Üç Aralık sabah uyandığımızda İranlı General Kasım Süleymanî ile birlikte yedi arkadaşının Amerikalı katiller tarafından öldürüldüğü haberi ajanslara düştü. Öldürülen şahıslardan en yetkilisi herkesin bildiği gibi, İran devletinin (kılıcı) güçlü isimlerinden Kasım Süleymanî idi. Bu yazıda yapmak istediğimiz Süleymanî hakkında geniş bilgi vermekten ziyade olay karşısındaki tutumumuz? Özellikle Suriye’de Süleymanî Rejim yanlısı bir politika izleyip masum sivilleri katletmesi Sünnî dünyada büyük infiale yol açmıştı. Kendisi Şia olan Kasımî özellikle de Türkiye’de tüm nefretleri üzerine çekmişti. Yapılan katliamlar birçok Müslüman’ı olduğu gibi bizi de rahatsız etti ve İran’a karşı birçok olumsuz cümleler kurduk. Bundan dolayı yapılan eleştirileri de kınamıyoruz. Ancak Ortadoğu’da gelinen noktada siyasi denklemler o kadar hassas ki, özellikle İslam alemi hangi safta duracağını dahi şaşırmış durumda.
Amerika’nın yaptığı bu haince eylem karşısında Müslümanların göstermesi gereken tavır ne olmalıdır? Nasıl bir yol izlemeliyiz? Söylemlerimiz nasıl olmalı? İşin doğrusu bakıyoruz da birileri sevinç çığlıkları atıyor. Bir başkası ateşin bol olsun Süleymanî diyor. Daha başkaları neredeyse zil takıp oynayacak. Acaba Kasımî sünnî mezheplerden birisinin mensubu olsaydı aynı hakaretlere uğrar mıydı? Sorulması gereken o kadar çok soru var ki. Amerika’nın ve beraber iş tuttuğumuz Rusya’nın öldürdüğü insan sayısının kayıtlarını tutan var mı? Zulüm nereden gelirse gelsin zulümdür, bunun bilincindeyiz ama Amerikalı katillerin bizim topraklarımızda bir Müslüman’ı değil, bu toprakların bir bitkisini dahi katletmesine asla sevinemeyiz. Eğer seviniyorsak aklımızda bir sorun var demektir. Lütfen kendimizi ve inandığımız değerleri yeniden gözden geçirelim. İnananların kardeş olduğunu söyleyen bir dinin mensuplarıyız. Ayrıştıran değil birleştiren tarafta olmak zorundayız.
Sosyal medyada olup bitenler karşısında şaşkına dönmüş durumdayız. Yazılıp çizilenler karşısında insanın dili tutuluyor. Bakıyoruz aklına fikrine az da olsa itibar edilen tipler ulus devlet refleksiyle ne yapacağını şaşırmış durumda. İnsan kendisine sormadan edemiyor Müslüman ahlakı bu mu? Halbuki Aynı öfkeyi, kini ve nefreti emperyalistlere göstermemiz gerekmez mi? Bugün hangi gurup, kişi veya devlet hata yapmıyor ki İran veya Kasım Süleymanî hata yapmamış olsun. Olabilir ki dünyanın en kötü adamıdır Süleymanî. Ama bizim yapmamız gereken ona küfretmek değil. Orta doğuyu bu hale getiren tek suçlu Süleymanî’de değil. Irak’ın işgali sırasında Bağdat’ta Saddam’ı devirmeye gelen Amerika’ya teşekkür eden halk sevinç gösterileri yapmıştı, bugün de yine sokaklarda halay çektiler. Biz müminlere yakışan tavır cahil halkın sokaklarda halay çekmesi gibi halay çekmek değil. Vakar sahibi bir mümin bunu yapmaz yapamaz. Süleymanî yaptıklarının hesabını Allah’a verecek, cennete veya cehenneme sokmak O’na ait. Bizim yapmamız gereken itidalli olup Emperyalist Kâfirlerin topraklarımızdan def olup gitmeleri için projeler geliştirmektir.
Venhar
Ne yani bir münafığı bir kafir öldürdü diye sevinmiyelim mi? Allah kafirleri de münafıkları da birbirlerine kırdırsın inşallah
Aynı kıbleye dönüp ibadetini yapan insanlar mezhep kutsal batağına saplanıp birbirinden nefret eder hale geldi. İrana dini siyasi ve hatta ahlaki bir çok konuda eleştiri yapma hakkına her insan sahip lakin hısım olunamıyorsa hasım hiç olunmasın. Yahudi ve Hristiyan teröristler tamda bunu istiyorlar.
