Okula gidebilmek için köyde kalan ailemden ayrılıp şehirde dedemin ve ninemin yanında kaldığım günlerdi.
…
Okumayı çok severdim. Kitap okumadığım zamanlar ya okulda olurdum ya da yatakta. Pek boş vaktim de olmazdı yani. Yine de yemek için ve eve gelen misafirleri dinlemek için vakit ayırırdım. Yemek yemeyi çok severdim. Çok çeşit yemek olmazdı evimizde. Ninem yaşlanmıştı ve çeşit çeşit yemek yapmaya güç yetiremezdi. Hem o zamanlar öyle çeşit çeşit yemek de olmazdı. Ya çorba ya da bir çeşit yemek, yanında en fazla pilav ya da makarna olurdu. Ama ben en çok melemeni severdim. Her öğünde yemek isterdim. Ninem melemen yaparken de başında bekler, onu izlerdim. Köyden zaman zaman babamın getirdiği tereyağının mis kokusunu doğal, hormonsuz, ince kabuklu domates tamamlardı. İyice ezerek pişirdiğimiz domatese az tuz, az toz biber, az pul biber eklerdi ninem. Dedemin mahallemizde bulunan mis ekmek fabrikasından getirdiği taze, sıcacık ekmeği melemenimin suyuna batırarak yemeye bayılırdım.
Dedemin evine çok misafir gelirdi. Kimisi yaşlı ama akıllı ninemden akıl almaya kimisi de durumu iyi olan dedemden para istemeye gelirdi. Kimse boş dönmezdi evimizden. En çaresiz olanlar bile koca bir tas kaymaklı yoğurt ve yanına konmuş mis gibi petekli balı yemeden gidemezdi. Dedem ve ninem çok cömert ve iyi yürekli insanlardı.
Okulumu seviyordum. Ninemin uyandırmasına gerek kalmadan uyanır kendi kıyafetimi kendim giyinirdim. Siyah önlüğümün üzerine beyaz yakalığımı takardım. Siyah saçlı ve esmer tenli, kara bir oğlandım. Siyah okul önlüğüm içerisinde kendimi köydeki siyah, sert kabuklu ekin böceklerine benzetirdim. Tombul bedenleri vardı ama güçlü ve çeviktiler. Bazen yanlışlıkla karınca yuvalarına çok yaklaşırlar ve bu nedenle karıncaların toplu saldırısına uğrarlardı. Ama sert kabukları ve güçlü bacakları sayesinde kurtulmayı çoğu defa başarırlardı. Bir defa kurtulduğu zaman da yüksek bir dala, zirveye çıkar; orada sert kabuğu altından çıkardığı ince zar gibi kanatları sayesinde uçar giderlerdi. “İşte özgürlük” derdim onları böyle görünce. Kendimle onlar arasında bir bağ kurardım nedense. Belki de ben de onlardan biriydim. İnsan görünümlüydüm sadece! Ne saçma! Düşünür, gülerdim sonra kendime…
Bir gün okula gidiyordum. Birazcık erken çıkmıştım evden. Okulun hemen yanındaki parka gittim. Eğer salıncakta kimse yoksa biraz sallanmak istemiştim. Parka vardığımda yedi sekiz kişilik grup çocuğun bir araya gelip bir şeyler konuştuklarını gördüm. İlginç bir biçimde halka oluşturmuşlar ortalarında olan ve daha cüsseli duran sert mizaçlı bir çocuğun söylediklerini can kulağı ile dinliyorlardı. Kulak misafiri olmuştum ister istemez. “Artık mahalle bizden sorulur, mahallenin yeni ve en güçlü çetesi biziz artık. Cengiz’leri dövdükten sonra artık kimse bize kafa tutamaz. Asla pısırık durmayın. En ufak meselede bana gelin. Birbirinizi kollamayı unutmayın….”
Ortadaki çocuk birden beni fark etti. Konuşmasını kesti. Diğerleri de başlarını bana doğru çevirdiler. Bir anda bütün gözler üzerime dikilmişti. Ben de yüzümü diğer tarafa çevirdim. Ama olan olmuştu bir kere. Liderleri olduğu anlaşılan çocuk olduğu yerden bana doğru seslendi.
