Geçmiş yanlışlarını sorgulayabilen ve eşiyle sıkıntılar yaşayan bir kardeşimizin “Ben insanla değil, başörtüsüyle evlendim.” itirafını hiç unutmadım. 1970’ten itibaren İslam’a karşı olanlarla İslamcılar(?) bir ortak paydada buluştu: Başörtüsüne kilitlenmek. Bir taraf başı kapalılara ölüm fermanı çıkarıyor, diğer taraf da İslam’ı bir metrekarelik başörtüsüne sıkıştırıyor ve her iki taraf da kendi içindeki fikir/ ilim adamlarını boğuyordu.
Başörtüsüne saldıranların bir kısmı, atalarından devraldığı bir İslam düşmanlığı içgüdüsüyle saldırıyorsa diğer bir kısmı, zenginlik kaynaklarının bir başka gruba geçmesinden korkuyordu. Belki içlerinde “haram koyucu Müslümanlardan(!)” korkanlar da vardı.
İslamcı(?) erkeklerin evlenecekleri zaman tek sorusu vardı: “Başı kapalı mı, açık mı?” Evlenecek başı kapalı kızların sorusu da şuydu: “Namaz kılar mı?” “Adil mi, kişilikli mi, yalan söyler mi, iftira eder mi, akleder mi, ihlaslı mı, Allah’ın indirdiği dine mi hazretlerin kurduğu dine mi inanır? Kuran’ın kastettiği sadece başın kapatılması mı?…” gibi sorulması gereken sorular güme gidiyordu.
Boy boyladı, soy soyladı, başı kapalılar da namaz kılanlar da rahatladı ama başını kapatmakta ve namaz kılmakta rahatladı. Tevhit algısı, kulluk bilinci, adalet, eşitlik, ihlas yine gündemde yoktu.
“SeTeRa”: örttü” fiilinden türeyen “tesettür: örtünme, mütesettir: örtünen, örtünmüş” kelimeleri Türkçede de sık kullanılan kelimelerden olduğu için örneğe gerek yok herhâlde. Türkiye’de, daha ziyade bayanlar için ve onların namahrem karşısındaki kıyafetleri bağlamında kullanılır.
“HaCeBe de bir şeyi örttü, bir şeye örtü koydu.” (Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu, Arapça- Türkçe Sözlük) anlamındaysa da “‘Hicap’ Türkçede utanma, utanç, sıkılma” anlamlarında kullanılmıştır. “Herkes sakız çiğner ama Roman kızı tadını çıkarır.” derler ya… Biz de bunu, teşhis ve hüsn-i talil sanatını birlikte kullanarak dilin tadını çıkaran ve utanmayı güllere bile yakıştıran Erzurumlu Emrah’la örnekleyelim:
Salındı bahçeye girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boynun burdu
Gül kızardı hicabından.
“KeFeRa”: “örttü” kökünden türeyen “küfür: örtme, kapatma” ve “örten, kapatan” anlamına gelen “kâfir” kelimesi de dinî bir terim (ıstılah) olarak tevhit gerçeğini ya da algısını örtenleri karşılar. Zulmü kâfire yakıştıran Türk edebiyatı, zaman zaman kâfirle zalimi özdeş de kullanır.
Tahammül mülkünü yıktın, Hülagu Han mısın kâfir?
Aman dünyayı yaktın, ateş-i suzan mısın kâfir?
