KIRILMA ANLARI
Türklerin ve Kürtlerin Anadolu’yu yurt edindikten sonra Yavuz Sultan Selim zamanında İdris-i Bitlisi ile yaptığı antlaşma(1515), 1839 Tanzimat Fermanına kadar ana çerçevesi korunarak devam etti. 1689’da Viyana Kuşatması’nın başarısızlıkla sonuçlanması ve beraberinde asker, sivil bürokratlar ve aydınlar arasında başlayan tartışmalar, yeni çözüm arayışları, bunların sonucu olarak III. Selim’in öldürülmesi yerine II. Mahmud’un geçmesi, beraberinde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve yeni ordu teşkilatı kurma çalışmaları Osmanlı Devleti’nde yeni bir dönemin habercisiydi. Bu tartışmalar Tanzimat Fermanı ile siyasi, hukuki, mali, idari yeni bir düzen inşasını getirdi. Bu Fermanla Türk-Kürt ilişkileri de farklı bir sürece girdi. Alınan kararlar ve uygulamalar Kürt bölgelerinde huzursuzluklara sebebiyet verdi. Bu huzursuzluk sonucunda Diyarbekir vilayeti, Muş, Hakkari sancakları ile Cizre, Botan ve Mardin kazalarından oluşan yerler “Kürdistan Eyaletine” çevrildi. Bu süreci Abdülmecit devam ettirdi ama huzursuzluk engellenemedi. 1800’lü yılların başlarından 1925’e kadar bölgede birçok isyan hareketi gerçekleştirildi.
19. ve 20. yy’da Osmanlı’ya sirayet eden Modern ideolojilerden diğer anasır-ı İslam gibi Kürtler de etkilendi. Özellikle Tanzimat’la birlikte başlayan, Abdulhamid’in bir kurtuluş ümidi olarak açtığı okullarla devam eden bu Modern, Seküler süreç, derinleşerek Cumhuriyet’e kadar geldi.
Cumhuriyet’e kadar gerçekleşen Kürt isyanları Devlete ve Rejime yönelik değil, daha çok Devletin tasarruflarına karşı idi.
Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra Osmanlı bakiyesi topraklarda 24 ayrı devlet kuruldu ama bu devletler içinde “Kürt devleti” yoktu. Kürtler, diğer anasır gibi yeni kurulan Cumhuriyet’in sorunları çözeceğini umdular. Yeni devleti kendi devletleri olarak düşündüler. Cumhuriyet’in kadroları savaş süresince Kürtleri eşit vatandaş olarak göreceklerini sürekli dillendirdiler. I. Meclis çalışmaları umut vermişti. II. Meclis’in açılması ve Cumhuriyet’ in ilanıyla ve alınan yeni kararlarla yeni bir dönem başladı. Halifelik yanlısı gruplar tasfiye edilerek, Laik gruplar meclise ve yeni devlete hâkim olmaya başladılar. Bu hâkimiyetin gereği olarak alınan kararlar ve yapılan inkılâplar geniş halk kitlelerinde huzursuzluk ve hayal kırıklığı oluşturdu. 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılması var olan ümitleri de bitirdi. 1924’te çıkarılan anayasa ile yeni zihniyet ve uygulamalar hukuki bir boyut kazandı. Müslüman halkın bir parçası olan, yeni kurulan devlet için mücadele eden Kürtler de bu durumdan memnun kalmadılar. Hem İslami hem de idari nedenlerden dolayı yeni kurulan Rejime mesafe koydular, tavır aldılar. Müslüman halk bu olumsuz duruma, Şeyh Said Kıyamı ile karşılık verdi.
Bundan sonra Müslüman Türk ve Kürt halkı için zor yıllar başladı. İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun, Şark Islahat Planı, Mecburi İskan yasaları Müslüman halkın anasından emdiğini burnundan getirdi. Bu zor yıllarda anasır-ı İslam’ın hepsi mağdur edildi. Mutlu olan yeni rejimin bendeleri olan batıcı, laik elitlerdi. Bu dönemlerde, Türk ve Kürtler birlikte Rejimin uygulamalarına muhalefet ettiler. Öncesinde başlayan Türkçülük, Batıcılık, İslamcılık akımları Türkleri ve Kürtleri etkilemeye devam ediyordu. Batıcılık Yeni Rejimin, “İslamcılık” ise geniş kitlelerin sığınağı oldu.
Tek Parti yılları Müslüman halkın en sıkıntılı yıllarıdır. Bu dönemde Kürt politikası “inkar, baskı, şiddet ve asimilasyona” dayanıyordu.
