hizmet mantığı ile köleleştirilen, itaatkâr bir tebaa haline getirilen, bundan böyle maddi ve manevi liderlerinin tasallutu altında olduğunu fark edemeyen insanlar, cehenneme dönen dünyasında gül-i gülistan içinde yaşadığını söyler durur hale geliyor.
Peygamber (as) ifade buyurduğu gibi; “yalan insanı yavaş yavaş ikiyüzlülüğe/münafıklığa götürür.” Yalan insanı değersizleştirir, toplum içerisinde basite indirger, ona itibar sağlamaz. Küfrün ve nifakın dışa yansıması olan yalan, genelde münafıkların özelliklerindendir. Bunlar, kapıdakilere kapıda, içeridekiler içeride gözükürler. Omurgaları olmayan, hiçbir zaman dik durma haklılığına sahip olmayan ve kendileriyle daima bir çelişki içinde bulunan bu insanlar, söylemiş oldukları yalanlar için tevbe yerine, yine yalan söyleyerek kendilerinin haklı olduğunu savunurlar. Çünkü yalan kronik bir hastalık haline gelmiştir.
Yalanla ilgili birkaç sözle bitirmek istiyorum.
“Gerçek çizmelerini giyerken, yalan dünyayı dolaşır.” (Charles Spurgeon)
“Az yalan söylenmez; yalan söyleyen her yalanı söyler.” ( Henry Fielding)
“Yalan söyleyenlerin güçlü bir belleğe ihtiyaçları vardır.” (Corneille)
“Yalan söyleyen unutkan olmamalı” (Atasözü)