كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ
﴿٣٨﴾
Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. (74/38)
Zamana hapsolmuş ve mahpusluğundan kurtulduktan sonra karşılaşacağı hayat için insanın yapabileceği en değerli şey kuşkusuz iyilik biriktirmekten başka bir şey olamaz. İnsanı hüsran içinde olmaktan kurtaran tek şey salih ameller olacaktır.
Şeytan fakirlik korkusuyla insana çirkin şeyler yapmasını emrettiğinden bu yana insan, kendini bu dünyaya hapsolmuş bir varlık değil bu dünyanın sahibi zannıyla yaşamaktadır. Dolayısıyla kendine biriktirdiği şeyler bu dünyada bırakıp gideceği değersiz üç-beş kağıt ve üç-beş toprak parçasından, beton yığınından ibarettir. İnsan-Allah ilişkisi bir borçlu alacaklı ilişkisi gibidir. Allah, sonsuz kereminden insana bahşeder. İnsanın insanca yaşayabileceği gerek maddi gerekse teorik olan tüm bilgilerle onu donatır ve ona ruhundan üfleyerek iyiliğe meyilli bir varlık olarak inşa eder. Allah nazarında bu inşanın tek amacı vardır; Allah’a hiç bir şeyi şirk koşmaksızın iman etmesi… Nasıl iman edileceği konusunda da vahiyler ve beraberinde elçiler göndererek dosdoğru yolunu insanlara anlatır. Eğer elçilere uyup, vahyin yolu terkedilmezse her iyiliğe karşılık on sevap, ama hataya düşülürse misliyle günah yazılacak kadar da cömert bir tutum içindedir Allah. Hatta eğer hatadan tövbe edilip dönülürse kötülükler de iyilik hanesine kaydedilecektir. Yalnız bu borç ve alacak işi peşin bir alışveriş gibi de değildir. İnsana bir yaşam süresi verilmiştir ve bu yaşam süresinin ne zaman dolacağı bilgisi yalnızca Allah katındadır. Bu yaşam süresi boyunca insanın biriktireceği ameller onun hesap gününde borç alacak ilişkisi içinde değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
Bütün azaların şahitlik edeceği o günde ve iki kaydedicinin amelleri kaydettiği bilgilerle hesap gününde insanın ya borcunu gereğince ifa edip cennete gitmesine ya da borcunu ödemek bir yana kendisine verilen nimetlere nankörlük etmesi neticesinde cezalandırılmasına sebep olacaktır. İnsan, ne kadar çok mal kazandığıyla değil o malı nasıl kazandığıyla sorgulanacaktır. İnsan fakirliği yüzünden kınanmayacak ama fakirken gösterdiği tavırdan ve davranıştan sorgulanacaktır. İnsan makam ya da şöhret sahibi olmakla taltif edilmeyecek, bulunduğu makam ve şöhret içinde Rabbine karşı nasıl bir kul olduğu ile yargılanacaktır. Dolayısyla insan maddi kazanım ya da kayıplarıyla değil gösterdiği davranışla, merhametle, şefkatle, dik duruşla ve ahlaki bir yaşamla sorgulanacaktır. Rehin olarak bırakabileceği tek şey rabbini razı ettiği bir yaşamdan başkası olmayacaktır.
İşte bu borç alacak ilişkisi peşin ödemeye değil de vadeye bırakıldığından olacak ki insan batıla dalanlarla birlikte dalmaya, namazı terketmeye, ceza günü yokmuş gibi davranmaya devam etmekte hiçbir beis görmemektedir. Ne var ki ölüm ansızın geliverdiğinde artık geriye dönük pişmanlıklar, sızlanmalar bir işe yaramadığı gibi umutsuzluk insanın üzerine boca edilmektedir. Ah ne olaydı falancayı dost edinmeseydim, ya da keşke onunla benim aramda iki doğu kadar mesafe olsaydı, ya da keşke toprak olsaydım da hiç yaratılmasaydım gibi pişmanlık ifade edecek sözlerin insanı kurtaracak bir yanı olmayacaktır.
Her insanın ameli boynuna bağlanmış bir durumda ya o ameller bizi cennete götürecek ya da cehenneme atacaktır. Sahi rehin bıraktığımız şeyleri arada bir dönüp yokluyor muyuz? Malum hala nefes alıp verirken şansımız devam etmektedir.