1945’ten sonra Çok Partili Sisteme geçişle farklı bir dönem başladı. Rejimin ideolojik kimliğinde bir değişiklik olmadan, CHP’den başka parti kurulmasına izin verildi. DP’nin kurucuları CHP içinden gelen kişilerdi. Bu değişimde dış dünyadaki gelişmelerin de etkisi olmuştur. Yalta Antlaşması’yla dünya sistemi yeni bir döneme girmiş, Türkiye bu dönemde Batı blokuna bırakılmıştı. Ayrıca halkın Rejime olan öfkesi ve muhalefeti sistem dışına çıkmaması için, anayasal çerçeve içerisine kanalize edilerek kontrol altına alınmıştır. DP ile birlikte Laik-Kemalist sistem ikili bir tahterevalliye oturtulacaktır. Müslüman halk bu süreçte çoğunlukla DP’nin yanında saf tutmuştur. Cumhuriyet’in kuruluş ve Tek Parti döneminde idam edilmiş, zulüm görmüş Kürt insanların çocukları bu partiden siyasete girmişlerdir. Bu dönemde ’49’lar Olayı’ yaşanmıştır. Bu olayla birlikte dünya görüşleri ortak olan tutuklular, sağ ve sol olarak ayrılıyor ve Kürt hareketi içinde sol bir muhalefetin tohumları atılıyordu. Yine bu dönemde, 1960 İhtilalinden sonra Kürtler ilk defa ülke dışındaki bir harekete, Irak Kürdistan Partisi’ne meyletmişlerdir. Bunun sonucunda, İhtilal yönetimi Doğu ve Güneydoğu illerinde DP’li veya ona yakın 485 Kürt ağa, şeyh ve aydınını gözaltına alarak Sivas’ta bir kampa topladılar. Daha sonra bunların içinden 55 kişiyi yurdun değişik illerine sürgün ettiler. Büyük umutlarla desteklenen DP ve devamında kurulan partiler Kürt meselesinde fazla bir iyileşme sağlayamadı.
1959’daki 49’lar olayı ile ortaya çıkan Kürt siyaseti içindeki sağ-sol ayrımı, 1960 ihtilalinden sonra daha da belirginleşti ve denge sol-sosyalist anlayış lehine gelişti. Bu dönemde Türkiye İşçi Partisi kurularak parlamentoda temsil edildi. Kürtler arasındaki tartışmalardan sonra Sol-Sosyalist-Marksist Kürtler “ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı” fikrinin Kürt meselesine dayanak teşkil etmesi gibi gerekçelerle TİP’e dahil oldular. İlerleyen yıllarda TİP içindeki Kürtler ikiye ayrıldılar. Bir kısmı Türk-Kürt ayrımı yapmadan Sosyalist bir Türkiye için, diğerleri ise bağımsız bir Kürt ulusal solu oluşturarak mücadeleye devam kararı aldılar. Aynı yıllarda ulusalcı, sağ görüşteki Kürtler de Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurdular. Bunun dışında kalanlar, rejimle entegrasyonu isteyen Kürtler AP’ye, İslami hassasiyeti yüksek Kürtler ise Necmeddin Erbakan’ın temsil ettiği Mili Görüş Hareketi’ne yöneldiler.
1974’te CHP-MSP Koalisyon Hükümeti’nin çıkardığı afla siyasi tutuklular serbest bırakıldı. Serbest kalan Kürtler yeniden örgütlenme faaliyetlerine başladılar. Bu dönemde DDKD, KİP, Rızgari, Özgürlük Yolu, Kawa gibi örgütler kuruldu.
1978 tarihinde kurulan PKK ile birlikte Kürt Ulusal Hareketi farklı bir boyut kazandı. PKK, Seküler, Marksist-Leninist olarak başladığı serüvenine Ulusal Sol olarak devam ediyor. Müslüman Kürt halkını Seküler, Laik temelde dönüştürme mücadelesi veriyor. Bu anlamda mücadele ettiğini söylediği Laik-Kemalist rejimle aynı amaçları takip ediyor. Bu hareket kurulduğu günden bu yana diğer Kürt hareketlerini şiddetle tasfiye etti, bunun sonucunda Kürtler üzerinde en etkili örgüt haline geldi. Yasin Börü, Aytaç Baran katliamları üzerinden bu anlayışına bu gün de devam etmektedir. 12 Eylül Darbesiyle yaşananlar, özellikle Diyarbakır zindanında yaşananlar PKK’nın toplumsal taban bulması için büyük bir fırsat hazırladı. Abdullah Öcalan’ın Suriye/Lübnan’a geçmesiyle Örgüt, Uluslararası bir boyut da kazandı. Militarize gücün oluşmasından sonra HEP’le başlayan partileşme ve en son Öcalan’ın Türkiye’ ye teslim edilmesiyle Kürt meselesi başka bir boyuta taşındı.
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Laik sistemin müsaadesiyle, Kürt varlığını tanıyarak Kürt meselesini çözmeye niyet eden Özal, Erbakan ve en son da Erdoğan olmuştur. Erdoğan’ın inisiyatifi ile hayata geçirmeye çalışılan “Çözüm Süreci” ismiyle müsemma süreç, 7 Haziran 2015 seçimleriyle krize girmiştir. Bütün bu girişimler/yaşananlar sonucunda şunu öğreniyoruz ki; bu topraklara yabancı, Küresel Sistem’le iltisaklı Seküler, Laik Sistem ve Örgüt’le buraya kadar.
