Normalde bugün, “Suriyeli mültecilerin entegrasyonu için daha ciddi politikalar üretilmez ise beş yıl sonra hem Türklerin hem de Suriyelilerin ‘güvenliği’ ciddi bir mesele haline gelir” diyecek ve bazı rakamlar verecektim.
Ancak gördüm ki, ortada daha acil bir durum, hızla izale edilmesi gereken bir cehalet sarmalı var.
3 Ocak 2019 tarihli Habertürk televizyonu yayınında yılbaşında Taksim’e çıkıp “kendince” kutlama yapan ve bu nedenle hakarete uğrayan mültecileri savunduğum için “en az bir Suriyeli mülteci kadar” hakaret işittim.
Bunların çoğu Twitter ve Instagram ahalisiydi. Her hakaretlerine “cahil” diye başlıyorlar ama Suriyelilere dair hiçbir şey bilmiyorlar, her yalanı havada kapıyorlardı. Kendilerini “ayrıcalıklı” hissetmek için gündelik hayat içinde hiç denk gelmedikleri, bir kere bile hallerini merak etmedikleri Suriyeli mültecileri ağız dolusu aşağılıyorlardı. Dahası yanlış biliyorladı. Tepki verenlerin önemli bir kısmını Zeytindalı ve Fırat Kalkanı’nın Suriyelileri kurtarmak için sınır ötesinde olduğunu, Suriyeliler için şehit düştüğünü zannediyordu mesela. Ört ki ölem. Şaka gibi. Gerçek tam tersi. Yılbaşında bayrağı açılan Özgür Suriye Ordusu, Türkiye’nin PKK’dan PYD’den temizlenmesi için ölüyor. Hem de hayatını kaybetme/şehit düşme oranları epey farklı. Bizden daha az, onlardan daha çok ölüyor.
Sözün özü: Sahada ciddi şekilde yardım alıyoruz, sonra o yardım edenleri destekleyen bir grup gence dönüp, “defolun” diyoruz.
“NOSCE TE IPSUM”
Oysa kadim kaynakların hepsi önce “kendini bil” der: Nosce te ipsum…
Taşı kaldırsan altından göçmen çıkan, neredeyse göçmenler tarafından oluşturulmuş ve aslında pek çok kişinin bal gibi başke yerlerden göçtüğü ve yurt edindiği Türkiye, neden “Suriyeli istemezük” çiğliğine kapılıp gidiyor? İmparatorluk coğrafyasını kaybettikçe 780 bin kilometrekarelik bu ülkeye sığındık hepimiz. Bunu ne çabuk unuttuk ki, başkalarına bu hakkı çok görüyoruz?
Elbette koskoca Türkiye sosyal medyadan ibaret değil. Sosyal medya ölçü olsaydı Muharrem İnce yüzde 85 oy oranıyla cumhurbaşkanıydı. İnsanımız halen yardım, zekat, fitre işlerinde mültecilere öncelik tanıyor.
UYARI: NEFRET SÖYLEMİ “GÜVENLİK SORUNU” YARATIR
Ancak iri kıyım hukukçuların, bazı siyasetçilerin, kalem kelam sahiplerinin bile “Suriyeli istemezük, defolup gidecekler” korosuna katıldığını, hatta kitleleri kışkırttığını görünce insan ister istemez endişeleniyor. Şöyle ki; Suriyeliler arasında buradan geri dönenler olabileceği gibi dönmeyenler de olacak. Hele hele burada doğanlar, anne babalarının hissettiği minnettarlığı da hissetmeyecek. 1 Milyon 100 bin okul çağı çocuğundan sadece 600 bin’i eğitim görüyor. Şu ana kadar geri dönenler sadece 100 bin kişi. Bunlar büyüyecek ve sizin nefret söyleminizden etkilenecekler. Mültecilerden kabiliyetsiz hayvanlar gibi bahsetmek yerine ülkelerine dönmeyebileceklerini hesap ederek politika geliştirmek, topluma entegre edilmeleri meselesini ciddiye almak gerekir. Bir de yalanlara kanmamaya çalışmak, fake haberlere direnç geliştirmek lazım.
ALGININ SEBEBİ YALAN HABERLER
Suriyeli sığınmacılar aleyhinde oluşturulan algıya referans teşkil eden bilgilerin çoğu gerçek dışı verilerden oluşuyor. Önyargıların çoğunda da, en aydınınıdan en eğitimsizine kadar genişleyen bir cehalet ve ön yargı yelpazesi var. Ya da “Bunlar bir tek bizim ülkemizde böyle” imiş ya da sadece “Suriyelilere özgü” imiş gibi davranma yanlışı var.
“Suriyelilere her şey bedava ama yurdum insanına ücretli”: Yalan.
Suriyelilere hastanelerde öncelik tanındığı, vergi ödemedikleri yalan. Elektrik, su, doğalgazı bedava kullandıkları yalan. (Kaynak : Mülteciler ve Sığınmacılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin 21 Aralık 2018’de yayımladığı “Suriyelilerle ilgili doğru bilinen yanlışlar” adlı raporu)
“Suriyeli öğrenciler merkezi sınava girmeden üniversiteye alınıyor”: Yalan.
Sınavsız üniversite diye bir şey yok. Üniversite konusunda Suriyeli öğrenciler için hiçbir ayrımcılık yapılmıyor. ABD vatandaşı olan bir öğrenci Türkiye’de hangi haklara sahipse, Suriyeli bir öğrenci de aynı haklara sahip. Yabancı uyruklu öğrenciler “Türkiye Bursları”, Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı veya yatay geçiş şartlarını sağlamadan üniversiteye giremezler.
“TOKİ Suriyelilere bedava ev veriyor”: Yalan.
