Bir Kurban bayramına daha ulaşmak üzereyiz. Rabbimize sunulacak kurbanlarımızda Allah’a ulaşıp bizleri O’nun rızasına kavuşturacak esas özellik, olmazsa olmaz olan unsur nedir?
Evet, kurbanlarımızdan Allah’a ulaşan ne olacaktır? Elbette cevap yüce Kitabımızda:
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin TAKVAnız ulaşır.” (Hac 22/37)
Görülüyor ki tıpkı oruçta da olduğu gibi (Bkz. Bakara 2/183) kurban kesmemizde de hedef olarak takva belirlendi.
O halde nedir takva? “Takva, Allah’ın vikayesine (korumasına) girmek, emrini tutup azabından korunmaktır.” (M.Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, s.311) diye tanımlanmıştır.
Ne denli önemli olduğunu Kümeyl b..Ziyad’dan dinleyelim. Şöyle anlatıyor:
“Ali b. Ebu Talip (r.a.)’le beraber dışarı çıktık. Biraz uzakta bulunan mezarlığa vardığımızda Ali (r.a.) mezarlığa dönerek, ‘Ey kabir ehli! Ey çürüyenler! Ey yalnızlar! Ne haber? Burada mallar taksim ediliyor, çocuklar yetim kalıyor ve ölenlerin hanımları ile başkaları evleniyor… Bizdeki haberler bunlar. Sizlerden ne haber?’ dedi, Sonra bana dönerek:
‘Eğer cevap vermeye izinli olsalardı azıkların en hayırlısı takvadır, derlerdi’ dedi, ağladı. Sonra da şöyle devam etti: ‘Ey Kümeyl! Kabir, amellerin sandığıdır, ölürken, her şey sana gösterilir.’ “ (Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, c.3, s.1216)
Evet ölenin, sonsuz hayatın biricik azığı ve oraya dönük en değerli yegane yatırım takvadır. Şairimizin
“Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akçe neyse onu biriktir!”
(N.F.Kısakürek, Çile, s.94)
dediği gibi oranın tek geçer akçesi TAKVAdır.
Takva, öncelikle tevhiddir. Yani kendisine inkar, şirk, irtidat ve nifak bulaşmamış bir imandır.
Takva, hayatın her alanında Allah’ın hükümlerine göre yaşamaktır. Mevla’nın belirlediği helal-haram sınırlarına uymaktır.
Takva, her gün eda edilen beş vakit namazdır, oruçtur, hacdır, zekattır, İslam’ın kutsal değerleri için canla başla çalışmaktır, cihaddır.
Takva, yalansız, hilesiz, hurdasız, faizsiz ticarettir. Helal lokmadır.
Takva, dili, gözü, kulağı yasaklara kapatmaktır. Allah’ın emrettiği Resul’ünün gösterdiği ölçüler içinde giyinmektir.
Takva, kısaca Kur’an’ın yol göstericiliği (hidayeti) ve Peygamberimizin modelliği (sünneti) üzere hayat sürmektir.
Aslında Allah (c.c.), bize bizden de, her şeyden de daha yakın olandır. Öyle buyruldu: “Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf 50/16)
Bu nedenle “..yaptığımız her hareketin, söylediğimiz her sözün, sağımızda veya solumuzda kaydeden katipleri bulunduğunu ve bizim hesabımıza deftere işlendiğini ve Allah’ın katına çıktığımız gün onun hiçbir kırıntısının zayi olmayacağını bilip göz önünde bulundurarak yaşamamız..” gerekir. (Seyyid Kutub, Fızılal-il Kur’an,c.14,s.27-28)
Yine şunu da unutmayalım ki Kurban kesme eyleminin SEMBOLİK olmasının manası; “Allah için feda etmem gereken her şeyimi de tıpkı bu hayvanımı kestiğim gibi hayatımdan siler atarım” teslimiyetini gösterebilmektir. Hatta bu; göz bebeğim, yavrum İSMAİL’im bile olsa! Mevlam için her şeyim feda olsun diyebilme kararlılığını sergileyebilmektir.
Biliyoruz ki bugün bizlerden istenen canlarımızdan da kıymetli olan ve bizlere bağışlanıp emanet edilen yavrularımızın tıpkı Hz. İbrahim (a.s)’dan istendiği gibi Allah için bıçakla kurban edilmeleri değildir. Şükürler olsun ki bizler böyle ağır bir görevle sınanmıyoruz. Ancak bizlerden beklenen sadece O’nun razı olmadığı çirkinlikleri hayatımızdan feda edip kovmamızdır.
O halde geliniz, yasaklanan ve insanca yaşamakla da asla bağdaşmayan bütün kötü huylarımızı ve çirkin davranışlarımızı yaşantımızdan kesip atalım:
Yalancılığımızı, çıkarcılığımızı, kibirliliğimizi, namazsızlığımızı, niyazsızlığımızı, tembelliğimizi, cahilliğimizi, zevk ve sefaya düşkünlüğümüzü, helal haram tanımayan hasisliğimizi, merhametin zerresi bile bulaşmamış gaddarlığımızı, kindarlığımızı, bencilliğimizi yani bizi Rabbimizin rızasından uzaklaştıran ne varsa hepsini hayatımızdan kesip atalım ki kurbanlarımız anlamını bulup bizleri beklenen hedefe ulaştırmış olsun.
Şu veciz cümle de daima kulaklarımızda küpe olarak kalsın:
“İsmail yerine bir koyun kesmek ‘KURBAN’dır, fakat yalnızca kurban kesmek için bir koyun kurban etmek ‘KASAPLIK’tır.” (Dr. Ali Şeriati, Hacc,s.133).
Kestiğimiz kurbanlarımızla hedeflenen takva çizgisine ulaşıp Rabbimizin bizlere her an kendimizden de (şah damarımızdan da) yakın olduğunun ve daima O’nun huzurunda bulunduğumuzun bilincine eren kullardan olabilmek niyazıyla sözlerimizi konumuzla ilgili şu veciz ifadelerle noktalayalım:
“Müslüman her zaman Allah’ın huzurunda. Namazda da, namazın dışında da, iyilik işlerken de, suç işlerken de….
Huzurda kurban gibi olmadan, varlığın içinde atan zikir kalbini, gözünü son içeceği suya daldırmış bir kurban kadar aydınlık görmeden, bir kurbanın son anında suya özlem çektiği kadar HUZURDA OLMA ÖZLEMİNİ çekmeden, bu yol tamamlanmaz.
Allah’ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır? Allah’ı aramayan insan, neyi bulacaktır? Kur’an’dan kaçan, hangi kitaba inanacaktır? Peygamberi görmeyen, hangi insanı görecektir? Cennetini elinden kaçırmış olan, Cehennemden başka neyi kazanacaktır?
‘Ölmeden önce ölmek’, huzurda olduğunun, mahşerde ayağa kalkan ölülerin farkına vardığı gibi farkına varmaktır. Şeriat, emr-i bi’l maruf, nehy-i ani’l/münker, huzurda olmanın adabıdır.” (Sezai Karakoç, Kıyamet Aşısı, s.36-37.)
Akit / Süleyman Önsay