Genelde yazılarınızı beğenirim fakat bu yorumlarınıza katılmıyorum. Kasım, Esad ve Rusyayla iş tutan, mazlumlara zulmeden, cahiliyye emelleri taşıyan bir kasaptı. Onu bir Suriyeli direnişçi öldürseydi de tavrımız aynı olacaktı, acaba sizinki de aynı olacak mıydı? Sırf Abd eliyle öldürüldü diye mi kurtulduğumuza sevinmemeliyiz? Bence bunu bir daha düşünün. Ayrıştıran olmayalım ama kırmızı çizgilerimiz ne olacak, bu bizden çok Kasım ve Kasımvari hareket edenler için söylenilmesi gereken bir tembih değil midir? Ayrıca mezhep tassubuyla farsçılığı da katarak hareket edenler ortadayken, örneğin sünni Saddam’ı hatta Sisi’yi de eleştiri yağmuruna tutmasını bilenlere mezhep üzerinden soru sormanız abesle iştigaldir. Bu sorunun muhatabı mezhebi uğruna gözü dönmüş ve bu uğurda hiçbir ilke tanımayan Tahrandır.
Amerika İrana saldırıp Rusyanın Suriyede yaptığını yapsa elbette bunu kabul etmez ve kıble ehli olarak düşündüklerimizin yanında olurduk.
Bir zalim başka bir zalimi öldürdü diye sevinebilmek için en azından zulmün bitmiş olması gerekir. Halbuki çoğu zaman böyle bir sonuç da ortaya çıkmaz!
Değerli kardeşlerim! Gerçekten size soruyorum son paragrafını hangi saiklerle yazdınız? Hiç mi, yazdıklarımızdan sorumlu tutulup Allah’a hesap vereceğiz diye düşünmediniz? Bu mantıkla o zaman Esed’de hata ediyor,Rusya’da, hatta yeryüzünde bulunan tüm müstekbirler hata ediyor. Gözden mi gelelim yani! İran’ın Suriye başta olmak üzere İslam coğrafyasında akıttığı kandan ABD ve İsrail’den ne farkı var. Kendinize gelin yahu kendinize. Allah’tan korkun. Kimse burda ABD ve türevlerine methiye dökmüyor ama bir zalimi bir zalimin elinden katledilmesine neden sevinmeyelim. Bununla ilgili ayetleri de mi okuyorsunuz? Ne diyelim size
Alican Bey! Bizim yazmış olduğumuz yorumu belli ki sağlıklı bir anınızda değil öfkeli bir anınızda okumuşunuz. Yazının her bir satırına ayrı itirazınızın olacağı kesin. Ama yine de yanlış anlamaya mahal vermeyecek ve polemiğe girmeyecek şekilde cevap verecek olursak; Biz Kasım Süleymani’yi övmedik ayrıca ölümüne de alkış tutmadık. Eğer Müslümanların bir meselesi varsa ki bu hesap ne kadar büyük olursa olsun bu hesabı kendi aramızda çözme ahlakımız ve gücümüz olmalıdır. Bir kafirin elinden gerçekleşen ölüm Müslüman olarak bizi sevindirmez. Kaldı ki bizler yazıda asıl noktayı işaret ediyoruz. Esas uğraşımız birinin ölümüne sevinmek değil yeryüzünde Müslümanları zelil düşüren her küfrî harekete karşı Müslümanca bir duruş ve proje üretmeye yaptığımız çağrıdır. Allah’tan elbette korkarız ki sizin de Allah’tan korkmaya ihtiyacınız var. Müslüman coğrafyada mezhep çatışması bataklığına düşecek kadar basiretimizi yitirmeden ayık gezmeye de ihtiyacımız var. Bugün İran politikalarını eleştirenler aynı duyarlılıkta bu ülkenin dış politikalarını da eleştirebiliyorlar mı? Mesela İdlib’te yapılan katliamı Ruslar yapıyor. Stratejik ortaklar kim hadi bilin bakalım! Müslüman coğrafyasında İran suçludur elbette ya Türkiye ve diğerleri masum mu oldu! Bir Kasım Süleymanî ölür bin tanesi geri gelir mesele şunun bunun ölümüne sevinme ya da üzülme meselesi değil. Mesele küfre karşı ve onun oyunlarına karşı ferasetini yitirmemiş onurlu, sağlıklı bir düşünceyle meseleleri irdeleyebilmektir. Bize ne diyeceğinize gelince biz kendimize Müslümanlar diyoruz artık siz de ne derseniz!
Doğru bir inancı/fikri yanlış bir örnek üzerinden açıklamaya çalışmak, gayretinizi boşa düşürmüş, fikrinizi sakatlamış görünüyor. Yazınızdan Süleymani ye yapılan atıfları çıkartıp okuduğumuzda ana fikrinize kimse itiraz etmeyecektir zaten. Örneğin ben kendi adıma olan biteni anlamaya çalışırken şu iki soruya cevap veremiyorum. Sizin yorumlarınızı da merak ediyorum.
