Genç delikanlı sanat galerisinde resimlere bakıyormuş. Bir resmin önünde uzunca bir süre durmuş ve izlediği bu resmi ağabeyine hediye olarak almaya karar vermiş. Elini cebine atmış, paralarını saymış. Önünde durduğu resmi kesinlikle alamayacağına karar vermiş. Ama yine de şansını denemek istemiş. Sanat galerisinin bir köşesinde meraklılarıyla birlikte sohbet eden ressama yönelmiş. “Affedersiniz efendim” demiş. “Ben şu köşede bulunan, şu resmi sizden satın almak istiyorum. Ama cebimdeki tüm param da bu.”
Ressam, kafasını kaldırmış, kısa bir tereddüt geçirdikten sonra, köşedeki resme doğru yönelmiş, resmi almış, özenle sarmış ve delikanlıya vermiş. Ressamla sohbet eden vatandaşların tamamı bir ağızdan, “Üstadım, siz ne yaptınız?” diye sormuşlar. “Bu resim, belki de milyon dolarlar edecek bir değerdeydi. Ama siz onu, cebinde metelik bile bulunmayan birisine verdiniz”… Ressam, mütebessim bir ifadeyle, “Doğrudur. Belki bu resim milyonlarca dolar edebilirdi. Ben de onu cebinde çok daha fazla para bulunan birisine satabilirdim. Ama tüm servetini bu resme yatıracak dünyada başka birisini bulamazdım.”
Kapitalizmin tüm ruhlarımızı esir aldığı bir süreci yaşıyoruz. İnsanlar, ellerindeki değerlerin farkında değiller. Ya da ellerindeki değerlerin sadece fiyatlarıyla ilgileniyorlar. Başarı için insanlara önerdiğimiz tek şey var; öncelikle kendilerini bilmeleri, daha sonra ellerindeki değerlerin farkına varmaları.
Vahşi kapitalizm, zihinlerimizi dönüştürdü, törpüledi, bizi biz yapan değerleri elimizden aldı. Artık toplumumuzu ayakta tutan değerler, ahlak ve maneviyat üzerinden değil, popüler kültür üzerinden, moda üzerinden, moda değerler üzerinden değerlendiriliyor. İnsanlarımız ceplerinde taşıdıkları telefonların en pahalısını, bindikleri arabanın en fiyatlısını istiyorlar. Toplumumuzun zihinlerini dönüştüren medya, programları, dizileri aracılığıyla ürettiği sanal kahramanlar üzerinden bizleri düşünmeyen, konuşmayan, sorgulamayan, analiz etmeyen, hazırlop fikirleri olduğu gibi kabul eden nesiller oluşturuyor.
Tüketim çılgınlığı, “Onda var, neden bende yok” hırsını insanlarımızın alışkanlıklarının içine yerleştiriyor. Sanal kahramanların zenginliklerine gıpta eden nesillerimiz, “Onlar nasıl yaşıyorlarsa, ben de öyle yaşamalıyım. Elime fırsat geçse, ben de öyle olurum” fikriyle yatıp kalkıyorlar.
Toplum hızla çürüyor, insanlık değerlerimiz yok oluyor.
Bir toplumu bitiren şey, ne siyasi mülahazalardır, ne de başka şeylerdir…
Bir toplumu bitiren şey, ahlakın, maneviyatın yok olmasıdır. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” peygamberi düsturunun yok olmasıdır.
Milli Gazete