SONUÇ
Türkler ve Kürtler Müslüman olduktan sonra yürüyüşlerine İslam’ın dünya ve ahiret için gösterdiği hedefler üzerinden yürümüşlerdir. Müslümanca yaşama, Sünnilik üzerinden Ümmet’in bir parçası olma, İslam’a, onun değerlerine ve hedeflerine düşman olanlara karşı cihad etme amacına Malazgirt, Haçlı ve Moğol, Birinci Dünya Savaşı, İstiklal Savaşı örnekleri üzerinden şahit oluyoruz. Müslüman topluma zarar verdiğine inandıkları içeriden güçlere karşı nasıl mücadele edildiğini Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi dayanışması üzerinden görebiliyoruz. İslamcılık projesi ve Hamidiye Alayları, devletin yeniden yapılandırılmasının örneğidir. Türkler ve Kürtler bu ittifak ve dayanışmalar üzerinden Anadolu’da var olmuşlar, varlıklarına kast edenlere karşı koymuşlardır. Eğer bu gün için “yeni bir ittifakla” devam etmezlerse, mevcut yaşadıkları topraklarda beka ve varlık sorunuyla baş başa kalabilirler.
Cumhuriyet’le birlikte bu ittifak düşüncesi zayıflamıştır. İlk önce elitler üzerinden gelişen ayrılık düşüncesi bugün toplum nezdinde rağbet görmeye başlamıştır. Seküler elitlerin iktidar ve vekalet savaşları, Müslüman halkların bin yıllık kardeşliklerini, kader ortaklıklarını berhava aşamasına getirmek üzeredir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin benimsediği Batıcı, Seküler-Laik anlayış Türk ve Kürt halklarını İslam’dan uzaklaştırmıştır. İslam’dan uzaklaşan, İslam’ı dünya ve ahiret için bir rehber olarak kabul etmeyen Türk ve Kürt elitler, çözümü Modern felsefe ve ideolojilerde aramaya başlamışlardır. Bunu Türkiye Ulus Devleti ve Seküler, Ulusalcı PKK örgütü üzerinden takip edebiliriz. Muhafazakar Demokrat proje ve iktidar üzerinden Ulus Devlete eklemlenenler, Kürtlerin haklarını Seküler örgüt ve partilerin önderliğinde arama kararı verenler bunun hesabını dünya ve ahirette veremeyeceklerdir. Gelecek kuşaklar, bıraktıkları bu kötü mirastan dolayı onları lanetle anacaklardır. Müslüman halkları Modern ideolojilerin, seküler parti ve liderlerin tasallutundan kurtarmak için İslami bir teklif peşinde olması gerekenler, Modern ideolojilere ve örgütlere arka kapıdan dahil olmak için can atıyorlar.
Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine kurulan Ulus devletler sorunları çözememiş, bilakis daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Dün, Ulus devletleri teşvik edenler, bugün bu yapıları tasfiye ederek örgütler üzerinden yeni tezgahlar, tuzaklar kuruyorlar. Uluslararası güçler ve bölgesel Ulus devletler, kendi amaçları için Müslüman halkları acımasızca telef ediyorlar. Kürtler bütün bu tecrübelerden sonra, geç kalma psikolojisiyle diğer kavimlerin sergüzeştini görmezden gelerek aynı delikten ısırılmayı talep etmektedirler.
Bugünün Haçlı saldırısı Seküler felsefe, ideoloji, kavram, kurum, devlet ve örgütlerdir. Çağdaş Haçlılar ve Sömürgeciler bunlar üzerinden bizlere saldırmaktadırlar. Bu günün Moğolları İslam dünyasını kan deryasına çevirenler, Müslüman halkları ve onların geleceğini orada boğanlardır. Çağımızın Haçlılarına ve Moğollarına karşı çıkmayanlar hain ve işbirlikçidir.
Kürtler ve Türkler geçmişten ders alarak, devraldıkları mirasın yanlışlarını ayıklayarak, İslam’ın kadim değerleri ve mevcut imkanlar üzerinden yeni bir hayat ve gelecek inşa edebilirler.
Küresel saldırı karşısında ya ittifak ederek adil, Müslümanca bir hayat ve gelecek için cihad edeceğiz ya da hep birlikte zillet içinde şeytanın ve onun çocuklarının sunaklarında can vereceğiz. En kötüsü ise; Allah’ın helak tehdidine muhatap olacağız. Bizim kararımız Allah’ın takdirini belirleyecektir.
Karar bizim.
KAYNAKÇA
1- KÜRTLER(1-2), Adnan Demircan, Nida Yayınları
2- KÜRT SORUNU, Altan Tan, Timaş Yayınları