(Nedim)
Ne konumuz Arapça, ne de ben bu sahanın âlimiyim. Aklım, bu kelimelerin, Habur’un bu tarafında, aslından nasıl uzaklaştığına, nasıl “örtüldüğüne” biraz yettiği için bunlara birkaç örnekle temas edeceğim. Bu örnekler doğruysa “Müslüman’ım” diyenler, bu örnekleri ihlastan ne kadar uzaklaştığımız geneline taşırlar belki diye…
Belki benim de başı kapalı gördüklerimi “tesettürlü” algıladığım yıllar vardı, belki de o zor dönemlerde başlarını kapatanların birçoğu gerçekten tesettürlüydü. Bugün artık başı kapalıların arasındaki çıplaklar başı açıkların arasındakinden az değil: Vücut hatları belirgin; pardösüleri dar, ince; bir karış ökçelerinin sesi uzaktan duyulabilen; parlak, markalı başörtülerinin içindeki boyalı/ badanalı yüzleri şehvetli arzuları diğerlerinden daha çok cezp edici…
Düğünlerde de hem vücutlarını hem gerçekleri daha başarılı kıvırabiliyorlar. Güya saçlarını kapatan bu bayanlar, o kafa patlatırcasına çalınan ve söylenen:
Salla yavrum salla
Sallamakla olmuyor
Biraz da bana yolla
gibi iğrenç müzikler eşliğinde, yarım metrelik ayakkabılarının ökçesine basmış sarhoş/ berdoş erkeklerle birlikte sağa sola kalça hareketleri yolluyorlarsa saçlarını kapatmış olmaları ne kadar trajikomik…
Bir başka örnek: Siz de çok şahit olmuşsunuzdur, kırk elli yaşlarında tesettürlü(!) bir anne; hemen yanında, annenin belki elleriyle belki telkinleriyle soyduğu on sekiz yirmi yaşlarında kızı…
Ben bunları yazarken ana düşünceyi kaçırıp “Sana ne kardeşim, isteyen örtünür, isteyen soyunur.” diyenler çıkabilir; bu yazının konusu inanıp inanmama değil, kişilik ve dürüstlük. Poz vermeyen, takiyye yapmayan, inandığı gibi konuşan, konuştuğu gibi inanan insanlara saygım var. Ancak kızlarını soyup kendileri örtünen annelere saygım yok. Hatta babayı evde şamar oğlanı hâline getirip sonra da kızlarını telkinleriyle ya da cebren ve hile ile soyup da “Ne yapayım, ‘örtün’ diye kaç sefer söyledim ama gücüm yetmiyor.” diyenden iğreniyorum.
Tesettürlü(!) çıplakların bu tavırları ve davranışları tahlile değer:
1.Allah’ın Kuran’daki “Cinselliğinizi sergilemeyin.” emrini “saçların kapatılması”na sıkıştıran; “Dilara” ve “Azize” türkülerinin ortasında Kur’an’dan, kimsenin anlamadığı bir bölümü okuyarak bütün düğünü günahlardan akladığına inandırmaya çalışan din adamlarının(!) veballeri ayrı bir yazı konusu olacak kadar büyük. O konuda çok yazdım, yazacağım.
2.“Allah’a inanmıyorum.” diyenler de bu yazının konusu değil; ancak “Kardeşim, ben aslında Allah’a inanıyorum da genç kızların açılması/ yaşlı bayanların kapatılması emrini koyan “Herkes” tanrısı bu beklentide olduğu için saçımı kapatıyorum; düğünüme, derneğime de Allah’ı değil, Herkes’i karıştırmıyorum.” diyorlarsa ve “Lâ ilahe illa Herkes” diyorlarsa onlara da saygım var.
3.Kızlarını açabildiği kadar açıp kendileri kapanan annelerin, bütün çapkınları, kızları yanındayken kendilerine bakacak kadar “avil” zannettiklerine de inanmıyorum. O çapkınlar da çıplak kızları yanlarındayken kapalı anneye bakmayı günaha girmeye değer bulmayacaklardır.
4.Cehennem ateşinden korunmak amacıyla kapandığını iddia eden bir anne, buna gerçekten ve yakinen inanıyorsa kızını o ateşe nasıl atabilir? Kızı, bu dünyada ateşe doğru yürüse bu anne o yalancı ve yayvan ses tonuyla: “Ateşe gitme kızııım!” mı der, kızını ateşten korumak için canını mı atar?
İffetlerini koruyan “mütesettir ve muhaccep” bacılarımı/yavrularımı yeniden tenzihen soralım şimdi: Örtünenlerden bazıları o markalı, gösterişli başörtüleriyle sadece saçlarını kapatarak vücutlarını değil de Allah’ın “Vücudunuzu/cinselliğinizi sergilemeyin.” emrini örtüyorlarsa bu örtme sakın “SeTeRa ya da HaCeBe” köküyle değil de “KeFeRa” köküyle ilgili olmasın!
Genel anlamda ihlastan ne kadar uzaklaştığımıza farklı örnekler arayanlar lütfen haramların harman olduğu bir yere, yani ya bir düğüne ya da bir cenaze törenine uğrayıversinler. O zaman görülecektir ki sadece kirlilik alışmayı değil, alışmak da kirliliği besliyor.