TOKİ’den ev sahibi olmanın birinci şartı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak. Mülteciler vatandaş olmadıkları için başvuru dahi yapamaz.
“Suriyelilerin telefon faturalarını devlet ödüyor”: Yalan.
İddia Sözcü gazetesi tarafından ortaya atıldı. Göç İdaresi de yalanladı. Göç İdaresi tarafından “ankesörlü telefonlarda” kullanılmak üzere dağıtılacak olan telefon kartları meselesi var ama bunun Türkiye’de yaşayan Suriyelilerle ilgisi yok. Geri Gönderme Merkezlerinde sınırdışı edilmek üzere bekleyen yabancılarla ilgili.
“Devlet Suriyelilere maaş veriyor!”: Yalan.
Belirli şartları karşılayan mülteciler kendilerine verilen “Kızılay Kart” ile harcama yapabilirler ama giderleri Avrupa Birliği ülkeleri karşılıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti değil.
“Kayıt dışı çalışıyorlar”: Doğru.
Yasal çalışma izni olan Suriyeli sayısı sadece 11 bin. Ancak takdir edersiniz ki bu, Türkiye’deki eşit işe eşit ücret vermeyen işverenlerin neden olduğu bir sorun. Suriyelinin suçu değil. (Kaynak: Uluslararası Mülteci Hakları Derneği )
“Suriyeliler yan gelip yatıyorlar, üretmiyorlar, çalışmıyorlar, ekonomimize yük oluyorlar”: Yalan.
Bakıma muhtaç olanları elbette var ancak Suriye’den göç edenler arasında belirli bir variyeti, mesleği olanlar da vardı ve Türkiye’nin ekonomik büyümesine katkı sundular.
TEPAV’ın 2017 Aralık bülteninde yayınlanan veriler şu gerçeği ortaya koyuyor: 278 adedi 2010-2012 döneminde olmak üzere 2017 yılı sonuna kadar toplam 6.589 Suriye ortak sermayeli şirket kuruldu.
Konuyla ilgili bültene ulaşmak için tıklayınız
Konu ile ilgili diğer haberler için tıklayınız:
https://www.ntv.com.tr/ekonomi/10-yabanci-sirketten-4unu-suriyeliler-kurdu,8nOH3SuqS0KOr6Tc1a6eng
http://www.gazetevatan.com/409-yabanci-sirketin-159-u-suriyeliler-den-1049222-ekonomi/
“Geldiler ve bir de üzerine sürekli çocuk doğuruyorlar”: Doğru.
2011’den bu yana 355 bin Suriyeli Türkiye’de doğdu. Bu bir art niyetin, bilinçli bir örgütlü stratejinin eseri değil. Göç ve savaş sonrası insanlar hayatta kalma telaşının uzantısı olarak “ürerler”. Dünya üzerindeki en çok doğum, ikinci dnya savaşı sonrasında yaşanmış ve durumu ifade etmek için “bebek patlaması” tanımı kullanılmıştı. (Kaynak: Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi)
“İstanbul Kadıköy’de yaşıyorum ve Suriyelilerden yıldım”: Yalan.
TÜBİTAK ile birlikte “1003 entegrasyon projesi” kapsamında araştırma yapan Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Şebnem Köşer Akçapar araştırma verilerini paylaşırken şu gerçeği ortaya koydu: İstanbul’daki Suriyelilerin yaşadıkları semtler şunlar: Sultanbeyli, Sultangazi, Bağcılar, Esenler, Fatih. Ayrıca Akçapar şunu da belirtmiş: “Çok enteresandır, ‘Suriyeliler artık evine dönsün’ diyenlerin çoğunun hemen hemen Suriyelilerle hiç karşılaşmamış ya da az teması olan insanlar olduğunu gördük”
“Suriyeliler suça karışıyor, kendileri artık bir güvenlik sorunudur”: Yalan.
Göç İdaresi’ne göre suç işleme oranı yüzde 1.32. Bu olayların önemli bir kısmı kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan olaylardan oluşuyor. Bu trend daha da düşmüş, 2017’ye kıyasla yüzde 20 düşüş var. Ancak bunun şimdilik böyle olması, gelecekte de böyle devam edeceğini göstermiyor. Toplumdaki nefret söyleminin artışı, entegrasyonlarının ciddiye alınmaması, meslek ve niteliklerine göre istihdamlarının sağlanamayışı, 1 milyon 100 bin çocuktan henüz eğitim alma fırsatı olmamış beşyüzbin çocuğun olması gelecekte sorun yaratabilir. Elbette hali hazırda Suriyelilerin işlediği ve toplumda infial yaratan bazı suçlar var. Ancak bu suçlar bütün Suriyeli mültecileri suçlu, haydut, alçak yapmaz. Tıpkı günlerce işkence ettiği Suriyeli adamın gözü önünde karısına tecavüz eden adamın bütün Türkleri tecavüzcü, işkenceci yapmayacağı gibi.
“Suriyeliler nasılsa dönecek, daha çok bağıralım, daha hızlı dönsünler”: Yanlış.
Önemli bir kısmı dönemeyecek. Çünkü Suriye kısa bir sürede emniyetli olabilecekleri bir yer haline gelmeyecek. Esad rejimi mallarına mülklerine çoktan el koydu. Gidenleri “rejim muhalifi” olarak görüyor. Suriyelilerin ülkelerinde can güvenlikleri yok. Nitekim güvenli bölge haline getirilen yerlere dönüp yerleşenlerin sayısı oldukça düşük. Tam da bu nedenle hayallere kapılmadan, yeni göç dalgalarını önleyecek politikalar yürüterek, ama burada olanların kalıcı olabileceğini hesap ederek davranmak gerekiyor.
Habertürk/ Nihal Bengisu Karaca