بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ
مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
Ki o insanların göğüslerine daima vesvese verendir; gerek cinden gerek insandan olsun.(114/5-6).
Vesvese Uzmanları
Kitabımız Kur’an Nâs suresiyle bitmektedir. Bu kısa sure Kur’an’ın mührü gibidir. Altı kısacık ayetten oluşan sure büyük bir ilim ve tevhid ambarı gibidir.
Nâs suresi insana, vesvesecilerin şerrinden kime sığınacaklarını öğretmektedir. İnsanın sığınağı insanların Rabbi, insanların Meliki, insanların İlahı olan Allah’tır. Sığınılması gereken şey ise tek kelimeyle şerdir; hannâs vesvesecinin vesvese şerri. Hannâs kelimesi geri bırakan ve sinsi anlamlarına gelmektedir. Hannâs, vesveseleriyle insanı rabbini anmaktan geri bırakır.
Vesvese insanı kuşkuya düşürmek, kalbine kötülük getirmek, şüphe ve dehşet uyandırmak gibi anlamlara gelmektedir. Vesvese iki kaynaktan gelmektedir: Cin ve (şeytanlaşmış) insan. Demek ki cin (şeytan?) insana vesvese vermekte, insanı mütereddit yapmaktadır. İnsan da hemcinsine vesvese vermektedir. Bu durumda insan cin (şeytan)la aynı misyonu ifa etmektedir. Vesvese ve vesvâs kelimeleri, vesvesecinin bu işi sürekli tekrarladığını göstermektedir. Hannas ise ileri çıkıp, geri çekilen yani vesveseyi bir kere vermekle yetinmeyip, tekrar tekrar -kişi vesveseye düşünceye kadar- bunu tekrarlayandır.
Vesvese kuruntuya (evham) düşmektir. Paranoya belki de kuruntunun en ileri boyutudur. Önceki asırlarda insana vesveseyi cinin dışında yine insan veriyordu ve vesvesecinin şerri, insanın gücüyle sınırlıydı. Günümüzde ise insandan teknolojiye giren vesvese, oradan bin kat daha büyümüş/azmış olarak çıkmaktadır. Televizyon kanalları, başta haber programları olmak üzere tartışma, açık oturum, siyasi analizler v.b. adı altında bütün insanlığa vesvese üflemektedir. Deprem, iklim şartları, salgın hastalıklar, ‘küresel ısınma’ gibi alanlar vesvesenin bin bir çeşidiyle kol gezdiği branşlar olmaktadır.
Şüphesiz her bir ilim dalının ehli/uzmanı vardır ve olmalıdır. Fakat uzman kişilerin görevi, insanları doğru şekilde bilgilendirmek olmalı, doğruluğuna kendisinin bile inanmadığı yalan-yanlış bilgilerle insanları korkutmak gibi bir ayrıcalığı olmamalıdır. Aylar hatta yıllar öncesinden, önümüzde büyük bir kuraklık, aşırı soğuk ya da aşırı sıcaklık yaşanacağı; filan şehirde yaşanması kesin olan büyük depremde şu kadar binanın yıkılacağı ve şu kadar insanın öleceği; salgın hastalığın şu kadar yıl devam edeceği, insanların tamamının salgına yakalanacağı ve şu miktarda insanın öleceği gibi bilimsel fetvalar insanları kuruntuya düşürmekte, hatta paranoyaklaştırmaktadır.
Yadırgadığımız şey, bilim adamlarının zikrettiğimiz alanlarda ve başka konularda öngörülerinin olması değildir. Bilakis bu öngörülere ihtiyaç da vardır fakat bilim adamı bu öngörülerini ‘bilim adamı’ edebi çerçevesinde sunmalı, padişah fermanı kesinliğiyle, kesin doğruları sunuyormuş havasına girmemelidir. Televizyon kanallarından halka seslenen hemen hiçbir bilim insanı Allah’ın adını ağzına almayarak, adeta tanrılığa soyunmakta, kendi görece bulgularını mutlak doğru yerine koymaktadır. Oysa bilim adamlarının hesabının üstünde bir de Allah’ın hesabı vardır ve asıl hesap odur.
Nâs suresinin bütün kuruntulardan, evhamlardan ve paranoyadan insanı Rabbi, Meliki ve İlahı olan Allah’a sığınmaya davet etmesinin anlamı şudur: İster doğal afetler olsun, ister salgın hastalık, ister terör v.d. her şey sonuçta Allah’a varıp dayanmaktadır. Bütün işler Allah’a racidir. Bilim, anılan sorunlara çözümler ve çareler aramalıdır fakat aynı zamanda Allah’tan da yardım istenmelidir. Allah’tan yardım istemeye tenezzül etmeyenler cahiliye toplumundan da dûndur çünkü cahiliye Arapları Muhammed’e karşı mücadele etmek için bile Allah’tan yardım talep ediyorlardı.