1- Bugün Süleymaninin şahsında ortaya konan düşünce ve eylemler; o topraklarda ilk masumun katledildiği gün neden yoktu. Benim için anlaşılması daha da güç olanı bir gün önce milyonla ifade edilen masum katledilmişken eyleme ya da en azından dile gelmeyen tepkiler, neden bir kişinin şahsında bir anda tüm gündemimizi belirleyebilmektedir. Bir gün önceki müslümanlığımız ile o günden sonraki müslümanlığımız arasındaki fark nedir?
2- Birinciye göre önemsiz olsa da benim için izaha muhtaç bir diğer soru ise her türlü övgüye ya da yergiye uğrayan Süleymani tarih sahnesine çıktığından beri en çok kime savaştı. Onun sorumlusu olduğu bu eylemlerinden en çok işgalciler, emperyalistler mi zarar gördü yoksa o coğrafyada yaşayan “diğerleri” mi?
Müslümanların malesef ve malesef siyasi bilinçleri çok zayıf,her yaşanan olaya tepkisel ve duygusal olarak yaklaşıyor.Bu duygular ise ya kontrolsüz bir öfke yada sınırsız bir sevinç olarak ortaya çıkıyor.Halbuki biz duygularla değil ilim ile hareket etmekle mükellefiz.Bu ilim ise Kur’an’ın ilkeleri ve Resullerin yol göstericiliğidir.
Bu sevinç ve öfkelere bazı örnekler verecek olursak mesela ,11 Eylül ikiz kuleler olayını ele alalım ,kulelerin yıkılmasıyla birlikte nasıl ümmet coğrafyasında sevinç çığlıkları atılmıştı ! öyle ya büyük şeytan abd ye enbüyük darbeyi indirmiştik.! daha sonra abd büyük düşman Saddam’ı öldürünce onada sevindik!.Daha sonra Arap Baharı süreci ile birlikte sanki İslamın baharıymış gibi onada sevindik.Süreç içinde bazı diktatörleri alaşağı edilmesine özellikle Kaddafinin öldürülmesinede sevindik.Enson işte Süleymaninin öldürülmesinede sevindik yada üzüldük öfkelendik…Herneyse liste uzar gider. Ve gören gözler olayların hiçte böyle bize gösterildiği gibi olmadığını ,arka plandaki islam coğrafyasındaki hain plan ve projeleri gördü.Ama hala içimizden!birileri aynı körlüğe devam ediyor.
Hep tepkisellik başka birşey yok biz müslümanlara hiç birşey kazandırmıyor.
İslam coğrafyalarında meydana gelen her olay böyle.protestolar ,kınamalar,basın açıklamaları….ve zulüm sürgüt devam ediyor.
Neden? Çünkü müslümanlar kendilerini hiç olumlu yönde değiştirmiyorlar.Aynı basiretsizlik,taassub dolayısıyla siyasi bilinçsizlik devam ediyor.Kur’an ‘ı gereği gibi hikmet boyutu ile okumuyor ,Resullerin yolunu yol edinmiyorlar.Üstüne üstlük,bölgedeki ve dünyadaki gelişen siyasi olayların önünü ve arkasını görecek okumalar yapmıyorlar.Sistemiçi hertürlü savrulmalar bu basiretsizliği tetikleyen en büyük etken olarakta karşımızda durmaktadır.
Her insanın bu dünyada tek bir görevi vardır, kendisine yüklenen esma-e külleha ile karanlıklardan aydınlığa çıkabileceği yetkinliğe ulaşmak. İçindeki ikilikleri ve çelişkileri yok edeceği yazılım ve kitap kendisindedir. Düşünün dünyada ”biz” diyen hangi topluluğa, batılın karışmadığından emin olunabilir. Kaldı ki doğduğu andan itibaren, hemen kendi yanı başında bulduğundan başka tercihi yoktur ve öyle gider. Bu dünyadan kendi ikilemlerinden kurtulmadan ayrılan, ahirete gittiğinde de hala savaşarak, cennette ben ve biz diyecek bir insana yer yoktur. Bu, insanı yargılama amacıyla söylenmiş değildir, bu dünyadaki amacı zaten herşeye(dünyadaki batıl ve çelişkiler) ve kendine(nefsine) rağmen geldiği yere, kendinden emin olarak, kendine yüklenen kitabın hakkını vererek dönebilmesidir. İnanıyorum diyen sadece atalarına ve şartlanmalara inanır, emin olmak, iman etmek nitelik farklıdır ve sadece kendisi içindir. Bunlara rağmen her insan kendi öznelinde de, kurtulana kadar bu dünyada kendi görevini yerine getirir.