-Hey sen! Bizi mi dinliyorsun?
“-Yoookk” diye cevapladım.
-Gel buraya, sen Cengiz’in ajanı mısın?
-Ajan mı? Cengiz mi? Ben bilmem onları, parkta sallanmaya geldim.
-Gel buraya dedim.
-Gelmem.
-Yakalayın şunu, kaçmasın.
-Ben kaçmam zaten.
-Demek kaçmazsın! Bir de meydan okuyorsun!
-Meydan filan okumuyorum, ben salıncak sırası bekliyorum.
-Şimdi görürsün meydan okumayı…
Bana var gücüyle saldırdılar hep beraber. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yumruklar tekmeler havada uçuşuyordu. Yere düştüm. Kafamı kollarımın arasına aldım. Bacaklarımı karnıma doğru çektim. Koyun sürüsünün içinde kalmışım da çiğneniyor gibiydim. Onlarca yumruk ve tekme her bir yanıma inip inip kalkıyordu. Her taraf toz duman olmuş; göz gözü görmüyordu. Nefes aldığımda ciğerlerime toz dolmaya başladı. Onun için nefesimi tutmaya başladım. En az beş dakika boyunca bu böyle devam etti. Yorulmuşlardı sonunda, bıraktılar beni. Bir kenara gidip çöktüler yere, soluk soluğa idiler. İyi bir dövmüşlerdi beni. Yumruk tekme yememiş bir yanım kalmamıştı ama yine de canım acımıyordu.
Şaşırmıştım. Şehirli çocuklar ya vurmayı bilmiyorlardı ya da çok güçsüzlerdi. Dayak yemekten şikayetçi değildim ama üstüm başım toz içindeydi. Hem öğretmenimden hem dedem ve nineme mahcup olmaktan korkmuştum. Uzun bir süre üstümü başımı çırptım. Elimden geldiğince temizledim. Şaşkınlık içinde beni izliyorlardı. Ağlamıyor, çığlık atmıyor ve hala orada kalıp sakince üzerimi temizliyor oluşum onları şaşırtmış olmalıydı. Sonunda çantamı sırtıma alıp okula girdim.
Bu çete zaman zaman beni dövmeye devam etti. Ellerinden gelen en iyi dayağı atıyorlar sonra da kenara çekilip beni izliyorlardı. Bense her defasında üzerimi yanlarında temizliyor sonra da bir şey olmamış gibi okula gidiyordum. En sonunda bıktılar ve bu işten vazgeçtiler. Anladığım kadarıyla bana karşı farklı bir saygı bile duymaya başlamışlardı. Bana laf atmaz, yaklaşmaz olmuşlardı. Ta ki aynı parkta başka bir çocuğu dövdüklerini görünceye kadar… Aralarına aldıkları çocuğu kıyasıya dövüyorlardı. Çocuk ağlıyor, bas bas bağırıyordu. Tam onların istedikleri gibi, bundan tarifsiz bir haz alıyorlardı sanırım. Yüreğim kabarmıştı, yalnız, bir başına dayak yemek başkaydı; izlemek başka. Omzumdan fırlattığım çantadan aldığım hızla saldırgan çocukların üzerine uçtum sanki. Birini alıp öbürüne vuruyordum. Üzerimde okuduğum tüm kahramanların ruhu vardı sanki. Neye uğradıklarını şaşırmışlardı. “Dur, sen karışma” demeye bile vakitleri olmamıştı. Çalı gibi hepsini üst üste istif etmiştim. İşaret parmağımı kaldırıp hepsini tehdit ettim. “Eğer masum birini dövdüğünüzü bir daha görürsen…” Ne tehditti ama. Çil yavrusu gibi dağıldılar. O an içlerinde olmayan liderleri dahil bir daha karşıma çıkmadılar, gördüğüm kadarıyla bir masuma da dokunmadılar.
Dayaktan kurtardığım çocuk komşu sınıfta okuyormuş. Bana teşekkür etmişti mahcup bir edayla. Daha sonra da çok samimi olacaktık onunla. Beraber oyunlar oynayacak, okul koridorunda beraber gezecek, dertlerimizi de gofretlerimizi de beraber paylaşacaktık.