Allah’ın bizim için seçtiği ve razı olduğu din İslam’dır. İslam, ilk elçiden başlayarak kıyamete kadar Allah indinde tek geçerli olan dinin adıdır.
Din, hayatın her alanına müdahale eden sistemin genel adıdır. Allah, kullarının salahiyeti için kurallarını kendisinin koyduğu ve razı olduğu İslam Din’i ile hayatı idame etmemizi istemiştir. Bundan başka yollara sapanları haddi aşanlar olarak tarif etmiş, ancak haddi aşmayı ve İslam’a girmeyi serbest bırakmış, hepinizin dönüşü banadır ve ileride aranızda hükmü ben vereceğim diyerek hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını ifade etmiştir. Şu halde iman edenler için İslam’dan başka hayat tarzı yoktur. Kişinin dini aynı zamanda namusudur. Bu haliyle İslam’a zarar veren her türlü anlayışla da mücadele edilmelidir.
Diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de İslam’ın hayata hâkim olmadığını görüyoruz. Bunun başlıca sebeplerinden birinin, din ile devlet işlerinin ayrıştırılmasından kaynaklandığını söylememiz mümkündür. Bu ayrışmanın neticesinde İslam olan kurallarla, İslam olmayan kuralların, yani hak ile batılın kilitlenmesi söz konusu olmuştur. İşte tam burada bu kilidi açmak için tarihin her döneminde din adamları devreye girmiş, burada görüşlerini mevcut düzenden yana kullanma karşılığında keselerini doldurmuşlardır. Bu durum, geçmişte olduğu gibi günümüzde de birçok din adamlarının iştahları kabartmış, nihayetinde büyük bir din sektörü oluşmuştur. Bu tür din adamları sayesinde İslam’ın birçok hükmü unutturulmuş, sadece ibadet rükünlerinden ibaret bir din algısı ortaya çıkarılmıştır. Hayatın devamını sağlayan ve hayatın bizzat kendisi olan ekonomi, hukuk, eğitim, sosyal siyasal işleri İslam ilkelerine göre değil; insan ürünleri olan şirk sistemlerinin batıl ilkelerine göre tanzim edilmesine zemin hazırlamışlardır.
Tevrat ve İncil’in din adamlarının eliyle tahrif edildiğini, buna karşılık onların altın ve gümüşe ne kadar gark olduklarını aziz Kur’an bize haber vermektedir. Günümüzde de din adamları diye bilinen kişiler, Kur’an’ın hayatı tanzim eden bir kitap olduğunun aksine; O’nu mehcur eden, uyarı ve tebliğ görevlerini yapmaktan kaçınan, Kur’an dışı bir toplum inşasının temellerine harç koyan birer amele niteliği taşımaktadırlar. Ve bu yaptıkları işin karşılığı olarak kimisi ekran mollalığından, kimisi cemaat liderliğinden, kimisi gazete köşesinden, kimisi akademik unvandan dünyadaki heybelerini doldurmaktadırlar.
Kur’an’dan evvelki kitapların nasıl tahrif edildiğini, bunu nasıl ve neden yaptıklarını bilmemiz ve bu konuda az buçuk bilgi sahibi olmamız bizlere ışık tutacaktır. Bilindiği gibi önceki kitapların nasıl tahrif edildiği hakkında rabbimiz, “kelimelerin yerlerini değiştirdiler” (4/46, 5/13) diyerek bizi bilgilendirmektedir. Kelimelerin yerlerini değiştiren din adamları yaşadıkları çağın siyasi etkisinde kalarak değiştirdikleri (yeni yazdıkları) kitaplarında, Allah’ın haram dedikleri helal; helal dedikleri haram sayılmış; toplumlar sınıfsal yapıya göre ayrıştırılmış, köleleştirme yolları yeniden açılmıştır. Allah’ın insanların kurtuluşu için gönderdiği kitap, yeni düzenlemeyle artık belli bir zümrenin çıkarına hizmet eden itaatkâr insanlar (köleler) üretmenin yolunu yeniden açmıştır. Bu insanlar, kitabın özünden habersiz olduklarından dolayı sırtlarına vurulan her zinciri huşu içinde karşılamışlardır. Çünkü onların düşünme melekeleri ellerinden alınmış olduğundan kendi emirlerini Allah’ın emirleri gibi sunan zorbalara boyun eğmeyi mümin olmanın gereği bilmişler ve böylece la yerine “bela” demişlerdir.
Tarihte olduğu gibi Kuran’ın inzal olduğu dönemden günümüze kadar tahrifin farklı versiyonları devam etmektedir. Bu tahrif din adamlarının eliyle yapılmış, Hak ile batıl birbirine karıştırılmış, Kuran’ı Kerim her ne kadar değiştirilmemişse de manası değiştirilerek insanlara sunulmuştur. İslam’ın,“zulme sessiz kalan zalimdir” ilkesi değiştirilerek, yerine “yöneticileriniz zalim de olsa onlara itaat edin” düsturu konulmuştur. Bu yeni tanımlama ile zalime sessiz kalmak neredeyse dinin rukunlarından biri haline gelmiştir.
Din dar bir alana hapsedildiğinde insan kitaba tek yönlü bakacaktır. Kitabın sayfalarını çevirdiğinde namaz, oruc, hac, dua gibi kelimeleri görmesine karşı; kıyamı, şehadeti göremez. Zalimi tanıyamaz, küfrün nerede ve kimle olduğunu hep dışarıda arar. Edindiği din bundan böyle para-pul hesabı yaptırır, duayla sessiz hale getirir, pasifleştirir. Yeni dininde kölelikten başka bir şey çıkmaz. Çünkü edindiği din itaati emreder.
Evet, Kur’an lafız olarak tahrif edilemedi. Ancak mana tahrif edildi. O yüzden haramlar yasal olarak işletilirken helaller yasal olarak kısıtlandı veya kaldırıldı. Tüm bunlar din adamlarının sessiz kalmalarından veya otoriteden yana tavır koymaları ile gerçekleşti.
Yaratılışından itibaren iyi ve kötüyü ayırt etme kabiliyeti ile doğan insan, iradesini hangi yolda kullanırsa ya mükâfatını alacak veya cezasına da katlanacaktır.